Sara YANAROCAK
Genel Koordinatörlüğünü Prof. Dr. Niyazi Öktem’in yaptığı Kültürlerarası Diyalog platformunun düzenlediği panelin öncesinde, ülkemizin önde gelen aydın, bürokrat ve sanatçıların da katıldığı gözlemlendi. Panelden önce ülkemizin farklı inanç geleneklerine bağlı Ruhani liderleri 1. Bartholomeos (Ortodoks Patriği), II. Mesrob (Ermeni Patriği), Rav İsak Haleva (Hahambaşı), Monsenyor Louis Pelatre (Türkiye Latin Katolik Cemaati Ruhani Reisi), Metropolid Yusuf Çetin (Süryani Kadim Cemaati Metropoliti) ve Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı (İstanbul Müftüsü) ve bu cemaatlerin diğer birkaç ruhani ileri gelenleri teker teker kendi dillerinde ve Türkçe olarak 2004 yılının barış, esenlik ve huzur içinde geçmesi için Tanrı’ya yakardılar.
Daha sonra 3 semavi dini sembolize eden kırmızı, sarı ve beyaz renkli 3 gülden oluşan buketler bütün din adamlarına sunuldu. Müşterek bir hatıra fotoğrafı çekildi.
Temenniler bölümünde ilk söz İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı’ya verildi. 2004 yılının ülkemiz ve tüm dünyaya barış getirmesini dileyen müftü terörle mücadelenin ırk ve din unsuru gözetmeksizin yapılması gerektiğini savundu.
İkinci sözü alan Katolik Kilisesi’nden Yusuf Sağ 2004 yılının, 2003’ü aratmamasını dileyen bir konuşma yaptı. Terörü hangi dinde olursa olsun hiç kimsenin desteklememesi gerektiğini söyledi. Monsenyor Louis Pelatre ise aynı dileklere katıldığını bildirdi.
Türk Musevi Cemaati Hahambaşısı Rav İsak Haleva kardeşçe ve barış içinde yaşayan tüm Türkiye halkının yine hep birlikte el ele, gönül gönüle yaşamasını, kötülüğün ve terörün uzak olmasını ve gül gibi güzel ama dikensiz bir yıl geçirmeyi diledi.
Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, Allahla barış içinde yaşayan insanların terör yapmaya yeltenmeyeceklerini, fakat insanların içinde Allah sevgisi yeterince yeşermedikçe bunun gerçekleşmesi konusunda umutlu olmadığını söyledi.
Ermeni Patriği 2. Mesrob sözüne İncil’den aldığı Paulus kitabından bir bölümle “yanındaki insan kardeşini sevmezsen, göremediğin Allahı nasıl seversin?” sorusuyla başladı. İnsanın kardeşiyle hiçbir şeyini paylaşmayan bir karakteri varsa Allaha nasıl hizmet vereceğini soran 2. Mesrob, insanların terörden ve kötülükten uzak olmalarını sağlamak için iyi bir eğitimin verilmesi, ekonomik şartların iyi bir paylaşımla dağıtması, bunun yanısıra da dinin insanlara, özellikle gençlere öcü olarak gösterilmemesi gerektiğini savundu. Dinin ve Allah sevgisinin gerçek anlamda içselleştirilmesi halinde dünyaya barışın gelebileceğini ekledi.
Süryani Metropoliti Yusuf Çetin ise doğduğu Mardin’de Müslümanlarla içiçe ve mutlu büyüdüklerini, yaz gecelerinde evlerinin damlarında uyurken, sabah ezanının huzur veren ezgileriyle mutlu uyandıklarını anlatırken, insanların hangi dinden olursa olsun birbirleri ve zarar vermemeleri gerektiğini söyledi.
Katolik Dini Reisler Kurulu sözcüsü ve Vatikan’ın İstanbul temsilcisi Monsenyor Georges Marovitch ise 2005 yılı geldiğinde 2004 yılı kadar iyi geçmesini dilemenin en güzel dilek olduğunu, böylece 2004 yılı için en iyi herşeyin dilendiği anlamını taşıyacağını bildirdi.
