Taha Kıvanç
Türk medyasında tahmin üzerine haber yapılmaz mı? Açın dünkü gazeteleri, TCK 312’de yeni yapılacak düzenlemeden, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışı elemanlarında aranacak şartları gözden geçirmeye kadar bir dizi spekülasyon haber göreceksiniz… Her haber bir bilgiye dayanıyor, ama ona giydirilen anlam tamamen gazetenin yakıştırması…
Medyamızda tek tanıklı olaylar da ‘gerçek’ oldukları varsayılarak yer alabiliyor. Muhabir olayı birinden duyuyor, tahkik edip geliştirmek yerine derhal haberleştirip servise koyuyor. Yeter ki, ilginç olsun haber… Gazete yöneticisi de, “Bunu ikinci bir kaynaktan doğrulattın mı?” sorusunu çoktandır unuttu; doğru olmadığı derhal ortaya çıkan yüzlerce haberi bir çırpıda saymak mümkün…
Sabiha Gökçen ile ilgili haberi medyatik alışkanlıklarımız açısından ele aldığımızda yadırganacak bir yön bulmak güç. “İlk kadın Türk savaş pilotu” olarak ünlü Sabiha Gökçen’in kökeniyle ilgili ‘aykırı’ bir tez ilginçtir. 1972 yılında çıkan bir kitapta ileri sürülmesi iddiayı eski bir tarihe dayandırıyor. “Benim teyzemdi” diye ortaya atılan bir de tanık var…
Ancak, bazıları, sanki Türk basınında böyle bir haber ilk kez yer alıyormuş gibi davranıyor. Dün, Akşam’da Ahmet Tan, haberi, “Bir kadın dedikodusunun manşete tırmanması” olarak küçümsedi. Hasan Pulur da, Milliyet’te, haber kaynağı için, “Ermenistan’dan Türkiye’ye hizmetçilik yapmak için gelmiş bir kadın” ifadesini kullandı.
Bu kadar basit ise olay, bu değerli yazarlar, sütun santimi dolarla ifade edilen gazetelerinde neden onunla meşguller? Nice anlamsız, hatta aptalca konu gazetelerimizde manşet oluyor, bizler de gülüp geçiyoruz; “Sabiha Gökçen aslen Ermeni’ydi” iddiası da pekâlâ aynı âkıbete uğrayabilirdi. Oysa, Emin Çölaşan’dan İlhan Selçuk’a, Ahmet Tan’dan Hasan Pulur’a uzanan çizgide pek çok yazar, konuya küçümseyerek yaklaştı, ama yaklaştı…
Dahası, Genelkurmay Başkanlığı, ‘sivil havacılık’ ile uğraşmasına rağmen, Sabiha Gökçen’le ilgili ‘iddiayı’ bildiri konusu yaptı. Altında tek imza olmasına rağmen, kendilerini “Biz, 1958 devresi havacı kadın albaylar” diye tanımlayan bir grup da görüş açıklama ihtiyacı duydu. Siz ben olun da “Ne oluyoruz?” diye sormayın bakalım.
Bildirilerden can alıcı bölümlere beraberce göz atalım mı?
“ÖNCÜ kadın hava albayları adına konuşuyorum: / Yalnız Türk kadınına değil, tüm dünya kadınlarına örnek olan bir milli kahraman olan Sabiha Gökçen’in öldükten sonra asılsız iddialarla gündeme getirilmesindeki asıl hedef Ulu Önder Atatürk ve onun eserleri olan lâik cumhuriyet ve çağdaş Türk kadınının yıpratılmasına yöneliktir. / Bu girişim, etnik kökeni ne olursa tarihe adını yazdırmış olan bir milli kahramanın anısına yapılan en büyük saygısızlıktır. / Bunun bilincinde olan biz 1958 devresi havacı kadın albaylar, bir bardak suda fırtına yaratmak isteyen bu zavallıları şiddetle kınıyoruz. / Şenay GÜNAY-Emekli Hava Pilot Albay”
Genelkurmay açıklamasından önemli satırlar: “Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk’ün Türk kadınının Türk toplumu içinde bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir semboldür. Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır. / (..) Bir iddiayı, milli duygu ve değerleri de kötüye kullanarak, bu şekilde yayımlamanın habercilik olarak nitelendirilmesini kabul etmek mümkün değildir. Burada asıl önemli olan husus, yapılan bu haber ile neyin amaçlandığıdır.”
Oysa, dün de değindim, konuya çok farklı yaklaşanlar da çıktı: Bir kısım çevrelerin kaleminden çıkanı ‘devlet adına fetva’ kabul ettikleri Oktay Ekşi “Ne olmuş yani?” rahatlığındaydı. Askerin görüşleri sütunundan tâkip edilen Mehmet Ali Kışlalı bile, “TIME çıkardığı kitapta Sabiha Gökçen’in ailesinin 1. Dünya Savaşı sonrasında çıkan ve Türkiye’yi sarsan karışıklık sırasında öldüğü (..) belirtiliyor” diye yazdı. Kitap 1981 yılında yayımlanmış. Ege Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon da, “Bilmiyorum ama tutun ki Ermeni, ne olacak? Ona ya da bize değer mi kaybettirecek?” diye sordu.
“Bu kafa karışıklığının sebebi ne olabilir?” sorusunun cevabına, tartışmayı manşetiyle başlatan Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün sütununda rastladım: “Bu tartışmaya şiddetle tepki gösterenlerin tezlerinden biri şuydu: / ‘Şimdi Atatürk düşmanı çevreler bunu kullanacak.’ / Onların ‘Atatürk düşmanı’ dediği ‘dinci’ basını günlerdir takip ediyorum. / Hiçbiri bunu istismar etmedi. Hatta tam aksine bir kısmı onlar gibi bu tartışmanın açılmasını doğru bulmadığını yazdı. / Demek ki bazıları, önyargılarını fikir haline getirip bize sunmuşlar.”
‘Dinci basın’ yaftasını ve ‘Atatürk düşmanı’ sıfatını kolayından yakıştırması hoş değil Özkök’ün, ama dediği sonuçta doğru: Konuyla ilgili en sağlıklı tespitler Yeni Şafak’ta yapıldı sözgelimi. ‘Dinci’ dedikleri çevreler, geçmişte de, devletin din hizmetlerinin en tepe noktasında bulunan bir hocaefendinin, ‘Ermeni asıllı’ bir aileden geldiği ileri sürüldüğünde de “Ne olmuş yani?” diyebilmişlerdi. Birden fazla Diyanet işleri başkanı Ermeni veya Rum kökenli çıksa ne olur ki?
Ben, Sabiha Gökçen konusunda patlayan tartışmada bazılarının tavrını anlamakta çok zorlanıyorum. Bunun bir sebebi olmalı, ama ne?
Yorumlar kapatıldı.