BİA (Ankara) – Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İhsan Dağı koordinatörlüğünde Kırıkkale Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Metin Toprak, ODTÜ Psikoloji Bölümü araştırma görevlisi Dr. İbrahim Dalmış ve Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Dr. Ertan Aydın’ın yaptığı “Türk Dış Siyaseti” araştırması açıklandı.
Pollmark Araştırma’nın alan uygulamasını gerçekleştirdiği araştırma Türkiye’nin başlıca dış siyaset gündemini oluşturan Avrupa Birliği üyeliği, Irak krizi ve Kıbrıs sorunu ile ilgili kamuoyunda ortaya çıkan kanaatleri belirlemeyi amaçlıyor.
Araştırmanın yöntemi
Temsili olarak Adana, Ankara, Bursa, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Malatya, Samsun, Tekirdağ ve Trabzon’da 2183 kişiyle yüz yüze görüşüldü.
Araştırma, bütünüyle merkezlerde yapıldığı için kentsel bölgelere genellenebilir. Rapor yedi bölümden oluşuyor. Her bölümün başında o bölümde derlenmiş bilgilerle ilgili kısa bir özet yer alıyor.
Özetin ardından ayrıntılı tablolar ve grafikler bulunuyor. İlgili görülen durumlarda cinsiyet, yaş, eğitim, siyasi parti tercihi ve AB üyeliği taraftarlığının bağımsız değişken olarak kullanıldığı çapraz tablolar da hazırlanmış.
Rapor, verilerin global olarak analiz edilmesiyle hazırlanmış; ancak veriler üzerinde daha ayrıntılı analizler yapılarak kitap olarak yayımlanması da düşünülüyor.
107 sayfalık raporun “Genel değerlendirme” bölümünü sunuyoruz.
1. Türkiye dışında yaşanacak ülke
Türkiye dışında hangi ülkede yaşamak isterdiniz sorusuna verilen cevap Türkiye’nin Batıya yönelişinin toplumsal tabanını da gösteriyor: Türkiye dışında yaşanmak istenen yer Batıdır.
Bu, Batının sundukları itibariyle sahip olduğu çekicilik kadar, toplumda “Batıya yöneliş”in içselliğini de ifade etmektedir.
Öte yandan fikir belirtmeyen yüzde 33 ve Türkiye dışında başka bir yerde yaşamak istemeyen yüzde 15,5’lik tercihlere bakıldığında, toplumun yarısına yakın bir kısmının Türkiye’de yaşama kararlılığını görmek mümkündür.
2. Hangi ülke grubuyla işbirliği?
Uzun vadede AB ile işbirliğinin Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla uyumlu olacağını düşünenlerin oranı yüzde 50,5’te kalırken, bu yönelişe alternatif olarak düşünülebilecek Türk dünyası ve İslam ülkelerinin birlikte yüzde 37’ye ulaşması dikkat çekicidir ve AB’ye yönelik büyük siyasal/toplumsal talebe rağmen kamuoyunun alternatif yönelişlere özellikle AB projesinin başarısızlığa uğraması durumunda dönebileceğini ifade ediyor.
Adalet ve kalkınma Partililerin AB tercihlerinin yüzde 50, Türk dünyası ve İslam dünyası tercihlerinin toplamının yüzde 41 olması ise ilginçtir.
AK Partililerin AB üyeliği konunda yapılacak referanduma yüzde 80’lik destek vereceklerini söylemelerine karşın, AB dışı seçenekleri de dışlamadıkları gözleniyor.
AB projesinin akim kalması durumunda, AK Parti tabanının bölgesel seçeneklere yönelmesi beklenebilir. CHP seçmeninin AB’ye yönelik tercihinin yüzde 64 olması da dikkat çekicidir ve uzun vadede CHP seçmeninin bölgesel alternatifler yerine AB seçeneğine yöneldiğini gösteriyor.
Uzun vadede Türkiye’nin çıkarlarının ABD ile yakın işbirliğinden geçtiğini düşünenlerin oranı sadece yüzde 6,2’dir. ABD tercihini belirtenlerin oranının eğitim düzeyi yükseldikçe düşmesi (yüzde 8,8den yüzde 4’e), buna karşın AB tercihinin eğitim düzeyi yükseldikçe azalması kayda değer bir noktadır.