Din adamlarından sonra sahneye çağrılan MESAM Başkanı sanatçı Ali Rıza Binboğa, terörün dini, ülkesi ve ırkının bulunmadığını, bir illet olduğunu, bu yüzden de terörün dinle özdeşleştirilmemesi gerektiğini bildirdi. Sanatın ve sanatçının takdir ve ilgi görmesi ile terörün bastırılabileceğini ilave etti. Ses sanatçısı Mahsun Kırmızıgül ise “Kardeşlik Türküsü”nün ardından bu kez de üç dini içeren bir türkü bestelediğini, bunun stüdyo kayıtları sırasında din büyüklerinden cemaatlerine ait dini korolarının desteğini sağlamalarını rica etti.
Belçika’nın İstanbul Başkonsolosu Thomas Antoine ise terörün kötülük olduğunu, defedilmesi ve masumların korunması için kollektif anlaşmalar sağlanmasının zorunluluğuna değindi. Diplomatik ve politik sonuçlar elde edilmedikçe terörün çözülmeyeceğini, global adaletsizliğin devam etmesi halinde ise terörün önlenemeyeceğini söyledi.
Temennilerin ardından verilen kısa bir kahve molasının ardından Prof. Dr. Bekir Karlıağa başkanlığında üç dine mensup kişilerin katıldığı panel başladı.
Onar dakika ile sınırlandırılan konuşmaların ilki en eski Semavi din olan Yahudiliğe atfen Yusuf Altıntaş’a verildi. Hahambaşılık genel sekreteri Yusuf Altıntaş bildirisini sunarken terörün hiçbir din kitabında insanlara emir veya görev misali verilmediğini anlatırken; “… Bu kabil davranışların hangisi olursa olsun ilahi kaynaklı bir dinin gereği olarak takdim edilmesi gibi tamamen boş ve tamamen geçersiz iddialara dayandırılması, önünde sonunda istisna gözetmeksizin din kurumunun tümünü, onarılması adeta imkansız tahribatlara maruz bırakacaktır ki, bu beşeri ahlaki temelinden yıkmakla eş anlamlı olacaktır.
Bu konuda asrımızın hastalığı “Terör”ün herhangi bir dinin adıyla birlikte anılmasından, o dinin mensuplarından duydukları rahatsızlığa katılmamak insafla bağdaşır bir durum değildir…
… Nedir ki; bu olayda hiçbir kusur ve günahı olmadığı halde, birtakım peşin yapılarla terör ve din, bilinçli ya da bilinçsiz çakıştırılmakta, bu da yetmiyormuş gibi, üzerine atılan, bu lekeden temizlenmesi de sadece din kurumundan beklenmektedir.
Bir başka ifadeyle; en geniş anlamıyla din kurumu, hiç de sorumlusu olmadığı bir olguda, olmayan şeyin olmadığını kanıtlama zorunluluğu gibi bir durumda karşı karşıya bırakılmaktadır.”
Yusuf Altıntaş konuşmasına “Terör ve din bağlamında günümüzün çıkmazı budur” sözleriyle son verdi. Daha sonra sırasıyla Süryanı Cemaatini temsilen Yakup Tahincioğlu, Rum Cemaatini temsilen Dositeous Anoxguostopulos, Ermeni Ortodoks Cemaati’nden sahip Şahak Maşalyan, Latin Katolik Cemaati’nden peder Gwenole Juesset ve son olarak Türkiye Müslümanları adına Prof. Dr. Ömer Faruk Harman, genelde din ile politikanın bazı kötü mihraklar tarafından karıştırılarak terörün dinlere ve uluslara mal edilmemesi gerektiğini savunan ve ortak düşünceler sentezini ortaya koyan konuşmalar yaptılar.
Yorumlar kapatıldı.