İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

milliyet: İsa´nın Çilesi

Yaman Törüner

İsa’nın Çilesi (The Passion of the Crist) filmini izledim. Bugünlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde hemen hemen herkesin ilgilendiği, birçok kişinin 3 – 5 kez gittiği film bu. Sadece filmi izlemekle de kalmadım; hem filmin yöneticisi Mel Gibson hem de İsa’yı oynayan aktör James Caviezel ile yapılan söyleşileri dinledim.

Bu film daha çok konuşulacak. Çünkü, yıllardır ilk kez Hıristiyanlarla Museviler karşı karşıya getiriliyor. Film sadece İsa’nın çarmıha gerilmesini Musevilerin istediğini anlatmakla kalmıyor; birçok sahnede Musevilerin şeytanla işbirliği yaptığı izlenimini veriliyor. Hatırlanacağı gibi, yıllarca önce çekilen Ben Hur filminde, bu hikayenin tersi işlenmiş, Musevilerin İsa’yı koruduğu, ama zalim Roma valisinin İsa’yı çarmıha gerdirdiği anlatılmıştı. Ben Hur filminde ve sonraki birçok değerlendirmede İsa’nın da aslında bir Musevi olduğu, İbranice konuştuğu ve Hıristiyan alemi ile Musevi aleminin kardeş olduğu işlenmişti.

“İsa’nın Çilesi” filmi yüzünden ABD’de, Hıristiyan ve Museviler arasındaki tam uzlaşma çözülmeye başladı. Musevilerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde film gösterilmiyor. Sıradan Museviler bile artık hiçbir Mel Gibson filmine gitmeyeceklerini söylüyorlar. Katolik Hıristiyan rahipler ise, haftalık görüşmelerinde Hıristiyanların filmi mutlaka görmeleri gerektiğini anlatıyorlar. İsa’nın günahsız yere gördüğü işkencelerin, Katolik Hıristiyanların günahlarını azalttığına inanılıyor.

CNN yaptığı değerlendirmede, filmi “İsa’nın Çilesi” değil “Mel Gibson’ın tutkusu” biçiminde yorumladı. Diğer televizyon kanalları tamamen tarafsız davrandılar ve tarafların görüşlerini yansıtmakla yetindiler. Mel Gibson, filmde işlenen temanın gerçeklere uygun olduğunu söylerken, Jim Caviezel kendisinin aktör olduğunu ve verilen görevi yaptığını anlatıyor. Ama, bir taraftan da Gibson’u övüyor.

Filmin Türkiye’de gösterimine izin verilmemeli. Çünkü, film İsa’nın son gününü, hatta son 12 saatini konu ediyor ve filmde işkence, kan ve terörden başka bir şey yok. Sanırım, film Fransa’dan sonra diğer bazı ülkelerde de yasaklanacak. Zaten, konuşmalar İbranice. İngilizce alt yazı veriliyor. İncil’i çok iyi bilmeyen Hıristiyanlar bile bazı fragmanları tam olarak anlayamıyor. Öte yandan, filmde hiçbir öğretici taraf yok. İki – iki buçuk saat boyunca kan, dehşet ve işkence. İşkenceler o denli abartılı ki, filmi sonuna kadar izlemek bile birçok kişi için dayanılmaz.

Filmden öğrendiğim tek şey, uzun süren bir işkence ile olan ölümün, ölümden de zor olduğu oldu. Hele, Meryem’in sadece oğlunun ölümünü değil, işkence ile öldürülmesini izlemesi sanırım, İsa’nın ölümü kadar acıklı ve dayanılmaz.

Filmde, İsa’ya yapılanların dünya tarihinde tek kişiye yapılan en büyük işkence olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Musevi liderler kendilerinin yerine geçeceğine inandıkları İsa’yı öldürmeye kararlılar ve tüm vatandaşları da bu yönde kışkırtıyorlar. İsa’yı ölümüne destekleyen Peter bile onların elinden kurtulabilmek için, İsa’yı hiç tanımadığını söylüyor, önceden İsa’nın belirttiği gibi üç kez. Roma valisi, İsa’yı kurtarmak için elinden geleni yapıyor. Hatta, valinin eşi İsa’nın bir ruhani lider olduğuna inanıyor; eşi üzerinde İsa’nın lehinde baskı kurmaya çalışıyor ve Meryem’e yardım ediyor. Ancak, valinin Sezar’a verdiği bu bölgede sükuneti bozmayacağı söz var. Sükunet bozulursa, vali bunu canı ile ödeyecek. Vali, Musevilerin ayaklanmasını önlemek için, İsa’yı onlara teslim etmek zorunda kalıyor.

Kısacası, filmde kan, dehşet, terör, korku, işkence ve İsa’yı Musevilerin işkence edip öldürdüğü anlatımından başka bir şey yok.

Yorumlar kapatıldı.