Radikal
06/04/2004 Neşe DÜZEL
BİA (İstanbul) – Türkiye, mucizeler ülkesi olduğunu bir kez daha gösterdi. Elli yıldır çözülmeyen Kıbrıs sorununu, tahminlerden çok daha kısa süren müzakerelerle çözdü. Hükümet bu sorunu çözerken, içeride girdiği yerel seçimlerde de oyunu artırdı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın ve onun Türkiye’deki yandaşlarının, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini Kıbrıs üzerinden engellemek için gösterdikleri çabalar bu sefer işe yaramadı. Üstelik Türkiye için bu çok önemli adımı, “muhafazakâr” bir parti gerçekleştirerek, Türk politikasının tuhaf yapısını bir başka açıdan daha ortaya koydu.
Türk hükümetinin Kıbrıs görüşmelerinde sergilediği tutumu, görüşmelerden önce Ankara’da düzenlenen gösterilerin amaçlarını, Denktaş’ın adada neden bu kadar çözümsüzlük istediğini, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) niye sorunlara çözüm üretemediğini, Lozan’da Mustafa Kemal’in ne yaptığını, İslamcıların Türk toplumundaki yerini, Kıbrıs sorununun çözümüyle Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediğini, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden profesör Baskın Oran’la konuştuk.
Oran’ın, Türk dış politikası, Türk-Yunan ilişkileri, azınlıklar ve Atatürk milliyetçiliği üzerine kitapları var.
Türkiye ilk kez Kıbrıs konusunda inisiyatifi ele geçirdi ve elini rahatlattı. Neden biz bunu daha önce yapamadık?
Yapamadık, çünkü Denktaş bunu hiçbir zaman istemedi, çözümü hep engelledi. Şimdi yine engelleyebileceğini sandı ama olmadı. Çünkü Denktaş’ın karşısında ilk defa çözüm isteyen bir hükümet var. Denktaş, bu hükümetin önüne derin devleti ve askerleri çıkarmaya çalıştı, yetmedi. Hükümetin önüne milliyetçileri çıkardı, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’e toplantılar düzenlettirerek, ona bozkurt işaretleri yaptırarak, Kıbrıs’ta çözümü sabote etmeye çabaladı, o da yetmedi. Zira AKP yerel seçimlerde oyunu artırdı, elini güçlendirdi.
Hükümetin izlediği siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz peki?
Mükemmel olarak değerlendiriyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) genel seçimlerden sonra hükümet olmuştu, şimdi artık iktidar da oldu. Eğer bu iktidarını YÖK ve imam-hatip lisesi gibi konularla perişan ederse, yazıklar olsun.
Şu anda hükümet Kıbrıs konusunda baskılara rağmen, çözüm için inanılmaz bir siyasi irade gösteriyor. Yukarıdan ordu ve derin devlet, aşağıdan milliyetçiler bastırıyor. Eğer AKP yerel seçimlerde oyunu artırmasaydı, Kıbrıs’ı çözme iradesini sürdüremezdi. Şimdi siyasi iktidarın Kıbrıs’ı çözme iradesi sonuna kadar var. Türkiye, yarım asırdır ilk kez anlaşmak isteyen yumuşak başlı taraf olarak ortaya çıktı Kıbrıs’ta.
Kıbrıs görüşmelerinin Türkiye’nin geleceğini değiştirebileceğine dair bir inanç var. Bu yaklaşıma katılıyor musunuz?
Yüzde yüz katılıyorum. Kıbrıs, Türk dış politikasındaki bir tıkaçtır. Kıbrıs sorunu çözülüp de bu tıkaç çıkarıldığında Türkiye rahatlayacak ve diğer kanserleşmiş sorunlarına da el atabilecek. Bugün dünyada Türkiye’nin önünü üç konu tıkıyor. Kıbrıs, Kuzey Irak ve Ermenistan’la ilişkiler.
Türkiye’nin önünün açılması işi, Kıbrıs’ta başlayacak. Ege sorununun çözümüyle devam edecek. Arkasından sınır kapısı açılarak Ermenistan’la ilişkiler düzeltilecek. Sonra da Kuzey Irak Kürtleriyle ilişkiler normalleştirilecek. Şu anda Türkiye bu üç konuda da anormal çünkü.
Bu üç sorun çözüldüğü takdirde sonuç ne olacak peki?
Türkiye bugün kaçmaktan kovalamaya vakit bulamıyor. Bu üç sorunu çözdüğünde kovalamaya vakit bulacak, ülkenin önü açılacak. Kıbrıs, Kürt meselesi gibi şeylerle uğraşmaktan, Türkiye bugün Büyük Ortadoğu gibi hayati projeler konusunda ne tavır takınacağını bilemiyor. Mesela Kürdistan kuruluyor, Türkiye Kuzey Irak sorununu bir dış politika sorunu haline getiriyor. Aslında Kuzey Irak sorunu Türkiye’nin iç politika sorunudur.
