İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

RADIKAL: Uyum nefes kesiyor

NEDEN? Hansjörg
Kretschmer

İleride Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini yazacak olanlar, herhalde 2004 yılı
için uzun bir bölüm açacaklar. Çünkü bu yıl yaşanacaklar, bu coğrafyanın Avrupa
macerasını belirleyecek. Türkiye’nin art arda attığı olumlu adımlar,
Avrupalıları çok etkilese de, birçok Avrupalı lider Türkiye’nin AB üyeliğini
destekleyen açıklamalar yapsa da, Avrupa’nın hâlâ Türkiye ile ilgili kuşkuları
var. Yirmi beş yıldır AB kurumlarında çalışan ve birbuçuk yıldan beri de AB
temsilcisi olarak Türkiye’de bulunan büyükelçi Hansjörg Kretschmer ile,
Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlamak için bu yıl sonunda AB’den bir tarih
alıp alamayacağını, Avrupa’nın Türkiye’ye şu anki bakışını, Avrupa kamuoyunun ve
AB’nin Türkiye’yle ilgili kuşkularını, neler beklediklerini, Kıbrıs’ın AB için
önemini konuştuk. Görev süresini olaylı bir biçimde tamamlayan Karen Fogg’dan
sonra Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilcisi olan Kretschmer, göreve başladığından
beri ilk kez medyaya uzun bir röportaj verdi.

Avrupa Birliği’ninTürkiye’ de temsilciliğini yapıyorsunuz. Türkiye,AB’ye
girebilmek için, Kopenhag Kriterleri’ne uyan peş peşe birçok yasa çıkardı. Kıbrıs’ı çözmek için de ciddi adımlar attı. Türkiye, ev ödevlerini yaptığını
düşünüyor. Siz de Türkiye’nin üstüne düşeni büyük ölçüde yaptığını düşünüyor
musunuz?

Türkiye ev ödevini henüz tam olarak yapmadı. Avrupa Birliği’nin siyasi
kriterlerine ulaşmak için iki buçuk yıl önce bir reform süreci başlattı ve
önemli bir mesafe kat etti ama bu süreç henüz tamamlanmadı. Bu reformların amacı,
Türkiye’de demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla çalıştırmak ve Türkiye’yi
istikrarlı bir demokrasi haline getirmekti ama… Gerekli yasal değişikliklerin
yapılması ya da değiştirilen yasaların hayata geçirilmesi, uygulanması açısından
hâlâ bazı eksiklikler var.

Avrupa Birliği daha hangi yasal değişiklikleri yapmasını bekliyor Türkiye’den?

Bazı anayasal değişikliklerin yapılması bekleniyor. Mesela YÖK ve RTÜK gibi
kurumların yönetiminde bundan sonra ordunun temsilci bulundurmamasını sağlayacak
yasal değişiklikler yapılması gerekiyor.

Türkiye’de Avrupa Birliği’ne karşı olanlar var ama halkın çok büyük bir
çoğunluğu ve hükümet, Avrupa Birliği’ni istiyor. Avrupalıların çoğunluğunun da
Türkiye’yi istediğini söyleyebilir misiniz? Yoksa bizimki tek taraflı bir aşk mı?

Avrupa kamuoyunun çoğunluğu, Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili olarak kuşkucu ve
negatif bir tavır içinde. Ama bu olumsuz hava değiştirilebilir bir şey. Çünkü
Türkiye reformlarıyla ve dönüşümüyle Avrupa’da olumlu haberler
üreten bir ülke konumuna geldikçe, Avrupa kamuoyu da Türkiye’nin bir gün AB
üyesi olabileceği fikrine alışmaya başlayacak. Nitekim, AB ülkelerinin
hükümetlerinin tavrı son iki yıldır kamuoyununkinden çok farklı.

Hangi yönden farklı?

Avrupa ülkelerinin yönetimleri de, iki yıl öncesine kadar Türkiye’nin
üyeliğine kuşkuyla bakıyordu. Ama 2002 yazından bu yana, Türkiye’de çok
önemli gelişmeler yaşandığını gördüler ve Türkiye’yle ilgili görüşlerini,
algılamalarını, tavırlarını değiştirdiler. Türkiye’ye bakışlarını
değiştirmelerinde, özellikle 2002 seçimlerinden sonra kurulan AKP hükümetinin
Türkiye’yi AB standartlarına ulaştırma yönünde ortaya koyduğu politika ve
kararlılık büyük rol oynadı. Bu hükümetin AB’ye uyum yönünde yaptığı çalışmaları
nefes kesici buldular. Gerçekten Türkiye ilk kez AB standartlarına
erişebileceğini ve AB’ye üye olabileceğini ciddi bir şekilde ortaya koydu.
Nitekim görüyoruz, hayatın her alanında yasalar değişiyor.

