Avni ÖZGÜREL
Hz. İsa’nın ne gün doğduğu bir yana hangi sene doğduğu bile belirsiz. Roma İmparatorluğu’nun önemli vilayetlerinden Kudüs’te sıradan olaylar dahi zikredilirken, kayıtlarda onun adına veya sebep olduğu gelişmelere rastlanmıyor. Hz. İsa’nın ölümünden ancak 80 sene sonra yazılmaya başlanan İncillerde peygamberin yargılandığı ve çarmıha gerildiği kısaca anlatılmakla birlikte, onun hangi gün doğduğuna ilişkin herhangi bir bilgi yok. İncillerden birinde İsa’nın bir Yahudi kralın hükümdarlığı sırasında doğduğu yazılı o kadar.
Roma belgeleri bu kralın da milat kabul edilen tarihten dört sene önce öldüğünü gösteriyor. 6. Yüzyıl’a kadar akla gelmeyen ‘milat’ kavramının ilk kullanımı ise 525 senesinde. Denys adında bir rahip İncil’in muğlak anlatımından yola çıkarak böyle bir tespit yapıyor. Buna uzun yıllar kimsenin itibar etmediği ve 18. yüzyıla kadar takvim olarak Roma’nın kuruluşunun ya da Tevrat’a dayanılarak dünyanın kuruluşunun kabul edilmeye devam edildiği biliniyor… Daha sonra Hıristiyan inancının kökleştiği dönemde yapılan çalışmalarda kilisenin kabul ettiği gerçek o ki, Hz. İsa rahip Denys’in belirlediği ‘milat’tan muhtemelen 15 yıl önce ya da 15 yıl sonra doğmuş olabilir.
Mithra Bayramı
Doğum senesinde bu denli belirsizlik varken Hz. İsa’nın doğum günü nasıl tespit edildi sorusunun Hıristiyan kaynaklarında bir cevabı yok elbette. Ama Hıristiyan dünyasının Noel olarak kutladığı 24 Aralık gününün Mithra (Sanskritçede dost demek) inancında genç bir kadın olarak temsil edilen Güneş’in doğum günü sayıldığı kesin. Bu kutlu günde insanların günahlarından arınacaklarına inanılıyordu. Mithra; Hindistan’dan İran’a, Anadolu ve Ortadoğu’dan Roma’ya kadar yayılmış bir din. Anadolu’da Boğazköy kazıları bu inancın en eski belgeleri niteliğinde.
Hititlerle Mitanniler arasında imzalanan barış anlaşmasında Mitannilerin
‘koruyucu tanrısı’ olarak Mithra’nın adı kaydediliyor. Mithra öylesine kökleşmiş bir inanç ki Pontos, Bergama, Bosporos ve daha pek çokları gibi Anadolu’da hüküm sürmüş krallar ‘onun ilham verdiği’ manasında Mithridates adını kullanıyorlar. Mithra Hint coğrafyasından batıya yayılıp İran coğrafyasına geldiğinde öylesine gizemli bir din haline geldi ki, cazibesine Roma İmparatorluğu direnemedi. İnancın rahiplerini başkentine getirten İmparator Commodus onlarla ilk görüşmesinin ardından bu dine girdi. Sonra Romalılar Mithra’ya tapınmaya başladı. Renan, “Hıristiyanlığın yayılması bir sebeple duraksasaydı dünyanın Mithra dinini benimsemesi işten değildi” diyor.
Hıristiyanlığı kabul ettirme mücadelesini veren rahiplerin Mithra diniyle rekabeti yaklaşık beş asır sürdü. Kilise onu zihinlerden atabilmek için ödün üstüne ödün verdi.
Vaftiz, Mithra’nın dünyadaki son yemeği, Mithra’nın vücudu sayılan ekmek ve kanı sayılan şarapla kutsanma gibi pek çok ritüel bu inançtan aynen alındı. Noel geleneği de bunlar arasındaydı. Güneş’in tanrılığına Mithra’yı simgeleyen genç kadının peygamberliğine inanılan bu dine göre ışık karanlık ve kötülükle mücadelesinde eninde sonunda galip gelecek, insanlığın huzura kavuşmasının ardından Mithra göğe yükselerek Güneş’le bütünleşip tanrısallaşacaktı.