Eğer Türkiye kendi Kürtlerinden korkmasaydı, onları iyi muameleyle mutlu edebilseydi ve bu ülkenin gönüllü vatandaşları yapabilseydi, değil güneyinde bir, on tane Kürdistan kurulsa, Türkiye için bir sorun olmazdı. 1923’ten sonra Anadolu’nun doğusunda, güneyinde sürüyle devlet kuruldu, Türkiye bunların hiçbirine itiraz etmedi.
Kıbrıs’ta çözüm istemeyenlerle Ermenistan’la ilişkilerin düzelmesini istemeyenler farklı kişiler mi?
Bunlar aynı adamlar, aynı takım yahu… Kıbrıs’ta çözüm istemeyenler, “Kürdistan parlamentosunu, asker sokup dağıtırız” diyenler, “Dağlık Karabağ’daki işgal bitmedikçe biz Ermenistan’a sınır kapısı açmayız” diyenler hep aynı bir avuç adam.
Ama bunlar derin devlet olduğu için etkililer. Derin devletin bizde iki anlamı var. Biri, Susurluk olayıyla ortaya çıkandır. Yani uyuşturucu, silah, suikast ticaretiyle suça bulaşmış olandır.
Diğeri ise, derin devletin dar anlamıdır. Demokratik seçimlerle gelmiş olan hükümetin üstüne çıkma hakkını vatan millet diyerek kendisinde görenlerdir. Önemli kurumların içine yerleşerek, bu kurumları, Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin üstüne çıkarmak isteyenlerdir.
İlk kez Kıbrıs sorunu çözüme bu kadar yakın görünüyor. Kıbrıs sorununu çözmek için kararlı bir şekilde davranan ise sağcı bir hükümet. Sağcı partiler tutucu bir tabana sahiptir. Bugünkü iktidarın buna rağmen bu sorunu çözmekteki kararlılığını neye bağlıyorsunuz?
CHP, AB uyum paketlerini çıkaramazdı. Bu konuda adım atamazdı. Çünkü CHP 1930 tipi Kemalist. Uyum yasalarıyla Türkiye’nin dağılacağına inanıyor.
Bugün CHP sağdır. Zaten sağ ve sol, tarih içinde en hızlı yer değiştiren kavramlardır. 1789’da burjuvazi solcudur, 1848’de ise sağcıdır. Bugün eğer İslamcılar, solcuların cesaret edemediği ilerici adımları atabiliyorsa, Avrupa Birliği (AB) için uyum paketleri çıkarabiliyorsa, 1930 tipi Kemalizm’in baskı yaptığı gayrimüslimlere sempati duyuyorsa, Kıbrıs ve Ege sorunlarını çözmeye çalışıyorsa, bu konularda siyasi irade gösteriyorsa, bunun birinci nedeni milliyetçi olmamalarıdır.
Peki diğer nedeni nedir?
İkinci nedeni de azınlık olmalarıdır. Bir, bu adamlar milliyetçi değil. Olaylara geniş açıdan bakıyorlar. Milliyetçilik insanlara at gözlüğü takar. İki, bu adamlar, yani İslamcılar Türkiye’de azınlık. Bunlar 1930 modeli Kemalizm tarafından baskı görmüşler.
Onun için Türkiye’yi demokratikleştirmek istiyorlar. Zaten bakın, gayrimüslimlere en yakın duran da bunlar. Bu bir takiye değil, bir hakikat. Azınlıkların neler çektiğini anlıyorlar.
Devletin içinde önemli bir gücün, çözümün önünü tıkamaya çalıştığını biliyoruz. Onlar niye çözümü engellemek istiyor?
Bunlar 1930 tipi Kemalistler. Bunların, Türkiye’nin önünü açacak çözümleri reddetmesinin iki sebebi var. Bir, 1930 tipi Kemalizm’in korkuları. İki, bazı grupların kendi ayrıcalıklarını, güçlerini yitireceklerinden ürkmeleri. Mesela şimdi bir alay komutanlığı, yetkisi olmadığı halde kaymakamlığa yazı yazıyor ve fişleme istiyor. AB süreciyle bu ayrıcalık ortadan kalkacak tabii. İşte bunu hazmedemiyorlar.
1930 Kemalizmi, 1930’lar için bir ilericiliktir. 2000 yılları için ise bir gericiliktir. Bunların, yedinci yüzyıldaki Kuran’ı bugünkü hayata uygulamak isteyenlerden hiçbir farkı yok. 1930 Kemalistleri, “Kıbrıs’ı vermeyiz” diyor.