Avrupa’da Türkiye’yi istemeyenler niye istemiyor peki?

Alman vatandaşı olduğum için size Almanya’daki durumu anlatayım. İkibuçuk milyon
Türk yaşıyor Almanya’da. Bunlar, her iki taraftan da kaynaklanan çeşitli
nedenlerle hâlâ Alman toplumuna tam entegre olmadılar. Bu insanlar, Türkiye’nin
en azgelişmiş yörelerinden, ülkenin doğusundan, kırsal kesiminden geldiler.
Alman toplumuyla tam bütünleşmediler. Farklı kıyafetler giyiyorlar, farklı
davranıyorlar. Alman toplumu, onları kendisinin bir parçası olarak
görmeyebiliyor. Böyle bir ilişkiden de gerekli güven doğmuyor. Halk, Türkiye
AB’ye üye olduğunda, bu insanların sayısının daha da artacağını düşünüyor.
Ayrıca Türkiye’den gelen olumsuz haberler de Alman toplumunda rahatsızlık
yaratıyor.

Ne gibi?

Öyle ki, toplum, ‘Böyle bir ülkenin bizim sistemimizde, bizim düzenimizde yer
alması doğru mu?’ diye kendine soruyor. Bu soru, duygusal olmaktan çok olgusal
bazı gerçeklere dayanıyor. Özellikle geçmişte işkenceyle ve Olağanüstü Hal
Bölgesi’nde yaşananlarla ilgili olarak Türkiye’den çok daha fazla olumsuz
haberler geliyordu. Ayrıca biliyorsunuz, Almanya’daki Türkler Türkiye’yi tam
olarak temsil etmiyor. Türkiye’nin İstanbul, Ankara gibi şehirlerinde rastlanan
bir Avrupalı yüzü de var.

Türklerin çoğunun Müslüman olması da, Avrupalıları olumsuz etkileyen bir
faktör değil mi?

Mesela Almanya’da insanların çoğunluğu Hıristiyan’dır. Ama bu insanlar katı
dindar değildir. Çoğu dinlerini icra etmez, kiliseye düzenli olarak gitmez. Onun
için, tek başına din farkının Türkiye’nin üyeliğine olumsuz bakışta çok fazla
rol oynadığını düşünmüyorum ben. Ama yanlış da olsa bir şekilde, insanların
kafasında İslam ve terör aynı denklemin içinde yer alıyor. Teröristler, Müslüman
kişiler diye… Bu durumda, Türkiye’nin halkının da Müslüman olması olumsuz bir
faktör olarak ortaya çıkabiliyor tabii. ‘İslam ya da Müslüman eşittir terör
kaynağı’ denkleminin bozulması lazım. Biz düzenlediğimiz seminerlerde,
konferanslarda halka, İslam’ın terör olmadığını anlatıyoruz. Bu giderek
anlaşılıyor.

Peki, Türkiye’yi AB’de görmek isteyenler, bunu niye istiyor?

Bir kere, Türkiye-AB ilişkisi kırk yıllık bir ilişki. 1963’teki Ankara Anlaşması
da Türkiye’nin AB’ye üye olması ihtimalini öngörüyordu. Böyle bir üyelik
ilişkisi işin başından beri var. Diğer tarafta, Avrupalı siyasetçilerin
Türkiye’nin AB’ye üyeliğiyle ilgili bazı lehte görüşleri de var.

Neler bunlar?

Bazıları, Türkiye’nin dünyanın çok kritik bir bölgesinde yer aldığını düşünüyor.
Bundan hareketle de, Türkiye’nin AB açısından stratejik önemi-nin olduğunu,
Türkiye’nin üyeliğinin AB’yi Ortadoğu ve Orta Asya’da güçlendireceğini, ona
bölgede politik avantaj sağlayacağını savunuyorlar. AB’nin siyasi boyutuna
Türkiye’nin katkıda bulunacağını söylüyorlar.

Türkiye’yle ilgili diğer lehte görüşler ne?

Türkiye’nin AB üyeliği, İslam kültürünün Batı kültürüyle ve Batı değerleriyle
uyumlu olduğunun bir göstergesi de sayılacak. Türkiye’nin üyeliği bu konuda çok
somut bir örnek olacak ve böylece medeniyetler çatışması tezinin geçerli
olmadığı ortaya konacak. Ayrıca Türkiye’nin AB üyeliği, Büyük Ortadoğu denilen
alanda demokrasi yönünde adımların atılmasına da yol açabilecek. İslam
ülkelerinde yani Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da demokratikleşmenin önü açılacak.
Türkiye’nin üyeliğini isteyenlerin ileri sürdüğü bir başka neden de, sıradan
ekonomik konular,

Ekonomik nedenler için niye sıradan diyorsunuz?

