Mel Gibson’un antisemit olarak nitelendirilen ve ABD’den sonra Avrupa’da da geçtiğimiz hafta gösterime giren “The Passion of the Christ” filminde Meryem Ana rolünü Romanyalı bir Yahudi tiyatro oyuncusu olan Maia Morgenstern oynuyor. Bu filimde rol almasını salt sanatsal sebeplere bağlayan Yiddiş tiyatrosunun ünlü oyuncusu Morgenstern, Meryem Ana’nın dramının çocuklarını yitirmekte olan tüm annelerin trajedisi olduğunu ileri sürdü.
Mel Gibson’un “The Passion of the Christ” filminin yankıları ve tartışmaları halen devam ediyor. Son olarak İngiltere Yahudi cemaati ileri gelenleri filmin gösteriminin antisemitizme yol açacağını ileri sürerken, Fransa’da ünlü bir film dağıtım şirketi filmi faşist olarak nitelendirdi ve satın almayacağını açıkladı.
Bu filimde İsa’nın annesi Meryem Ana rolünü canlandıran Maia Morgenstern, Bükreş Yiddiş Tiyatrosu’nun ünlü oyuncularından biri. 1962 Bükreş doğumlu ve üç çocuk annesi olan Maia Morgenstern geçtiğimiz hafta birkaç tiyatro gösterisi için İsrail’de sahne aldı.
İsrail televizyonu birinci kanalından Yaakov Ahimeir’in kendisi ile gerçekleştirdiği söyleşide Maia Morgenstern bu filimde rol almasını salt sanatsal sebeplere bağladı. Söyleşi sırasında Morgenstern’ın boynundan hiç ayırmadığı David Yıldızı’nı taşıması dikkat çekti.
“Meryem Ana Yahudi bir kadındır, Yahudi bir annedir. Yahudi İsa’nın Yahudi annesi. Bunun böyle olduğunu hep söyledim. O oğlunu kaybetmek gibi bir trajedi ile baş etmek zorunda kalmış bir annedir. Biraz melodramik gözükse de, günümüzde çocuklarını yitiren, onların yasını tutan tüm annelerin yaşadığı trajedidir bu.”
Bu rolü üstlenmenizin sebebi salt insani bir trajediyi yorumlamak mıydı?
“Sadece.”
Yorumun dinle veya haça gerilmeden sonra olanlarla bir ilgisi yok mu?
“Anne, annedir. Romanyalı olsun, İsrailli olsun, ABD’li olsun hep aynıdır. Bir annenin çocuğunun ölümünü görmesi olgusu evrensel bir trajedidir.”
Olayı insanlık için taşıdığı simgesel anlamdan soyutlamak mümkün mü?
“Simgesel anlamından kaçınmak mümkün değil. Fakat ben filimde bir sembolü değil, bir anneyi oynadım. Mel Gibson benden senaryoyu okumamı istedi, sonra da İsa’nın annesi Meryem rolünü önerdi. Ben bir sanatçıyım, fazla dindar değilim. Ayrıca bir sanatçı olarak belgesel bir filimde değil, sanatsal bir filimde rol almak üzere davet edildim. Senaryo bence son derece felsefi, filmi seyrettikten sonra neyi kastettiğim daha iyi anlaşılacak.
Yahudi seyirci farklıdır; akıllı, bilgili ve bilinçlidir. 2004 yılındayız, etrafımızda birçok trajedi yaşanıyor. Filmin politik ve toplumsal mesajı üzerinde fikir yürütürsek; Romalıların işgal altındaki Yahudi halkına yaptığı gibi, günümüzde de fakir, zayıf düşmüş, korku altında yaşayan halkların şiddete yönlendirilmesinin kolay olduğunu görüyoruz. Günümüzde olduğu gibi, o dönemde de askeri, politik veya ruhani liderlerin halkı kullanmaları, kendi istedikleri tarafa yönlendirmeleri zor olmamıştır.