Yahu ne Kıbrıs, ne de Kıbrıs Türkleri sizin. Ayrıca Kıbrıslılar Türkiye’ye iltihak etmek yerine ya da ekonomisi olmayan bir KKTC’de kalmak yerine refah ve demokrasi simgesi olarak gördükleri AB’yi seçtiklerini Mehmet Ali Talat’ı başbakanlığa getirerek gösterdiler.
Kıbrıs sorununun çözümüne yaklaşırken bir dizi olay yaşadık. Atatürkçü Düşünce Derneği, Ankara Ticaret Odası’nda, aralarında bazı kuvvet komutanlarının bulunduğu yedi orgeneralin de katıldığı bir toplantı düzenleyip Batı’dan kopmamızı önerdi. Arkasından Denktaş gene Ankara Ticaret Odası’nın düzenlediği büyük bir gövde gösterisine katıldı. Daha sonra da barış görüşmelerinden çekildi. Bunlar, daha önceden hesaplanmış bir stratejinin adımları mıydı yoksa bunların arka arkaya gelmesi bir tesadüf müydü?
Bunlar eşgüdümlü çalışmalar. Yüksek rütbeli bir general, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne gitti ve generallerin katıldığı o toplantı için 2 bin öğrenci istedi. Yahu bir rektör Harbiye komutanı mıdır ki, öğrencilere “Kalkın, şu toplantıya katılın” desin. Üniversitelerde bindirilmiş kıta olur mu? Zaten rektör, “Ben bunu nasıl yaparım” deyince, general çok üzüldüğünü belirterek üniversiteden ayrıldı.
İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, “Kıbrıs’tan bir parça toprak vermeye kalkmayın. Güneydoğu’da 35 bin şehit verdik. Bir 45 bin, 100 bin daha şehit verir, Kıbrıs’ı da, Yunanistan’ı da alırız” diyor. Alemdaroğlu kendi öğrencilerini savaşa gönderip öldürtmekten söz ediyor. Kıbrıs insanların ayarını mı bozuyor?
Kıbrıs insanların ahlakını bozuyor. Çünkü bu ahlak imparatorluk ahlakıdır. Orası da benim, şurası da benim anlayışıdır bu. Çünkü Kıbrıs’ı, Ankara, Hakkâri veya Edirne’yle bir tutuyorlar. “Kıbrıs’ı vermeyiz” diyorlar. Sen neyi vermiyorsun? Elinde mi vermemek? Kıbrıs Lozan’da verildi. Lozan en mükemmel ver-kurtuldur.
Kıbrıs’la ilgili üç tane tarih var. Biz, 1878’de Kıbrıs’ı İngiltere’nin yönetimine devrettik. 1914’te İngiltere Kıbrıs’ı ilhak ettiğini bildirdi. 1923’te Lozan Anlaşması’nda da biz bu ilhakı, 1914’ten geçerli olmak üzere tanıdık ve bitti bu iş.
Kıbrıs’ın Türkiye için çok büyük bir stratejik önemi olduğu söyleniyor. Öyle mi gerçekten?
Biz bu stratejik önemi, Anadolu’nun savunmasının Kıbrıs’ı gerektirdiğini 2003’te keşfettik. Çünkü biz hiçbir zaman bir Kıbrıs politikasına sahip olmadık. Bizim zigzak yapa yapa başımız döndü. 1950’lerde olay ilk çıktığında Kıbrıs diye bir davamız olmadığını söyledik. Sonra “Ya Kıbrıs, ya ölüm” dedik. Daha sonra “Ya taksim, ya ölüm” dedik. Sonra “federasyon”, ardından da “konfederasyon” dedik. Şimdi de “stratejik önem” diyoruz.
Kıbrıs madem stratejik açıdan önemliydi, bunu niye 2003’te keşfettiniz? 1974’te Kıbrıs’a çıkartma yapmadan önce, biz Anadolu’yu nasıl müdafaa ediyorduk? Eğer Anadolu’yu savunmak için Kıbrıs lazımsa, Kıbrıs’ı savunmak için de Ürdün, Ürdün’ü savunmak için de Suudi Arabistan, Suudi Arasbistan’ı savunmak için de Güney Afrika Cumhuriyeti gerekirse, ne yapacağız? Bu bir yayılma değil midir? Atatürk milliyetçiliğinde yayılmacılık var mıdır?
Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin üye olmasını engellemek için bazı güçlerin Kıbrıs’ı son koz olarak gördüğü söyleniyor. Bu görüşü paylaşıyor musunuz?
