İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“BÜYÜKLÜK” GEMİSİ, ANCAK BÜYÜKLÜKLE YÜRÜR !

Ne yapsak, ne yapsak … Sabiha Gökçen’in adını verdiğimiz havaalanını mı kapatsak ?… İstiklâl Marşımızı da mı iptâl etsek, Türkiye’de artık musiki ve tiyatro faaliyetlerini mi durdursak, “K. atatürk” imzasını, kazıyıp yok mu etsek ortadan, yoksa artık Türkçe konuşmama kararı alıp, bambaşka bir dille mi iletişime geçsek birbirimizle, öyle ya tüm bu konularda, Ermeniler yadsınamaz emekler vermişler ya ?! Hay Allah ne yapsak ?

Raffi A. Hermonn

Üç buçuk yıl önce, Paris’ten, yazdığımız bir haber, Türkiye’de ancak şimdi, gazetecilik diliyle “patladı !”.

Bu haberin verilmesi, yine AGOS gazetesince gerçekleşti ve “Hürriyet” gazetesinde de (21/02/04) Ersin Kalkan imzasıyla geniş yer buldu. Akabinde yankıları devam ediyor !

MGK Genel Sekreterliğine dek, herkes demeç vermeye başladı : “Bu ülke, bu millet, Türküyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Ermeni’siyle ayrılmaz bir bütündür !” ve “… tutun ki Sabiha Gökçen Ermeni !…Ne olacak ?… Bu ona ve bize değer kaybettirmez !…Daha iyi ! Bu, Atatürk ve Türk milletinin büyüklüğünü gösteren çok önemli bir kanıttır. Atanın geniş görüşlü lider olduğu ortaya koyar. Etnik kökenin öneminin olmadığını Atatürk yıllar önce ortaya koymuş demektir !” diye bir yorumda bulundu Org. Hurşit Toron.

Ancak “patlayan” sadece bir haber ve konu sadece Sabiha Gökçen midir bu durumda ?

Mesele, Türkiye’mizin bugüne dek, devlet ve (onun yaptığını tekrarlamaktan başka bir inisiyatife sahip olma bilincine henüz haiz olmayan !) toplumdaki bazı çevrelerin “çoğunluk dışı” bir yurttaşını bağrına basabilmesi için, ille onu “kimliğini red ettiği takdirde !”, bunu kabullenme refleksine sahip olmasıdır.

Türkiye’de : “Türk, Kürt, Laz, Ermeni (v.d.)’nin ayrılmaz bütünlüğü !”: “sen önce adını değiştir, sonra dinini, sakın özelliklerini ön plana çıkarma, bana benze ve her an ‘benden daha fazla benci’ olduğunu ispat için, ha bire çalış !” demekle mi olur ?

Yoksa : “Aman, sakın özelliklerini kaybetmeyesin ha ! Çünkü hepimizin üstündeki, demokratik şemsiye olarak açılan “genel” kimliğin, tüm farklılıklarla zenginleşebilmesi için, senin ‘sen’ligini’, olduğu kadar, koruman gerek ! Hatta bunun için, bizzat maddi ve mânevi destekte bulunmalıyım ! Genelin korunması, gelişmesi ve ilelebet kalması amacı ile, hepimizin çalıştığı sürece, hepimiz hoş geldik !” demekle mi ?

Hem sonra bu eğer “(…) Atatürk’ün ve Türk milletinin büyüklüğünü gösteren en büyük kanıt !” ise, pekiyi bugüne kadar neden tüm Türkiye’den ve Dünyadan mahrum edildi bu “büyük kanıt” ?…

Bir toplum ve liderinin büyüklüğünün en büyük kanıtı, başkalarından önce o millet temsilcilerince dile mi getirilir ? Yoksa bu “ayıp”mış gibi saklanır mı ? Burada ciddi bir mantık sorunu yok mu ?

