İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Ku Klux ya da Klan

Mine G. Kırıkkanat

İstanbul 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın kaymakamlıklara gönderdiği istihbarat formuyla ortaya çıkan ‘fişleme’ olayının trajik mi, komik mi olduğuna karar vermek doğrusu kolay değil. Sağduyu sahibi insanın vereceği ilk tepki, istihbarata yarayacak soruların içeriği göz önüne alınacak olursa, elbette gülmek. Ancak Türkiye’nin gerçekleri içinde okununca, dehşete kapılmamız da mümkün. Bu da kara mizah demek. Oysa 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’ndan böyle bir ‘kara mizah’ beklenemez. Öyleyse duruma, her şeyden önce hayretle yaklaşmak gerek. Hayret de, bazı soruları beraberinde getiriyor. Örneğin bendeniz, Türkiye gibi ‘gizliliği’ epeyce izafi bir ülkede, 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın, kaymakamlıklara ‘gizli’ ibaresiyle gönderdiği bir yazının ‘gizli’ kalamayacağını nasıl olup da akıl edemediğini anlayamıyorum. İstihbarat formundaki sorulara bakarak, vatandaşlara dair istenen ‘gizli’ bilgilerinse vatandaşlara çaktırmadan nasıl toplanabileceğini kavramak mümkün değil! İstihbaratı isteyen komutanlık, kaymakamlığın ne olduğunu, hangi vatandaşın ne olduğunu bilemeyeceğini, kuşkulandığı her vatandaşın ardına da hafiye takamayacağını bilmez mi? Kaymakamlığın muhtarlara dağıtacağı, muhtarların da vatandaşlara doldurtacağı formlar ne denli gizli, gerçek ve güvenilir bilgi içerebilir ve hangi değerde istihbarat sayılır?

Formdaki soruların dehşet verici komikliğine gelince, o bab dün Milliyet’te Serpil Çevikcan’ın haberiyle açıklığa kavuştu ve bence, hazin bir gerçeği de gözler önüne serdi. Meğer 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın kaymakamlıklara gönderdiği istihbarat formuna ‘Ku Klux Klan’ gibi ciddiyet şaheseri sorular, Amerikanca’dan çeviri kazası olarak girmiş. Meğer TSK, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD ordusunun istihbarat talimnameleriyle çalışıyor, bu talimnamelerin Türkçeye çevrilip uygulanması sırasında zaman zaman böyle kazalar oluyormuş… Örneğin
böyle bir çeviride ‘sahra topçusu’ yerine ‘tarla topçusu’ yazıldığı, sonradan düzeltildiği biliniyormuş. 2. Zırhlı Tugay’ın soru formunda yer alan ‘yüksek sosyete’ aslında ‘yerel liderler’ olabilirmiş. Ama bakın, ‘AB ve ABD yanlıları, internet, felsefe grupları ve etnik topluluklara ait’ sorular sonradan eklenmiş olup, yüzde yüz yerli malıymış… Doğrudur. ABD’nin Abazalarla ilgilense bile Romanlarla, hiç olmazsa şimdilik işi olduğunu, zaten ‘Gipsy’lere de artık Roman demeyi öğrendiğini sanmıyorum.

Türk basını, istihbarat konulu bu ciddiyetsizlik anıtına, ‘Vay efendim, meğer biz ‘Biri Bizi Gözetliyor’ oynarken, bizi bir ordu gözetliyormuş, TSK ne hakla, Kopenhag Kriterleri’ne bakla’ diye yaklaştı. Ordu gözetler, beyler. Halen girmek istediğimiz AB’de, tüm ‘risk’ gruplarını hem ordu gözetliyor, hem polis. Üstelik el ele ve gerçekten ‘gizli’ çalışıyorlar, Fransa kırmızı alarma geçti, fişlenen tüm kişilerin ardında birer ‘sivil’ var, kimi asker, kimi polis; İngiltere, İtalya, Almanya vb. en üst düzeyde tetikte, ordusuyla, jandarmasıyla istihbaratın emrinde. İsteyen Brüksel EUROPOL merkezine telefon açıp, tüm AB ülkelerinde askeri ve polis istihbarat birimlerinin hem de kaç koldan işbirliği yaptığını, binlerce istihbaratçının görevlendirildiği bir seferberlik ilan edildiğini öğrenebilir!

Çünkü bizim de ucundan bucağından içinde sayıldığımız Avrupa, nereden, ne zaman geleceği belli olmayan saldırıların gölgesinde yaşıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki barış dönemi kapandı. Ve yeni tür ‘cephesiz’ savaş dönemi için, tüm birimlerin güçbirliği yapması bir yana, istihbarat yöntemlerini baştan aşağı değiştiriyor, her biri birer polis devleti haline geliyor AB’nin. Hele Madrid’den sonra, iyice sertleşecek durum.

Benim İstanbul 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın kaymakamlıklara gönderdiği tuhaf belgeden edindiğim izlenim ise, Türkiye’nin istihbarat konusunda tam bir acz içinde oluşudur. Eğer bu ‘gizli’ istihbarat sorularını doğrudan Amerikalılar hazırlasaydı, kuşkusuz daha ciddi ve etkin olurlardı. Komutanlığın kaymakamlara, kaymakamların da muhtarlara gönderdiği bir belgeye de ‘gizli’ ibaresi koymayı, Laz Temel’e bırakırlardı.

Ku Klux, Yunanca’da ‘kuklos’ kelimesinden geliyor. Kuka, çember, makara, demek. Klan ise, aşiret, örgüt. Biri bizi makaraya alıyor, dalga geçiyor; bir çember örgütlenmesinin içine çekmeye çalışıyor, farkında değil misiniz?

Yorumlar kapatıldı.