İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: `Tonlar´dan bazıları

Murat Belge

‘Milliyetçilik’, son yüzyıllık tarihimizde, topluma olabilecek en yüce değer olarak sunulmuştur. Değer bu kadar yüce olduğuna göre, bu duyguyu biraz ‘aşırı’ denebilecek boyutlarda yaşamak, bir ‘kusur’ olarak nitelendiği zaman bile, ‘sevimli bir kusur’ sayılmıştır. Onun için de, ta başından beri, insanların en denetimsiz ve en abartılı gösterilerle ne kadar eşi bulunmaz milliyetçiler olduklarını kanıtlamaları, bir gelenek haline gelmiştir.

Bunun temellerini oluşturan ‘ölelim-öldürelim kültürü, düşman ilan edilen yabancıdan nefret ve benzeri bütün ruh halleri böylece yaygınlaşmış ve olağanlaşmıştır. İçimizden biri, tam da herkesi dehşete düşüren kanlı bir eylemden sonra kalkıp ‘Yahudiler zaten kötü insanlardır’ diye konuşunca, bu konuşmanın korkunçluğunu hemen anlayabiliyoruz. Ama ortada böyle bir eylem yokken yüzlerce, binlerce kişi böyle konuşup duruyor ve oralı bile olmuyoruz.

Bakın, elimde bir kitap: yazarının adı Süleyman Yeşilyurt, kendi adı Ermeni, Yahudi, Rum Asıllı Milletvekilleri; ikinci baskı yapmış, tarih verilmemiş, ama 90’ların ortalarında çıkmış olmalı. Yani çok yeni.

Yazar, söz konusu azınlıklardan Türk’ün yüce meclisine temsilci seçilmiş olması düşüncesine katlanamıyor. Kitabın ana fikri bu. Seçilmiş bu adamların ne kadar ‘kötü adamlar’ olduğunu kanıtlama iddiasında, ama kanıt filan yok, daha doğrusu, Rum, Ermeni olmaları zaten yeterli kanıt: Bir Rum vekil istifa eder, ‘… sanki yerine başka bir Türk insanı bulunamamış olacak ki’, bir başka Rum seçilir! (s.56). Örneğin, bir Yahudi’nin ne kadar kötü olduğu şu eyleminden anlaşılıyor: ‘Asıl görevi avukatlığı ikinci plana atarak, Neve Şalom Sinagoğu’nun gelişmesi ve imarı için büyük gayretler göstermiştir.’ (s.77)

“Anlaşılıyor ki vatansız Yahudiler küçük devletlerini kurduktan dört yıl sonra, fitne tohumlarını masonik felsefeleriyle bizim Meclisi’mizde, bizim başkentimizde atmaya başlamışlardır.” (s.77) “… azınlıkların Türkiyemiz’in Meclis’ine uymadıkları ve insanlarımızın bunları benimsemedikleri bir gerçektir.” (s.82) “Cumhuriyet öncesi bir ihanet yuvası olan Robert Kolleji’ni…” (s.92) “İstanbul ilinin Meclis azalığı gibi bir görevin kilise faaliyetleri ile uğraşan bir insana verilmesi acı, acı olduğu kadar da talihsizlikti.” (s.94) “Türk’ün, Türk’ten başka dostu olmaz ilkesinin doğruluğuna inandığımıza göre, yüce Meclis gibi kutsal bir çatının altında ne işleri vardı bu insanların.” (s.98)

Bu dönemlerde Meclis’te bulunan bazı Türkleri sayarak, bu şerefli insanların yanında aynı sıfatla bu sefil azınlıkların bulunmasına çok hayıflanır. “Bunlarla aynı makamı paylaşan, milli şair Behçet Kemal Çağlar’ı, Jandarma Genel Komutanlığı yapmış Mehmet Kazım Orbay’ı…” (s.102) Ayrıca, general Tahsin Yazıcı ve Nuri Yamat ya da Emin Onat gibi isimler sayar.

Bazı (adı ‘Türk’ gibi görünen) milletvekilleri Ermenice bildiklerini söylemiş: “Günümüzde Ermeniceyi yeni nesil Ermenilerin dahi bilmediği ve lisan olma vasfı taşımayan bu dili, lisan biliyoruz özlük dosyalarına kaydeden bazı milletvekillerimiz olmuştur.” (S.124)

Bu gibi insanlarda görülen kasıtsız (Avram Galanti’nin Rum olduğunu sanıyor) ve kasıtlı (Yunan Başkaldırması’nı İstanbul’daki Patrik’in yönettiğini iddia ediyor) cehaletten bol miktarda sergileniyor. Irkçılığı ve faşizmi, bunlara kendi çaplarında yeterince katkıda bulunan Türk Ortodoks kilisesine de nefretle saldıracak bir dereceye vardırıyor; MİT adına onlara destek olan Hamdullah Suphi’ye de kızıyor: “… Hamdullah Suphi, acaba baba adı Mişon ve Yorgi olan bir Türk görmüş müdür de, bu insanların Rum olmadıklarını, Türk Hıristiyanlar olduklarını söylüyordu.” (s.75)

Bunun ‘eksotik’, ciddiye alınmayacak bir şey olduğunu mu söyleyeceksiniz. Hayır. Bu, ortalamayı temsil eden kafa yapısı. Dün de, bunun açıktan koyuya, koyudan açığa, bütün tonlarıyla, toplumun ezici çoğunluğu üstünde etkili olduğunu söylemiştim. Kitabı, en çok satan gazetemizin, ‘kimsenin el süremeyeceği’ sloganıyla bitiriyor zaten: ‘Türkiye ebediyen Türklerin kalacaktır.’

Bu ülkede polis ve savcılar, 141-142’ye sokabilecekleri her şeyi, yıllar yılı, cımbızlarla çekiştirip durdular. Ama bu edebiyatı onlar, onların üstündekiler de, bağırlarına bastılar. Onun için, şimdi, bu ülkenin ‘normal’i bu. O zaman eyleme de şaşmayın.

Yorumlar kapatıldı.