İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal2: Hrant Dink yalnız değil

RIDVAN AKAR

Hatırlayın, 28 Şubat sürecinde andıçlanan -yani yalan yere suçlanan- İHD Başkanı Akın Birdal’ın PKK destekçisi olduğu gerekçesiyle saldırıya uğrayışını, vuruluşunu ve ölümden kıl payı kurtulmasını hatırlayın. Aradan aylar geçtikten sonra söz konusu andıçın Akın Birdal’ı kamuoyu önünde küçük düşürmek için yapıldığı belgelenmişti. Ankara’nın kapalı kapıları ardında tezgahlanan bu senaryo hiç değişmedi. Ancak senaryonun kurbanları her dönemde farklı isimler oldu.

Şimdi sırada Hrant Dink var. Agos Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni. Hrant Dink, iki önemli şeyi başardı. Öncelikle yıllardır içine kapalı olan, sorunlarını, dertlerini ‘kol kırılır yen içinde kalır’ misali yalnızlıkla yaşayan Ermeni cemaatini, Türk kamuoyu ile buluşturdu. İlk kez Türkçe çıkan bir cemaat gazetesiyle Ermenilerin kültürleri, yaşamları, sorunları kamuoyuna mal oldu. Dink’in diğer başarısıysa -biraz ironik ama konuşmasıydı. Hrant Dink konuşuyordu. Ermeni cemaatinin karşılaştığı sorunları, ayrımcılığı ve tarihi tartışıyor, sorguluyordu. Dink, iki cephede birden uğraş veriyordu. Bir yanda da Dink’in diyalog çabası, diaspora tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Onu ‘Türkleşmekle’ suçlayan milliyetçi Ermeniler uzlaşmakla suçluyordu. Cemaatin dini referanslarla değil, çağdaş demokratik ve laik bir yönetim yapısına kavuşması dileğiyse kimi zaman cemaat içinde gazetesine dönük boykot kampanyalarıyla ‘cezalandırılıyordu’.

Dink’in diğer uğraşıysa devlet ve resmi çevrelerde, milliyetçi/muhafazakâr kesimlerden kaynaklanan önyargılara karşı verdiği mücadeleydi. Konferanslarda, toplantılarda, televizyonlarda cesaretle cemaatine dönük ayrımcılığı teşhir etti. Ermenilerin de bu toprakların bir parçası, Anadolu kültürünün ‘olmazsa olmaz’larından biri olduğunu söyledi.

Ve böylece sıra Hrant Dink’e geldi. Agos gazetesinde Sabiha Gökçen’le ilgili bir iddiaya yer verdi. Ve ne gariptir ki ‘tarihi tarihçilere bırakalım’ taraftarları bir anda Hrant Dink ve Agos gazetesini hedef tahtasına yerleştirdi. Bir anda Sabiha Gökçen’in farklı şecereleri yayımlandı. Kimilerine göre Bursa, kimilerine göre Kastamonu kökenliydi. Kesinlikle Türktü. Genelkurmay Başkanlığı bile zehir zemberek açıklamalarla bir iddiayı çürütmenin ötesinde buna cesaret edenlerin ihanetini tartışır açıklamalar yaptı. Oysa ne gariptir ki bu ülkede kimi ‘solcu’ ve ‘İslamcı’ çevreler Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet kurucularının Sabetaycı olabileceğine ilişkin ima ve iddiaları yıllardır savunuyor, ancak kimsenin bu kadar tepkisini çekmiyordu. Öylesine garip bir tartışmaydı ki, aynı günlerde devletin en saygın kurumlarından Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu Ermeni soykırımı iddialarını çürütmek için 1915 sonrası 649 bin Ermeni’nin Anadolu’ya geri döndüğünü iddia ediyor, ancak 1927 sayımlarında sayılarının 70 bine inişini izah etmiyordu. Acaba 649 bin Ermeni, Anadolu’ya döndüyse kaçı göç etmiş, kaçı Türkleşmiş/Türkleştirilmişti?

Örneğin, araştırmacı Kemal Yalçın’ın -yıllarca bir yayınevinin depolarında bekletilen “Seninle Güler Yüreğim” kitabında yaptığı söyleşilerde Müslümanlaşan Ermenilerin anlattıkları bir tarihi gerçek miydi? Sabiha Gökçen tartışması daha bilimsel, daha soğukkanlı ve daha derinliğine yapılabilir ve tarihe yaklaşımda örnek bir olgunluk sergilenebilir miydi? Gökçen’e ilişkin bu iddiayı sayfalarına taşıyan Hürriyet gazetesi olmasa, Agos’un bu iddiası ne kadar yankı bulurdu?

Bağcı dövmek

İşte bütün bu sorular bir yana bırakıldı ve Hrant Dink ile ilgili dosyalar açıldı. Kimi konferanslardaki konuşmaları keyfi biçimde kullanılmaya, Dink’in sabıka dosyası didiklenmeye, ‘vatana ihaneti’ kanıtlanmaya çalışıldı. Kimi yazarlar Gökçen tartışmasında gösterilen bir tanığı ‘Türkiye’de ev temizlemeye gelmiş’ cahil/yaşlı kadın diye sınıflandırmaya kalktı. Ne güzel! Osmanlı döneminde iki zimmi bir Türk aleyhine tanıklık bile edemezdi. Şimdi kalkmış bir Ermeni, bir Türk ile ilgili tanıklık etmeye cüret ediyordu! Kimileri üzüm yemek yerine bağcı dövmek için Dink’i kullandı. Hrant Dink gibilere cesaret veren AB süreciydi. Yoksa hangi azınlık mensubu bugüne kadar devleti, tarihi, resmi ideolojiyi sorgulama cesaretini kendinde bulmuştu? Bu ekalliyetlere haddini bildirmek lazımdı!..

İşte medyanın bu silahşörleri/kalemşörlerinden cesaret alan ülkücüler de gidip Agos gazetesi önünde ‘Hrant Dink artık hedefimizsin’ diye sloganlar attı. Agos çalışanları ve Hrant Dink doğruca ölümle tehdit edildi. Zamane andıçı Dink’i vurmuş, Dink’in ne zaman vurulacağı ise katillerin insafına kalmıştı. Akın Birdal da bugün pişkinlikle olayı unutmuş görünen aynı mahfiller tarafından hedef gösterilmemiş miydi?

Hrant Dink, Agos gazetesindeki son yazısında “Korkmadım desem yalan olur” diye yazdı. Korkutulan Dink değil, çokkültürlülük, farklı düşüme ve düşündüğünü söyleme kültürüydü. Onun içindir ki bugün hepimiz Hrant Dink’iz. Dünü konuşmayı, tartışmayı ve sorgulamayı bile ihanet kabul edenlere karşı, bu toplumda her dönem birilerini ölümle yalnız bırakmaya karşı, provakasyonlara açık yazılarında sadece üslubu önemseyen yazarlara karşı bugün hepimiz Hrant Dink’iz. Uluslararası platformlarda Türkiye sevgisini, inancını haykıran ve bunun için kimi zaman kendi halkının, kimi zaman da resmi ideolojinin ‘hain’i olan Hrant Dink yoluna -bizlerle devam etmeli/edecek.

Tıpkı Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “Vatan kurtulmamaksa korkmuş karanlığımızdan/ben vatan hainiyim/yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla/Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…”

Yorumlar kapatıldı.