Üyelik sayesinde Türkiye’nin ekonomisi istikrara kavuşacak, büyüyecek ve ülkeye
yabancı yatırımlar akacak. Türkiye Avrupa ülkelerine daha açık bir pazar haline
gelecek. Türkiye’nin bu istikrarından AB ülkeleri de yararlanacak. Ayrıca
geçmişteki gibi yüzde 4’lerde büyümese de, Türkiye yüzde 1.6’lık nüfus artışıyla
hâlâ Avrupa’ya göre çok daha genç bir nüfus. Yaşlanan Avrupa’ya bu genç nüfusun
genelde bir faydası olacak. Bütün bu ekonomik nedenler de ileri sürülüyor işte.

Peki Avrupa’dan bakıldığında Türkiye nasıl gözüküyor? Türkiye nasıl bir ülke
Avrupalılar için?

Türkiye, siyasi açıdan benim görmek istediğim yerde değil. AB üyesi olmak için
gereken noktaya henüz gelmedi. Özgürlükçü, liberal demokrasiye ulaşamadı.
Türkiye’de hâlâ
‘otoriter demokrasi’ var. Vatandaşlarının haklarını sınırlamada bu otoriterlik,
AB vatandaşlarının kabul etmeyeceği bir düzeye kadar çıkıyor.

Türk hükümetinden neler yapmasını bekliyorsunuz bu yıl?

AB’nin siyasi kriterlerine uyum için başlatılan reform sürecinin devam etmesini,
gerekli yeni yasa değişikliklerinin yapılmasını ve özellikle de uyum yönünde
uygulamaların ortaya konmasını bekliyoruz. Bir de tabii Kıbrıs meselesinin
çözümü var. Reform, günlük hayatta görünür hale gelmeden, buna reform denmez.
Uygulama olmadan, reform gerçekleşti sayılmaz. Bunun en kritik örneği işkencenin
önlenmesidir. Ayrıca, insanların düşüncelerini ifadelerinden dolayı kovuşturmaya
maruz kalmamaları, örgütlenme ve dernek kurma konusunda böyle sürekli
engellemeler yaşamamaları gerekir. Bir dernek, yabancı ülkelerdeki benzer
derneklerle ilişkiye girebilmek için 55 yerden izin almamalıdır. Gayrimüslim
vatandaşların, kurumların mülk edinebilmesi, kendi din adamlarını eğitebilmesi
ve çocuklarına da istedikleri din eğitimini aldırmaları konusunda yaşanan bütün
engellemeler artık ortadan kalkmalıdır.

Sizce bu yıl Avrupa Birliği Türkiye’ye üyelik müzakereleri için tarih verecek
mi?

Türkiye’ye üyelik müzakerelerine başlaması için geciktirilmeksizin bir tarih
verilmesi konusunda şu anda durum çok olumlu. Sadece bir tek şart var. Kıbrıs
sorunu. O da resmen siyasi bir şart değil ama siyasi bir realite. Bu politik
gerçek, insanların ve politikacıların düşüncelerini etkiliyor. Eğer Kıbrıs
sorunu çözülürse, Türkiye’ye üyelik müzakerelerinin açılması konusunda çok büyük
bir şans doğar. Kıbrıs meselesinin çözülmesi halinde, aralıkta toplanacak AB
Konseyi Türkiye’yle müzakerelerin başlamasına karar verebilir. Tabii burada
şöyle bir yanlış algılama da olmamalı. ‘Siyasi kriterler artık halledildi,
geriye bir tek Kıbrıs kaldı’ diye düşünülmemeli. Bazı politikacılarınız ‘Biz bu
işi tamamladık’ diyor. Hayır, Türkiye siyasi kriterlerde henüz tamam denecek
noktaya gelmedi. AB Konseyi’ne sunmak üzere, ekim ayında hazırlayacağımız
Gelişme Raporu’na dek çabalar sürmeli. Hem mevzuat hem uygulama alanındaki
reformlar son ana kadar devam etmeli. Çünkü ekime kadar yapılanlar, raporun
içeriğini etkileyecek.

Türkiye ekime kadar çok hızlı çalışmak zorunda, öyle mi?