3. Ülkelerle ilgili kanaatler
Türkiye ile yakın ilişki içinde olan ülke/ülke gruplarının kamuoyu nezdindeki olumlu/olumsuz kanaatleri halkın dış dünyaya ilişkin genel tutumunun ipuçlarını veriyor.
Sadece AB ve Filistin olumlu kanaatlerin olumsuz kanaatleri geçtiği örneklerdir. Bunun dışında sıralanan/sorulan ülkelere (ABD, Iran, Rusya, Suriye, Irak, Yunanistan, İsrail. Ermenistan) ilişkin olumsuz kanaatler daha yüksektir
Olumsuz kanaatler, Ermenistan örneğinde yüzde 71, İsrail ve Yunanistan için ise yüzde 63’tur.
Bu sonuçlar halkın dış dünyaya ilişkin genel tutumunun negatif olduğunu göstermektedir ki bu, bölgeden kaynaklı tehdit algılamalarıyla da örtüşüyor.
4. Türkiye topraklarına ilişkin düşmanca tutum
Toplumun yüzde 74’ü komşu ülkelerin Türkiye toprakları üzerinde gözü olduğunu düşünüyor. Bu sonuç, “düşman kültürü”nün oldukça yaygın bir toplumsal tabana dayandığını gösteriyor.
Toplumun, güvenlikçi bir kültürle, “dört yanının düşmanlarla çevrelendiği bir Türkiye” betimlemesini paylaştığı görülmektedir; güvenlik/tehdit-merkezli perspektif toplumsallaşmıştır.
Eğitim düzeyi arttıkça bu perspektif büyük değişikliklere uğramamakta, güvenlikçi kültür üniversite mezunları arasında da yüzde 70 kabul görüyor. AKP ve CHP seçmeni karşılaştırıldığında, AKP’lilerin CHP seçmenine göre daha güvenlik-endişeli olduklarını görüyoruz.
5. Askeri tehdit
Türkiye bakımından Irak’taki durumun ve Yunanistan’ın askeri bir tehdit olması görüşünü paylaşanlar yüzde 50’den çok görünüyor.
İsrail, Ermenistan, Rusya, Suriye ve İran’ın yüzde 35’den yüzde 45’e uzanan bir skalada askeri bir tehdit olarak nitelenmesi bölgesinde güvenlik endişeleri taşıyan bir toplumda yaşadığımızı gösteriyor.
6. Avrupa Birliği
AB’ye ilişkin kanaatler genel bir toplumsal mutabakatı yansıtıyor. AB’nin Türkiye’nin geleceği bakımından çok önemli/önemli olduğunu düşünenlerin yüzde 73’e ulaşması AB konusunda son yıllarda yürütülen ‘eğitim’in amacına ulaştığını gösteriyor.
Kamuoyunun “önem” ile AB üyeliğinin hayatlarına yapacakları “olumlu” katkıyı anladıkları anlaşılıyor. AB’ye referandumda verilecek desteğin yüzde 77,5’e ulaşması AB’ye 1 Mayıs 2004 itibariyle üye olacak ülkelerin referandum sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, çok yüksek bir desteğin varlığını ortaya koyuyor.
AB üyeliğinin Türkiye’de ekonomiyi, demokrasiyi ve insan haklarını geliştireceğine ilişkin yüzde 70’i aşan bir kanaat varken, üyeliğin irticai faaliyetleri artıracağı, bölücü örgütleri güçlendireceği, ülkenin bağımsızlığını yok edeceği ve ulusal güvenliği zayıflatacağı yönündeki tezler kamuoyunun çoğunluğu tarafından benimsenmiyor.
Bölge ülkelerine yönelik genel bir güvensizlik tutumu içinde tehdit algılamalarına giren kamuoyunun, AB’ye ilişkin güvenlikçi kaygılarını attığını gözlemlemek mümkün.
Ancak her şeye ve tüm bu olumlu tabloya rağmen AB üyeliğinin gerçekleşeceğine ilişkin karamsar bir beklenti egemendir. Halkın ancak yüzde 30’unun Türkiye’nin AB üyesi olabileceğini, yüzde 65,6’sının ise bunun mümkün olmayacağını düşünmesi dikkate değer bir sonuçtur.
