İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

hürriyet: Levent Yılmaz için özel bir mektup-yazı

Özdemir İNCE

Kardeşim Levent Yılmaz,

1 Mart 2004 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanan “Tarihi Tarihçilere Bırakmak” başlıklı yazını okumadan önce, biri bana senin “Tarihçi” olduğunu ve Paris’te Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales (EHESS)’de bu sıfatla çalıştığını söyleseydi, son derece mutlu olurdum.

Beni hayal kırıklığına uğratan yazının sonunda bu bilgiyi öğrenmek büyük bir talihsizlik. Çünkü ne yazık ki yazdığın metnin şimdiye kadar okuduğum sıradan “Ermeni Soykırımı” yazılarından hiçbir farkı yok.

***

Bu talihsiz yazı dolayısıyla, Marianne Ana’nın okullarında “kompozisyon” düşüncesini yeterince öğrenmemiş olduğunu üzülerek farkettim.

Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddiaları üzerine yazılan yazıları benim Ermeni ve Süryani sorunları üzerine yazdığım yazılarla ilişkilendirmek büyük bir hatadır. Kompozisyon hatası, yazılarımın “Ana fikir”i ve amacı ile bu yazılar arasında herhangi bir ilişki kurmaktan kaynaklanıyor. Bunun nedeni, kompozisyon bilgisi yoksunluğu da olabilir, kötü niyet de…

***

Ermeni sorununa ilişkin betimlemeli yazında benim adımı neden andığını kesinlikle anlamış değilim. Şimdiye kadar Ermeni ve Süryani sorunları konusunda yazdığım yazılar, herhangi bir Ermeni ve Süryani karşıtı (ırkçı, etnikçi,vb.) duygu ve düşünceyle kaleme alınmamıştır.Bu konuda yazdığım tefrikaları (!) dikkatli okusaydın bu gerçeğin yanında şunları da görürdün:

1.Yazılarımın herhangi bir satırında benim görüşümü ifade için “Sözde soykırım” deyişi kesinlikle kullanılmamıştır. Beni yakından tanıyan biri olarak, orta malı deyim ve deyişleri kullanmaktan nefret ettiğimi bilmen gerekir.

2.Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in kitabını bana tavsiye etmeni hafiflik sayıyor ve sana teessüf ediyorum.

3.1915 olayları sırasında öldürülen Ermenilerin sayısını asla tartışmadım. Suç bağlamında, benim için 1 Ermeni ile 1 milyon Ermeni arasında herhangi bir fark yoktur.

4.Arşivlerin açık-kapalı olması konusunda da yazmadım. Elbette arşivlerin karşılıklı açılması ve uzmanların aynı kolaylıklardan yararlanarak çalışmaları yararlı olur.

5.Tefrikalarımı (!) Ermeni olaylarını reddetmek için yazmadım. Olayların olduğunu kabul ediyorum, ancak bu olayların “Soykırım” olduğunu kabul etmiyorum. Fransa’nın çıkardığı yasa da umurumda değil. Çünkü ben de tıpkı College de France üyesi Gilles Veinstein gibi, Ermeni olaylarının, tanımı Birleşmiş Milletler tarafından yapılan “Soykırım” tanımıyla örtüşmediği kanısındayım. Bu kanıya varmak için, Ermeni olayları ile Yahudi olayları arasında bir karşılaştırma yapmak, örneğin Yahudi karşıtı Nürnberg Yasaları’nı incelemek, Claude Lanzmann’ın “Shoah” filmini görmek, filmin senaryosunu okumak yeterlidir.

6.Söz konusu tefrikalarımı (!), Ermeni olaylarının kışkırtıcı ve sorumluları olan Fransa gibi devletleri, İsveç, Danimarka, İsviçre gibi tarih karaborsacılarını eleştirmek için yazdım.

7.Örneğin altı bölümlük son tefrikayı (!), Fransa’nın, Mondros Mütarekesi’nden sonra 1919’da Türkiye’nin güneyini işgal etmesini, Yabancı Lejyon’a bağlı özel Ermeni Lejyonu kurmasını eleştirmek için yazdım. Ve okurlara, “Fransız okullarında okutulan tarih kitaplarına bir bakın bakalım, bunları yazıyor mu?” diye sordum. Çünkü Ermeni Lejyonu’nun varlığı kabul edilmiyor. Aynı soruyu sana da soruyorum. Cevabını 40 satırla sınırlı olması koşuluyla olduğu gibi sütunumda yayınlarım.

8.Yazılarım, Ermeni düşmanlığı dürtüsüyle yazılmamıştır. Ama gerçeği ve adaleti ararken hiçbir tehdit ve iftira yıldırmaz beni.

9.Yazında “Osmanlı Meclis-i Mebusanı, Misak-ı Milli’yi kabul eden kurum değil mi?” diye soruyorsun. Tehcir Kanunu’nu çıkartan Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın bir fraksiyonun Sivas Kongresi’nin (4-11 Eylül 1919) tarihinde ilan ettiği Misak-ı Milli’yi (Milli yemin) 12 Ocak 1920’de kabul etmesinin Ermeni olaylarıyla ilişkisi ne?

10. Dedim ya, yazın hayal kırıklığına uğrattı beni.

Yorumlar kapatıldı.