Evet. Müzakereler başladığı takdirde de Türkiye çok çalışmak zorunda. Hatta
tarih aldıktan sonraki sekiz, on yıl içinde çok daha fazla çalışacak.
Ekime kadar yapılanlar bizim raporumuzun üzerinde etkili olacak.

Peki, Avrupa’nın bir tarih vermemesi halinde Türkiye’deki Avrupa
karşıtlarının çok güçleneceğini ve Türkiye’yi Batı dünyasından kopartabilecek
tatsız gelişmeler olabileceğinin farkında mı Avrupa?

AB perspektifi, Türkiye’de reformların yapılmasını kolaylaştırıyor.
Aralıkta Türkiye’ye bir tarih verilip verilmeyeceğine karar verecek olan
Avrupalı devlet ve hükümet başkanları, kuşkusuz bunu dikkate alıyor.
Eğer AB’ye üyelik hedefi olmasaydı, Kıbrıs’ta bugün gelinen iyimser noktaya
gelinemezdi. Ayrıca Türkiye’nin IMF’yle anlaşması yıl sonunda bitiyor. Ekonomik
reformların gerektirdiği fonlar artık Türkiye’nin kullanımına açık olmayacağı
için, AB perspektifi Türkiye’ye ekonomi alanında da gerekiyor. Türkiye ancak bu
reformlar sonucunda istikrarlı bir demokrasiye ve istikrarlı bir piyasa
ekonomisine kavuşacak. Bu bir ikilem ama, Türkiye bu noktaya da ancak AB üyesi
olduktan sonra gelecek. Bölgede bir ‘istikrar adası’ olarak AB’ye de katkıda
bulunacak.

Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülke. Kültürü de, dini de
Avrupa’dan farklı. Avrupa farkılılıklara muhtaç olduğunu mu yoksa farklılıkların
kendi bütünlüğünü bozacağını mı düşünüyor?

Din farkı, üyeliğe engel olmak için kullanılan güçlü bir tez değil artık.
Avrupa’nın Hıristiyan bir kulüp olduğu görüşü, Hıristiyan demokratların bir
toplantısında 1997 yılında dile getirildi. Bu görüş değişti. Alman Hristiyan
demokratlarının lideri geçenlerde Türkiye’ye geldi ve Türkiye’nin üyeliğine
neden sıcak bakmadığıyla ilgili olarak dinin dışında nedenler sıraladı. Kaldı ki,
kültürel farklılıkların, bir toplumda yaratıcılığı ve üretimi artırdığını
Avrupalılar görüyor. Fatih Akın’ın
Berlin Festivali’nde ödül alan filmi, iki farklı kültürün ortaya çıkardığı ortak
bir yaratıcılık örneğidir.

Sizce Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olmaya hazır mı?

Türkiye henüz AB’ye üye kabul edilmeye hazır durumda değil. Üye olmak için ne
siyasi, ne ekonomik, ne de hiçbir alanda gerekli şartları taşıyor Türkiye.
Ayrıca AB’ye üyeliğin getireceği bütün yükümlülükler henüz Türkiye’de gündeme de
gelmedi. AB üyeliğinin ne anlama geldiği Türkiye’de daha tam anlaşılmadı.
Halbuki AB, diğer uluslararası kurumlara hiç benzemez. Klasik devlet
yetkilerinin bir kısmının, egemenliğin bir bölümünün AB kurumlarına devredildiği
bir yer Avrupa Birliği. AB kararları, kuralları üye devletler üzerinde bağlayıcı.
Üye devlet çıkıp da, ‘Ben bu kuralları, kararları tanımıyorum’ diyemez.

Sizce Avrupa yolunda Türkiye’ nin en büyük sorunu ne?

Türkiye’nin ev ödevini yapıp yapmadığı çok önemli. Tüm alanlarda ödevini
yaparsa, önünde engel kalmaz. Ancak bu ev ödevi de başlı başına büyük bir mesele
zaten. Reformların her alanda devam etmesi demek bu. Türkiye’nin yapması gereken
pek çok ev ödevi var.

Türkiye bütün yükümlülüklerini yerine getirse de, AB’nin müzakere tarihi
vermemesi mümkün mü?

Siyasi kriterleri yerine getirirse ve Kıbrıs sorunu çözülürse, hiçbir şey
Türkiye’ye tarih verilmesini önleyemez.

Siz, Türkiye’yi kabul etmenin Avrupa’nın çıkarına olduğuna inanıyor musunuz?

Türkiye eğer Avrupa Birliği’nin değerlerine, standartlarına uyabilecekse,
üyeliği AB’nin yararına olur. Ama bu vazgeçilmez şartlara uyamayacaksa, üyeliği
AB’nin yararına olmaz.

Yorumlar kapatıldı.