AB’ye ilişkin son derece olumlu yüklenimler/beklentiler içinde bulunan halkın, bu beklentilerin gerçekliğine ilişkin kuşkularının bulunması “anormal” bir durum yaratıyor. AB’nin 2004 sonunda alacağı karar, bu olumlu beklentilerin sert ve milliyetçi reaksiyonlara dönüşmesine yol açabilir.
Türkiye’nin AB’ye tam üye olmak için hazır olmadığını söyleyenlerle birlikte değerlendirildiğinde (yüzde 75), AB’ye giremeyişin nedeni olarak Türkiye’yi gösterenlerin yüzde 25,6’yı, AB ile birlikte Türkiye’nin sorumlu olacağını söyleyenlerin yüzde 25’i bulması, böylesine bir sonucun (AB üyeliğinin gerçekleşmemesinin) sorumluluğunun sadece AB’ye yüklenmeyeceğinin işaretlerini veriyor.
Türkiye’nin AB’ye üyeliğini engelleyen faktörlerin başında ekonomik sorunların (yüzde 83) ve demokrasideki eksikliklerin (yüzde 79,3) sayılması, hemen ardından insan hakları ihlallerinin belirtilmesi (yüzde 76,4) AB üyeliğinin önünde öncelikle Türkiye’ye ilişkin engellerin farkına varıldığını gösteriyor.
Kıbrıs sorunu ve Yunanistan (yüzde 69), tarihsel ve dinsel faktörler (yüzde 61) ve Türkiye’nin büyük bir nüfusa sahip olması (yüzde 57) gibi faktörlerin birinci grubun altında yer alması da yukarıdaki gözlemi destekliyor.
Henüz üyelik müzakerelerine başlamamış bir ülke olarak AB üyeliği durumunda Türk Lirasının bırakılarak Euroya geçilmesi fikrini destekleyenlerin yüzde 46,5’le, buna karşı çıkanlardan (yüzde 44,9) az da olsa fazla olması kamuoyunun AB entegrasyonuna şu aşamada bile sıcak baktığının bir işareti sayılabilir.
7. Irak Krizi
Halkın Irak’a yönelik Amerikan operasyonuna ve mevcut işgale yüzde 90’a yaklaşan bir oranda olumsuz yaklaşımı devam ediyor. Bu bağlamda Amerikan askerlerine yönelik saldırıları yüzde 55,5 olumlu bulmaları da şaşırtıcı değildir.
Irak’ın yakın gelecekte kargaşadan çıkamayacağı, bu niteliğiyle de Türkiye’yi rahatsız edeceği, ancak her durumda Türkiye’nin savaşın/işgalin dışında kalması gerektiğine ilişkin kanaatler baskındır.
AKP seçmeninin görece yüksek desteğine rağmen kamuoyunun Irak krizinde izlenilen politikaları başarılı görmediği (yüzde 56), asker göndermeye ilişkin tezkereye olumlu bakmadığı (yüzde 61,6) ve Irak’a asker gönderilmesine karşı çıktığı (yüzde 68) anlaşılıyor.
Bu sonuçlar, kamuoyunun Irak’a yönelik Amerikan operasyonuna ve devam eden işgale karşı olduğu kadar, bölgeye Türkiye’nin de müdahil olmasına karşı çıktığını gösteriyor.
Ayrıca bu sonuç, kamuoyunun, Türkiye’yi çevreleyen ülkelere yönelik olumsuz yüklenimlerine rağmen bu ülkelere doğrudan müdahale anlamında “saldırgan” bir politikayı onaylamayacağına da işaret ediyor.
8. Kıbrıs sorunu
Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi durumunda Türkiye’nin güvenliğinin tehlikeye gireceğini söyleyenlerin yüzde 56,3’e ulaşması, kamuoyunun önemli bir kesimi ile Genel Kurmay’ın bakışının örtüştüğünü gösteriyor.
Son bir kaç yıldır medyada yürütülen tartışmalar, Kıbrıs’a yönelik geleneksel politikaların eleştirisi ve AB süreci önünde Kıbrıs sorununun çözülmesi için esneklik gösterilmesi gerektiğine ilişkin tezler kamuoyunu fazlaca etkilememiştir.