Maalesef yakın tarihimizde de basiretsiz liderlerin halklarına korkunç trajediler yaşattıklarına ilişkin birçok örnek var. Ben bunu iyi bilirim, çünkü Romanyalıyım. Dikta rejiminde yaşamanın zor koşullarını bilirim; kişi içinde bulunmak istemediği, nasıl karşı koyacağını bilemediği bir hareketin içine kolaylıkla çekilebilir.”
Çok başarılı bir oyuncu olduğunuzu biliyorum ama Mel Gibson’un İsa’nın annesi rolüne sizi seçmekle, Yahudi olmanızdan dolayı Yahudi çevrelerin tepkisini yumuşatmayı hedeflediğini söyleyebilir miyiz?
“Sorunuz beni gücendirmiyor. Çünkü ben kendime ve oyun gücüme inanıyorum. Mel Gibson beni oynadığım diğer filmlerde izledi. Bay Gibson’un beni bir oyuncu, bir sanatçı olarak değerlendirdiğine eminim.”
Yahudi çevrelerin eleştirileri hakkında görüşleriniz nedir?
“Filmin tanıtımı için ABD’de bulunduğum üç hafta süresince zor günler yaşadığımı itiraf edeyim. Elimden geleni yapmaya çalıştım, yaptım da. Tam anlamı ile yargısız bir infazla karşı karşıya kaldım. Çünkü eleştirilerin ve tartışmaların önemli bir kısmı henüz film vizyona girmeden başladı. Bazı çevrelerde konu gereğinden fazla abartıldı.”
Basınla ilk yüzleşmeniz Los Angeles’teydi. Orada ne oldu?
” Sabah 06.00’dan akşam 20.00’ye dek gazetecilerin; ‘Mel Gibson sizi nasıl buldu?’, ‘Filmin antisemitizmi körüklediğini düşünüyor musunuz?’ gibi bitmeyen sorularına, ‘Hayır, film bence antisemitizm içermiyor’, ‘İlkin filmi seyrettiniz mi?’ gibi yanıtlar verdim. Oyunculuğum dışında filme bir katkım olup olmadığı soruldu. Mel Gibson çekimler sırasında zaman zaman hislerimizi, görüşlerimizi aldı. Çünkü Bay Gibson bir sanatçıdır ve sanatçılara saygılıdır. Bu nedenle yaratıcılığımızı kullanmamıza olanak tanıdı, bu da bir sanatçı için iyi bir duygu. Mel Gibson ile Pesah ve Seder gecesine ilişkin bir konuşmamız oldu. Bu gecenin neden diğer gecelerden farklı olduğu vurgulanmalıydı. Bay Gibson da kabul etti. Ama kabul etmesinin nedeni benim Yahudi olmam değildi. İsa’nın Yahudi olması, ailesinin Yahudi olması, İsa’nın Tora’yı iyi bilmesiydi.”
Filmde İsa’nın çarmıha gerilmesinde sorumluluğunun Yahudilere yüklenmesinin antisemitizmi körükleyeceğini düşünmüyor musunuz?
“Filmi seyrettikten sonra suçlananın Yahudi halkı olmadığını açık bir şekilde göreceksiniz. Romalı askerlerin bir adamı yakalayıp işkence etmekten zevk aldıklarını göreceksiniz. Oysa film Romalılara karşı değil.”
Romanya’da güçlenen ve seçimlerde adaylığını koyacak olan siyasetçi Cornelio Vadim Tudor hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Bu kişinin antisemit olduğu söyleniyor. Tehlikeli ve iki yüzlü biri. Beni basında açıkça tenkit etti; ‘Bu Yahudi kadın gitsin kibbutzlarda oynasın’ dedi.”
Maia Morgenstern “The Passion of the Christ” filmini farklı bir açıdan değerlendiriyor. Bizler henüz filmi izlemedik. Gazetemizin web sayfasında yer alan ankette 1179 katılımcının % 79’u filmi seyredeceklerini belirtiyorlar. Sizler filmi seyredecekler arasında yer alacaksanız Maia Morgenstern’in inandırıcılığı konusunda daha sağlıklı bir değerlendirme yapabileceksiniz. ‘Yok! Televizyonlarda izlediğimiz kanlı sahneler bize yetti’ demek de hakkınız…
Yorumlar kapatıldı.