“(…) Bu, Dünyada etnik kökenlerin hiçbir öneminin olmadığını Atatürk yıllar önce ortaya koymuş demek !” idiyse … eee Atatürk’ün ölümünden sonra taa bugünlere dek, neden “etnik kökenlerin, hiçbir öneminin olmadığı !” değil de, asıl Türkiye’de “etnik köken meselesinin, yöneticilerce gerçek bir takıntı olduğu !” izlenimi doğdu ?

Yani … bu “Atatürk’ten sonra, ondan daha ileri olacağımıza, ondan da geri düştük, her şeyimizi berbat ettik !”diye bir özeleştiri mi ? Eğer öyleyse, neden hâlâ Başbakandan taa mahalle muhtarına dek hepimiz çıkıp ‘geçmişimizde utanılacak hiç bir şeyimiz yoktur !’ gibi, hiçbir uygar ülke yöneticisinin söylemeye cesaret edemeyeceği sözlerde inatçıyız ki?

“Varlık Vergisi” gibi, gayrimüslimlere “sırf kimliklerinden dolayı !” resmen, cebren ve hile ile, ırkçılık, ayırımcılık yapılacak, onlardan Müslümanlara kıyasla, % 350’ye varan bir oranda fazla vergi alınacak, üstelik “dönme”lere de bu yapılacak !!!…

Devletin yüksek adli mercileri, yüzyıllardır buralı olan, değişik türden kendi özverileri üzerine inşa edilen bu Cumhuriyet’e vergilerini ödemiş, vatani görevlerini yapmış, ülkenin ekonomi, turizm, kültür, sanayi, tanıtımı v.s.ine emek sarf edenlere düne kadar, resmen “yabancı ! ” uygulaması yapacak …

Cumhuriyet dönemi boyunca “milli” yani “ırksal olarak Türk” burjuvazi yetiştirme amaçları güdülerek, ne pahasına olursa olsun, gayrimüslimlerin taslarını taraklarını bırakıp, bu topraklardan gitmeleri için, elden gelen tüm çabalar esirgenmeyecek, bir “gayrimüslim”in … savcı, hâkim, Anayasa Mahkemesi -Yargıtay-Danıştay-Sayıştay üyesi, subay, polis, herhangi bir Bakanlık çalışanı hatta ve hatta “Türkçe öğretmeni” bile olması yasaklanacak ve daha hâlâ … “Türk milletinin büyüklüğünün, Atatürk için daha yıllar önce, etnik kökenlerin hiçbir önemin olmadığının kanıtı !” olarak, Sabiha Gökçenden söz edilecek öyle mi ?…

Bizce, AGOS gazetesine “Türk milletinin büyüklüğünü ve Atatürkümüz için daha yıllar önce, etnik kökenlerin hiçbir önemi olmadığının en büyük kanıtı !”nı, dünyanın gözleri önünde “keşfettiğinden ”, ona üstün hizmet madalyası vermek gerekmiyor mu ?…

Madem : “Ermeni kökenli vatandaşlarımızın, devlet ve askeriyemizin kadrolarında var olması, Türk milletinin büyüklüğünü ve Atatürkümüz için de, daha yıllar önce, etnik kökenlerin hiçbir önemi olmadığının kanıtı !”dır … bırakın Sabiha Gökçen’i, 80 yıldır, bu ülke ve toplumda, siyasetçi, sanatçı veya başka göze çarpan görevlerde bulunanlar, Ermeniliklerini “gizli yaşamaya”neden mahkûm edilmişlerdir, neden ? Bunlar, şimdi konuşmaya başlasalar, hâlâ “Yoo, ülkemizde öyle sorunlar hiç yoktur !” mu diyeceğiz ?

Nasıl da çuvalı delip, dışarı sarktı şu (Ermeni kökenlilik meselesi) mızrak Ya Rabb’i ?

Ne yapsak, ne yapsak…Sabiha Gökçen’in adını verdiğimiz, havaalanını mı kapatsak ?