Evet. Kıbrıs son koz, son direniş noktası. Bu direniş noktası kırıldığı takdirde, Türkiye AB’ye girecek. Müzakerelerin ne kadar süreceği önemli değil. Önemli olan AB’ye gireceğiz diye, kendi insanımıza insan muamelesi yapacağımız süreci devam ettirmek.
Eğer Kıbrıs’ta çözümü engelleyebilirlerse, AB’yi de bloke ederler. Oysa Mustafa Kemal’in muasır medeniyetinin 2004 yılındaki adresi AB’dir. Eğer siz 1930 modeline kafayı takarsanız, “tek millet, tek din, tek ideoloji” derseniz, gericisiniz demektir. Ama şu anda muazzam bir milliyetçi dip dalga yükseliyor. Çünkü imparatorluğun bittiğini hâlâ kabul etmek istemiyorlar.
Anlamadım…
Kıbrıs’ı vermeyiz diyenler, olmayan bir Kıbrıs’ı vermenin “vatana ihanet” olduğunu söyleyenler, imparatorluğun 1923’te Mustafa Kemal tarafından dağıtıldığını hâlâ anlamamış olanlardır. Oysa Mustafa Kemal, Lozan’da inanılmaz ödünler vererek İmparatorluğun bittiğini tescil etti.
Şimdi Mustafa Kemal’in kurduğu ve görevini yapmış olan ulus-devlet de bitiyor. Ulus-devlet yerini demokratik devlete bırakıyor. Türkiye’nin sancıları bu yüzden. Türkiye iyiye gidiyor. Türkiye demokratik devlet doğuracak. Ama bunlar, ulus devletin bittiğini de kabul etmek istemiyorlar.
Kıbrıs’ta bir çözüm, bunlara önce imparatorluğun bittiğini öğretecek. Çünkü Kıbrıs’ı, Kuzey Irak’ı hâlâ bizim diye görüyorlar. Türkiye’nin savunması için buraların bizim elimizde olması gerektiğini savunuyorlar. Artık bu adamların hem imparatorluğun bittiğini hem de demokratik devletin başladığını görmeleri lazım.
Peki Batılılar neden Kıbrıs sorununun çözülmesini bu kadar çok istiyorlar? İsrail-Filistin sorununun barışçı yoldan çözümüne pek de önem vermez gözüken Amerika, Kıbrıs’ın çözülmesini istiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Kıbrıs, Batı ittifakının iki önemli kanat ülkesi olan Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde devamlı bir urdur. Biz, Kıbrıs yüzünden kendi Rumlarımıza baskı başlattık, onları 1964’te Türkiye’yi terk etmek zorunda bıraktık. Kıbrıs yüzünden Batı Trakya’daki Türk azınlığı perişan ettik. Çünkü İstanbul’da Rum kalmayınca, Yunanistan’ın eli serbest kaldı. Batı Trakya Türklerine yapılan muazzam baskıların sebebi, Türkiye’deki Rumların Kıbrıs yüzünden sürülüp atılmasıdır. Batı dünyası, adayı ne Yunanistan’a ne de Türkiye’ye vererek işte bu sorunu bir an önce çözmek istiyor.
Kıbrıs çözülürse ve Avrupa bize görüşme tarihi vermezse ne olur?
Bu hamamda hamile kalmak kadar zayıf bir ihtimal. Türkiye hem demokratik çabalarıyla Avrupa’yı hayretler içinde bıraktı. Hem de Irak’ın işgalinden ve İslamcı terörün çıkmasından sonra, demokratik ve Müslüman bir ülke olarak Türkiye Avrupa için çok önemli hale geldi. Kore Savaşı çıktığında ABD’nin ödü koptu ve Türkiye’yi NATO’ya aldı. Şimdi de AB’nin ödü kopuyor. Bize tarih verecek.
Peki, AKP dışındaki diğer partilerin Kıbrıs’ta çözümü desteklememesinin nedeni ne sizce?
AKP’nin çok büyüyeceği korkusu var. Çünkü Türkiye’nin önü açılacak. Domino etkisiyle, bir sürü sorun çözülmeye başlayacak. AKP, Kıbrıs’ın çözümünden müthiş bir prestij sağlayacak. Ama bu, AKP’nin sonunu da hazırlayabilir.
İsmet Paşa’nın 1946’dan sonra yürüttüğü demokratikleşme politikası 1950’de başarıya ulaşıp CHP’yi nasıl iktidardan düşürdüyse, AKP’nin getireceği olumlu politikalar da, Türkiye’yi AKP’ye ihtiyacı kalmayacağı bir noktaya getirebilir. Bu da tabii Türkiye için çok iyi bir şey olur… (BB)
Yorumlar kapatıldı.