Mithra bu görevini evrenin varoluşundan itibaren yarı yarıya başarmış sayılıyordu. Başlangıçta her yer karanlıktı Mithra’nın mücadelesi dünyada günün yarısının aydınlık olmasını sağlamıştı. Yedi dereceli bir dindi Mithra. Su ve balla yapılan vaftiz (inancı benimseyenlerin gerçek doğumunu simgeliyordu) bu mertebelerin ilkiydi. Ölümden sonraki ilahi yargılamada suçsuz bulunanlar Mihtra’yla bütünleşecek ve yedinci kademe kabul edilen ‘bahtlılar ülkesinde sonsuz hayatla’ müjdeleneceklerdi. Hıristiyan rahipler inancın bağlılarını cezbedebilmek için kiliselerin oturma düzenini bile Mithra tapımının yapıldığı içlerine paralel şekilde taş sıralar yerleştirilmiş salonlara bakarak tanzim ettiler.
Yılbaşı
Nihayet, yılbaşı kabul edilen 1 Ocak gününün de Hz. İsa’yla bir alakası yok. Eski Yunan’da takvim ilk olimpiyatın yapıldığı İÖ 776 senesiydi. Romalılar devletin kuruluşu olan İÖ 753’ü başlangıç kabul ettiler. Yılbaşı olarak benimsedikleri güne gelince o da sürekli değişti ve son halini İ.Ö. 153 yılında aldı. Roma küçük bir devletken ülkenin bir ucundan diğerine iki günde gidilebildiği için konsül seçimleri mayısta yapılıyor ve mayısın ilk günü yılbaşı sayılıyordu.
İmparatorluk büyüdükçe konsüllerin komuta ettikleri ordunun başına geçmesi için gerekli zamanı vermek için ‘yılbaşı’ günü zamanla nisan, mart, şubata çekildi; en son İspanya’daki isyanı bastırmak için konsülün erken hareket etmesi gerektiğinden, seçim 1 Ocak’ta yapıldı ve o gün yılın ilk günü sayıldı. Papa 13. Gregorius’un ‘artık günler’ problemini çözmek için yaptırdığı düzenlemeden dolayı Gregoryen takvimi denilen ve bugün kullandığımız takvim 1582’de perşembeye rastlayan 4 Ekim’den sonraki gün 10 gün ilerletilerek 15 Ekim cumaya getirildi. Bu değişikliği Fransa aynı yıl, İngiltere 1752’de, Rusya 1918’de, Yunanistan 1923’te kabul etti. Türkiye ise Hz. Muhammed’in 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul eden Hicri takvimi 1926’da terk etti.
Naum Tiyatrosu’ndan AKM’ye
Markiz Pastanesi’nin ve Aynalı Pasaj’ın restore edilerek açılması uzun süredir Beyoğlu’nu tarihi dokusuna uygun hale getirmek için çaba harcayan belediyenin önemli bir atılımı olarak alkışlanmaya değer. Bunu Tokatlıyan Oteli’nin kazandırılmasının izleyeceği müjdesi de peşinden geldi. Mümkün olsa da İstanbul, Naum Tiyatrosu’na kavuşsa. Neden Taksim’in göbeğinde mimari leke gibi yayılan AKM bu maksatla yeniden ele alınmasın.. O Naum Tiyatrosu ki Osmanlı’nın ihtişamını olanca görkemiyle yansıtan bir eserdi. Abdülmecid ve Abdülaziz’in temsillerin galalarında hazır bulunduğu bina 1853’te büyük Beyoğlu yangınında kül olduktan sonra onarımı için yeterli paranın bulunamamış olmasıyla elden çıktı. O günlerden geriye bir yılbaşı balosunun resmedildiği gravür, birkaç afiş ve Tokatlıyan Oteli’nin girişini yansıtan fotoğraflar kaldı..
Yorumlar kapatıldı.