İstiklâl Marşımız”ı da mı değiştirsek, öyle ya, yarın (kompozitörü değil !) aranjörünün Edgar Manas adında bir Ermeni müzisyen olduğu, ya ortaya çıkarsa ?! …

Türkiye’ye yayılmış, hatta dağlara bile çizilmiş, Atatürk’ün meşhur “K. atatürk” imzasını da mı, silsek, kazısak ? Zirâ … bir kaligrafi şaheseri olan bu imzayı, zamanın Robert College’inde, güzel yazı hocası, Vahan Çerçiyan çizmiştir ya !…

Acaba Türkiye’de artık, Türkçe konuşmaktan da mı vazgeçsek ?… Öyle ya, Türkçe’nin ilk (Keresteciyan) “Etimolojik Sözlüğü”nden tutun, taa dün cezaevinde yazdığı “Türk Etimolojik Sözlüğü”nün yazarı, Sevan Nişanyan’a ve Türk Dil Kurumu’nun Kurucusu Hagop Martayan’a kadar, nice Ermeni, Türkçe’ye hizmetler etmişlerdir ya !…

Yok, yok en iyisi böyle bir sevdadan vazgeçmek ! Çünkü korkarız, orayı burayı yıkmak, izleri silmek v.s. sonucu, güzel ülkemiz, bir daha harabeye döner, sağlam yer az kalır ! …

20. den 21.yy’a, “Demagoglar Saltanatlığı”ndan “Bilim-Teknik Yönetimi”ne geçilmesi, bazı toplumlarda “yumuşak iniş”le, bazı toplumlarda ise “köşeli” gerçekleşmektedir.

Dünyanın yaşadığını biz de yasıyoruz. Önemli olan artık “fırsatları kaçırmamamız !” Sınırları değiştirip, bağımsız devletler kurmanın, neme nem bir baş belası ve enayilik olduğu, artık gün gibi aşikârdır ! Zaman, “demokratik hava solumak için, ayrılmayı ve sınırların değiştirilmesi”ni değil, artık “aynı sınırlar içerisindeki havayı, solunabilir hâle dönüştürmek için, el ele, kol kola çalışma”yı emretmektedir !

Onun için, bundan böyle “Türkiye’nin, imrenilecek bir coğrafya olabileceğini” gerçek anlamda, kanıtlayabilmek için, en ufak bir sıkıntı, kompleks duymadan, tersine tıpkı Ege Ordu Komutanımız, sayın Hurşit Tolon’un dediği gibi (“Ne güzel !”), gerçek bir övünç payı çıkartarak “globalleşen dünyada, bir ülkede farklı etnik kökenli olmanın, eşit, sevilen, güvenilen ve sayılan bir yurttaş olmaya engel olmadığını ispat edercesine ” herkesin kimliğini en açık bir şekilde ifade edebilmesine bizzat yardımcı olalım !

Ne tesadüf (!!!), bugünlerde … 1962 yılından bugüne dek gizli kalmış “Azınlıklar Tâli Komisyonu”nun varlığı, Türkiye’nin bugüne kadar “etnik kimliklere önem vermeyen !” övünülecek bir devlet refleksine, hiç de sahip olmadığını, asıl bugüne dek bunun tersini yaptığının, yani yukarda dediklerimizin bir teyidi değil midir ?

Bu “Komisyon”un iptal edilmesi “Türkiye’de de bazı yanlışlıklardan dönüldüğünü !” müjdeleyen bir işaret değil midir ?

İyi de neden “gizli”ce ?

Madem tüm dünya gibi, biz de artık “yanlışlardan dönme” hareketinden payımızı alacağız … savunulmayacakları “savunur” gözükerek, gülünç olmayalım. Onların adlarını koymaktan çekinmeyelim, yanlışları (gizlice değil !) açıkça kabul etmek, bizi çok çok … yükseltir !

Yorumlar kapatıldı.