AB’ye üyelik için Kıbrıs’a ilişkin geleneksel politikanın değiştirilmesini isteyenlerin yüzde 34, buna karşı çıkanların ise yüzde 52 olması (fikir belirtmeyenler yüzde 14) Kıbrıs’ın hala ‘ulusal dava’ olarak nitelendiğini gösteriyor.
Burada dikkat edilecek nokta, Kıbrıs’ta AB süreci içinde çözüm için inisiyatif alması beklenen Hükümetin tabanının Kıbrıs konusunda en “muhafazakar” kitle olmasıdır (yüzde 30 revizyon isteğiyle ortalamanın altında).
Ancak bu tutumda Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin gerçekleşmeyeceğine ilişkin yüksek beklentinin (yüzde 70) büyük rolü olduğu söylenebilir.
AB üyeliğinin gerçekleşebilir olduğuna ilişkin kanaatlerin güçlenmesi AB surecinde Kıbrıs politikasında revizyondan yana olan yüzde 34’lük kesimin, fikir belirtmeyen yüzde 14’lük gruptan katılımlarla büyümesine yol açabilir. Bu bağlamda eğitim düzeyi arttıkça revizyon talebinin de artarak yüzde 43’e çıkması anlamlıdır.
9. Filistin-İsrail sorunu
Bu konulara ilişkin sorulara verilen cevaplarda ilginç olan, fikir belirtmeyenlerin oranının yüksekliğidir ki bunlar örneklemin yüzde 32’sini oluşturuyor. Ancak yine de kamuoyunun büyük bir oranda (yüzde 65,3) Filistin tarafını haklı bulduğu, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasına karşı çıktığı (yüzde 54) görülüyor.
Filistin-İsrail meselesinde Filistin’in yanında yer alınmasını isteyenlerinin oranı yüzde 51’i bulmakla birlikte, Türkiye’nin tarafsız kalması gerektiğini söyleyenlerin yüzde 36’ya ulaşması anlamlıdır ve bu, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik tarafsızlık politikasının kısmi de olsa toplumsal bir taban yarattığını gösteriyor.
Bu, her şeye rağmen İsrail’le ilişkilerin geliştirilmesini düşünenlerin yüzde 40’ı bulmasından da anlaşılıyor (geliştirilmemesi görüşünde olanlar yüzde44).
10. Bölge ülkeleri
Kamuoyunun Arap ülkelerine ilişkin kanaatlerinin yüzde56’lık bir oranda olumsuz çıkması (olumlu yüzde 32), Arap toplumuna, kültürüne ve ülkelerine yönelik yerleşik yargılar dikkate alındığında şaşırtıcı değildir.
Olumlu kanaatin eğitim düzeyi ile ters ilişkisi (ilkokul ve altı yüzde 38,5, üniversite ve üstü yüzde 23) oldukça ilginçtir. Eğitim düzeyi arttıkça olumsuz imaj da yüzde 47’den yüzde 71’e çıkıyor.
Arap ülkeleri ile kıyaslandığında Türk cumhuriyetlerinin olumlu imajı son derece yüksektir (olumlu kanaat yüzde 64, olumsuz kanaat yüzde 17). Bu sonuç kamuoyunun negatif tarihsel yüklenimlerle Arap toplumuna uzak durma eğilimini yansıtmakta, Türk dünyası daha pozitif çağrışımlar yapıyor.
Türkiye kamuoyu, bölge ülkelerine ilişkin genel kaygılarına ve yıllardır gündemde tartışılan bir konu olmasına rağmen, İran’ın Türkiye’ye rejim ihraç edemeyeceği görüşündedir (yüzde 77). Rejime ilişkin endişeler taşımayan kamuoyu sonuçta bu ülke ile ilişkilerin daha da geliştirilmesinden yanadır (yüzde 60).
Kamuoyunun bölgede en olumsuz kanaate sahip olduğu Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi konusunda açıkça farklılaşan bir tutum almamasına (yüzde 44,7 Evet, yüzde 43,5 Hayır) karşın, Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye’de serbestçe tartışılabilir olması düşüncesini yüzde 61 oranında onaylaması çarpıcı bir sonuçtur.
Konunun tarihsel ve güncel hassasiyetlerine rağmen, bunda, ifade özgürlüğü konusunda kamuoyunun genel özgürlükçü tutumunun büyük payı olabilir. (NM)
Yorumlar kapatıldı.