Türkiye, Avrupa Birliği yolunda emin adımlarla yürüyor. Çok sayıda reform paketi geçmiş hükümetler ve bu hükümet döneminde Meclis’ten geçti. Amaç Kopenhag Kriterleri’ne Türkiye’nin uymasını sağlamaktı. Şimdi bir yandan bu paketlerin uygulaması ile ilgili sorunlar giderilmeye çalışılıyor, bir yandan da artık son sıraya bırakılmış olan bazı yasa ve Anayasa değişiklikleri için düğmeye basmaya hazırlanılıyor.
Uygulama deyince, bazı alanlarda uygulamada pek bir sorun çıkmadığı ama bazı alanlarda uygulamadan dahi söz edilmesinin mümkün olmadığı da biliniyor. Henüz uygulamaya giremeyen konuların başında anadilde yayın ve anadil öğrenimi geliyor.
Anadilde radyo-TV yayını için RTÜK bir yönetmelik yayımladı ama bu öyle bir yönetmelik ki, anadilde yayın yapmayı hemen hemen imkânsız kılıyor. Hiçbir ulusal kanalın herhangi bir anadilde, diyelim Kürtçede günde iki saat yayın yapması söz konusu değil; çünkü bu kanallar ticari kanallar ve onların yayın politikasını reytingler belirliyor, başka bir şey değil. Doğrusu, anadilde yayının tamamen yerel kanallara ve radyolara bırakılmasıydı. Ancak belli yörelerde Kürtçe ya da Boşnakça ya da Lazca ya da Abhazca yayın yapmak ticari olabilir, başka türlü olmaz. Kâğıt üstünde bir hak verilmiş olur ama fiilen bu hak kullanılamaz.
Anadil eğitiminde de aynı durum. Son olarak kapı genişliğine takılmıştı uyulama, şimdi de ders kitaplarının denetimine takıldı.
Kitaplar, herhalde içlerinde sakıncalı bir şey olup olmadığının belirlenmesi için İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiş durumda. Kim bilir ne zaman gelir.
Uygulama sadece anadil konusunda aksamıyor. Azınlık vakıfları ve bu vakıfların eski malları konusunda da büyük sorunlar var. Bir kere bu vakıfların daha önce haksız biçimde el konulan malları hâlâ onlara iade edilmiş değil. Yeni mal edinme ya da var olan malların onarımı konusunda da engellemeler devam ediyor. Bunlar yasalardan değil uygulamadan kaynaklanan ciddi eksikler.
Ama buna karşılık azınlıkların durumuyla ilgili çok ama çok önemli bir değişiklik yaşandı geçenlerde. Taa 1962 yılından beri varlığını sürdüren ve yegâne görevi azınlık vatandaşlarımıza hayatı zehir zindan etmek olan bir komisyonun yapısı ve adı değişti. Keşke bu komisyon tamamen yok olsaydı ama olmadı.
Komisyonun adı, ‘Azınlıklar Geçici Komisyonu’ idi. Adı geçici ama dediğim gibi son 42 yıldır varlığını sürdürüyordu. İlk kuruluşunda, kuruluş gerekçesi, ‘Azınlıkların milli güvenliğe aykırı faaliyetlerini izlemek’ti. Kendi vatandaşını şüpheli olarak gören ve onları bu ülkeden kaçırmak için son 42 yıldır elinden geldiğini arkasına koymayan bu komisyonun yapısında çok önemli değişilikler yapıldı. Mesela asker-sivil güvenlik bürokrasisi komisyondan çıkartıldı. Artık komisyonda Milli Güvenlik Kurulu’nu ya da Genelkurmay’ı ya da MİT’i temsil eden kimse yok. Bu arada komisyonun ismi de değişti, ‘Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulu’ oldu. Üyeleri, İçişleri, Dışişleri, Milli Eğitim ve vakıfların bağlı bulunduğu devlet bakanlığından birer kişi olacak.
‘Azınlıklar Geçici Komisyonu’ adıyla 42 yıl boyunca aktif kalan komisyonun faaliyetleri bir gün belgeleriyle birlikte ortaya çıkarsa hepimiz çok utanabiliriz.
Yorumlar kapatıldı.