İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

tercüman: Museviler her zaman haklıdır!

“The Passion of the Christ”, yani Hz.İsa’nın son 12 saatini anlatan “Tutku” ya da “İsa’nın Çilesi” filminin yankıları büyüyerek sürüyor. Hz.İsa’nın ölümüyle ilgili Hrıstiyan ve Müslümanların farklı inanışlara sahip oldukları bilinmektedir. Olaya, Hrıstiyanların bakış açısından baktığımızda onun ölümüne sebep olanların Yahudiler olduğu inancı, yeni bir söylem değil ve bu da Gibson tarafından filmde yinelenmiş. Tabii, bu sadece bir görüş ve Mel Gibson’un yönettiği film de sadece bir film, yani aynı diğer tarihi filmlerde olduğu gibi gerçeği birebir yansıtmayabilir ve gerçek hayattan farklı olarak kurmaca olan filmlerde kimi değişiklikler, yönetmenin isteğine göre yapılabilir. Bu, basit kural, pekçok film için geçerli kabul edilip hoşgörülmesine rağmen iş Yahudilerin aleyhine olunca nedense bir anda her şey değişiveriyor.

Mel Gibson, nasıl bir tekere çomak soktu ki, bir anda onun aleyhine bütün dünyada aynı anda bir kampanya başlatıldı. Neredeyse Mel Gibson’u “Hitler” ilan edecekler. Bu öyle bir kampanya ki, iş; filmin yasaklanmasına kadar geldi dayandı. Filmin vizyona girmesinin hemen ardından Fransız sinemacılar, “The Passion of the Christ”ı yayınlamak istemediklerini açıkladılar. Gerekçe komik; Avrupa’da Yahudilere karşı yeni bir dalganın oluşmasını engellemek…
Geçtiğimiz yıllarda, birkaç sinagogun ve Musevi okulunun bombalanması olayları sonucu, Fransa, İsrail tarafından en anti-semitist yani en Yahudi aleyhtarı ülke ilan edilmişti. Şimdi, Fransızlar “bu korkunç lekeyi(!)” alınlarından temizlemek istiyorlar.

Kimilerine göre ise film, Fransa’da farklı tepkilere sebep olabilir. Liberation gazetesi mesela; Gibson’un konuya yaklaşımını “Hrıstiyanlığın Şii versiyonu” olarak nitelemiş. Yani gazeteye göre; Şii’lerin Kerbela törenlerinde yaptıkları kendilerine acı verme görüntülerine benzer bir dil kullanmış Gibson ve bu da Hz.İsa’nın ölümüyle ortaya çıkan mesajı hafifletiyormuş.

Başka bir trajikomik durumsa Oscar törenlerinde yaşandı. Daha önce “Braveheart” adlı filmle 1996 yılında aday olduğu 10 Oscar heykelciğinin 5’ini müzesini götürmüştü Mel Gibson. Sinema tarihinde çok az yönetmene nasip olan böyle bir başarıyı yakalayan aynı Mel Gibson, filme gösterilen aşırı tepki yüzünden son Oscar törenlerine gelemedi. Gibson, işlerinin yoğunluğunu bahane olarak gösterdi ancak kulislerdeki dedikodulara göre esas gerekçe, Gibson’un Yahudi aleyhtarlığından dolayı yuhalanmaktan korktuğu için törene gelmemesi…

Sizce de bu kadarı biraz fazla değil mi? “Şeytan Ayetleri” kitabının yazarı Salman Rüşdi, bütün bir İslam dünyasını rencide ettiği halde Türkiye’de kimse ona ciddi bir tepki göstermedi. Ya da Ermeniler, bugüne kadar “sözde soykırım” iddialarıyla bütün dünyayı Türkiye ve Türkler aleyhine kışkırtmaya çalıştıkları halde, bugüne kadar hangi Ermeni’nin evi ya da işyerine bir saldırı yapıldı Türkiye’de…

Daha önce defalarca yazdık; İsrail, bütün dünyanın gözünün içine baka baka Filistinlilerin etrafına bir “Utanç Duvarı” örmekte ve bunu de güvenlik gerekçelerine bağlamaktadır. Kendilerine yönelik eleştirilere tahammül edemeyen Musevi Cemaatinin, bu aşırı hassasiyeti, onlara karşı düşmanlığın daha da bilenmesine sebep olmuyor mu?

11 Eylül saldırılarını hiç kimse haklı görmedi ve bu olayların ardından Amerikalılar bir iç muhasebesi yapıp “Dünya neden bize düşman, insanlar neden bizi yok etmek istiyor?” sorularının cevabını aramaya başladılar. Aynı şeyi Musevilerin de yapma zamanı geldi de geçiyor bile…

Yorumlar kapatıldı.