İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

zaman: Yanlış fişlenmekten korkarım

ALİ ÇOLAK

George Orwell’ın ‘1984’ romanını okuyup da geçici bir süre bile olsa ‘gözetlenme’ paranoyasına kapılmayan var mıdır?

Bu işlere kafayı taktığınızda, yaşamın çekilmez hale geldiğini görürsünüz. Bütün telefon konuşmalarınız dinleniyor, yazışmalarınız olduğu gibi birilerinin önüne gidiyor; saklınız gizliniz kalmıyor… Yatak odanızda bile rahat olmadığınız şüphesini aklınızdan çıkarıp atamazsınız… Pis şeydir gözetlenmek, takip edilmek; daraltır insanı. Üniversitede yazdığım bir yazıdan ötürü, ‘Demokrat’ bir gazeteye iki gün üst üste manşet olduğumda, peşime takılan sivil polisler yaşatmıştı bu duyguyu bana. Ardınızda gölge gibi dolaşan birinin olduğunu biliyorsunuz; ama elinizden bir şey gelmiyor. Olmadık yerde karşınıza çıkıyor; kimi zaman göz göze geliyorsunuz. Ruhunuz sıkılıyor, uykunuzdan, yediğiniz içtiğinizden zevk almamaya başlıyorsunuz. Kâbusa dönüyor günleriniz.

Sonraki yıllarda gördük ve anladık ki bu ülkede herkes bir şekilde izleniyor, fişleniyor; doğal bir şey fişlenmek. Sonra şöyle düşünmeye başladım: Madem fişleniyoruz, bâri hakkımızda tutulan notlar, yazılan bilgiler adam gibi şeyler olsa… Yalan yanlış istihbarat, zanlar ve tahminlerle ‘sıradan’ bir portre vermesek gözetleyicilerimize. Şu birkaç gündür konuştuğumuz ‘sosyetik fişleme’ olayı, bu konudaki korkularımı artırdı, umudumu kırdı açıkçası. Kaymakamlıklara öyle bir ‘iş yükü’ verilmiş ki, üstesinden gelebilene aşk olsun! Liste kabarık: ABD ve AB yanlıları, masonlar, tarikatçılar, yazarlar, sanatçılar, ruh çağırıcılar, sosyetikler, zengin züppeleri, satanistler, Klu Klax’lar… İnsaf edilsin, teknolojiyi sıradan yazışmalarında bile zar zor kullanabilen, eleman kıtlığından çoğu zaman rutin işlerini bile geciktiren kaymakamlıklar, bu kadar ‘sakıncalı’ insanın peşine düşüp nasıl sağlıklı, şöyle bizim istediğimiz gibi dört başı mâmur raporlar tutacak! Olacak olan belli; adımızın karşısına harcıâlem bir sıfat yazıp geçiştirecekler. Ben istemem böyle bir fişlenmeyi!

Teklifim şudur ki, fişleyicilerimiz gelsin bizimle şöyle teferruatlı bir ‘söyleşi’ yapsın. Anlatalım her şeyi açık açık. Özel zevklerimiz neler, hangi takımı tutuyoruz, hangi markaları giyiyoruz, nerelerde oturup kalkmaktan zevk alıyoruz, hangi yemeklerden hoşlanıyoruz, hangi yazarları ve şairleri okuyoruz, hangi tür müzikten hoşlanıyoruz; kimleri dinliyoruz, Bayhan konusunda ne düşünüyoruz, Sibel Kekilli’nin ‘önceki hayatı’ ile ilgili yorumumuz ne, Fatih Terim’in ‘elveda’ deyip gidişini nasıl karşılıyoruz? Küresel ısınma, erozyon, toprak kayması, muhtemel İstanbul depremi, süne ve kımıl mücadelesi, Ankara’ya Laila açılması, Cola Turka reklamları, Gençlerbirliği’nin Avrupa’daki başarıları, Kınalı Kar dizisinin reyting oranları, Deniz Akkaya’nın üç milyarlık çantası.. gibi memleket meseleleri hakkındaki fikirlerimiz neler?.. Bütün bu konulardaki düşüncelerimiz bilinmeden hakkımızda nasıl karar verilebilir; ne olduğumuz ve gelecekte ülke bütünlüğü için nasıl bir ‘tehlike’ arz ettiğimiz nasıl anlaşılabilir? Elbette anlaşılamaz ve kayıtlara çok silik bir şahsiyet olarak geçeriz.

Evet, bu söyleşi işini ciddiye alıyorum ben. Hem, devletin memurlarına kolaylık sağlamak bizim vatandaşlık görevimizdir. Onlar sorsun, biz söyleyelim. Bu işi gizli kapaklı değil, açık açık halledelim. Böylece biz, “Acaba dikiz aynasından gördüğüm araba beni mi izliyor, mahallemizin bakkalı aslında bir kamu görevlisi mi, eve pizza getiren çocuk da mı istihbarat topluyor?..” gibi saçma sapan şüphelere kapılmayız. Devletin memurları da yaşta kışta adam fişleyeceğiz diye bin türlü zahmete girmezler. Aksi halde, sıradan bir kamu görevlisi, kendim açık etmesem, benim caz ve Blues dinlediğimi; en sevdiğim kadın seslerinin Loreena McKennit, Norah Jones, Sezen Aksu ve Şükriye Tutkun olduğunu; Julia Roberts’ın gülüşüne bayıldığımı, şu sıralar Mayakovski okuduğumu, Bekleme Odası’nı henüz izleyemediğimi, çok eski bir Fenerli olduğum halde, artık futbol değil, artistik patinaj müsabakalarını izlemekten zevk aldığımı, Türk kahvesine âşık olduğumu ve nicedir dolmakalemle yazı yazmaz olduğumu… nereden bilecek, nasıl öğrenecek? Ve bütün bu bilgileri içermeyen bir fişleme ne kadar gerçekçi olur! Olmaz… İşte ben bu yüzden, fişlenmekten değil, yanlış ve eksik fişlenmekten korkarım. Sıradan ve silik bir adam gibi görünmekten… Geliniz bu ‘söyleşi’ meselesini ciddiye alınız. Söyleşelim, bilişelim…

Yorumlar kapatıldı.