İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

tempo: `Fiilen din ve vicdan özgürlüğümüz yok´

Tutkun Akbaş-Enis Tayman

Fotoğraf: Ergun CANDEMİR

Tempo, bu sayısından başlayarak ‘Çapraz Ateş’ disiplin bandıyla, Türkiye’de gündemi etkileyen konuları masaya yatırıyor. Çapraz Ateş’in ilk konuğu ise Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II. Ermeni cemaati için gerekli din adamlarının Türkiye’de yetiştirilmesini isteyen Mesrob II ile Ermeni cemaatinin sorunlarını ve devletten taleplerini konuştuk.

-Türkiye’de 43 Ermeni kilisesi bulunuyor, ama 20 kilisede pazar ayin var

-Yarısının yaşları 60 olan 20 tane rahip ve papaz bulunuyor

-Mesrob II, bu sayının iki katına ulaşması gerektiğini söylüyor

-Azınlıklar açısından, Lozan Antlaşması’nın tam manasıyla uygulanamadığının da altını çiziyor

-Tüm vergilerini verdiklerini ama din hizmeti alamadıklarını belirtiyor

Mesrob II

Mesrob II

– Din adamı yetiştirecek eğitim kurumu istiyorsunuz. Bu talebinizde ilerleme kaydedebildiniz mi?

17 Ermeni azınlık okulu var. Bunlar MEB’e bağlı. Onları azınlık okulu yapan şey, haftada birkaç saat Ermenice ve bir saat din dersi. Dil ve din öğretmenlerinin hazırlanabileceği bir okul olması gerekiyor. Din adamına da ihtiyaç var. Türkiye’de 43 Ermeni kilisesi var. Anadolu’nun değişik yörelerinde kilisesi olmayan 15 kadar da topluluğumuz var. Hizmet verebilmemiz için takriben 3-4 piskoposa, 40 kadar da rahip ve papaza ihtiyacımız var. Şu andaki sayı 20; yarısı da 60 yaşlarında. Teoloji kürsüsü de yok. Nasıl hazırlayacağız?

– Yani fiili olarak işletilemeyen kiliseler var?

Öyle. Sadece 20 kilisede her pazar ayin var. Bazılarını kullanmış olmak için hafta içi açıyoruz. Anadolu’daki halkımızdan devamlı sitem işitiyoruz. Düğünlere, cenazelere yetişemiyoruz. Evet, şu anda din ve vicdan özgürlüğü var Türkiye’de. Ama fiilen din ve vicdan özgürlüğümüzü uygulayamıyoruz; gerekli sayıda din adamımız yok. Bu, bir sorun.

– Yani bir din okulu mu gerek?

Bir ruhban okulu lazım. Üsküdar’daki ruhban okulumuz Rumların Heybeliada’daki ruhban okuluyla birlikte kapatıldı.

– Yeniden mi açmak istiyorsunuz?

Yeniden açma gibi talebimiz yok. O eski ruhban okulu, özel lise olmuş. Bizim istediğimiz Türkiye’deki üniversitelerden birinde ve üzerine basarak söylüyorum İstanbul’da bir kürsü. Nereden çıktığı belirsiz şekilde Harran Üniversitesi, diye yazıldı gazetelerde. Cemaat olmayan yerde din adamı mı hazırlanır? Din adamı sadece üniversitede ders almayacak, aynı zamanda, ayinini liturjisini tatbik edecek. Boğaziçi Üniversitesi ya da İstanbul Üniversitesi olabilir; en ideali Dil Tarih Coğrafya Fakültesi nezdinde bir Anadolu veya Türkiye yerel kültürleri kürsüsü olabilir. Yerel kültürler kürsüsünde tüm cemaatlerin de fikri alınarak, belki bir danışma kurulu kurularak, ne dersler verilmesi gerektiği konusu da tartışılabilir. Edebiyat, dil, kültür, teoloji, tarih öğretilebilir. Her alt kültür için bunların tedrisi bir tek kürsüde toplanabilir. Bıçak gibi kesilir bu konudaki şikâyetler. Bu konudaki öğretmenleri de ilk etapta sağlayabiliriz. Sonra kendi hocalarını yetiştirir. Böylece hem Türk devleti kendi yerel kültürlerini sahiplenmiş olur ve bütün Anadolu medeniyetlerinin alt kültürlerinin dillerini korumuş olur. Batı’daki devletlerin bütün önemli üniversitelerde yaptığı gibi. Bunlar Türkiye’nin birikimi. Bunu da yapacak olan devlet.

– Türkiye’de eğitim alacak Ermeni genç var mı?

İstanbul’da 60-65 bin kişiyiz. 10 bin kadar anaokulu lise arasında talebe var. Üçte biri azınlık okullarında, diğerleri devlet okullarında okuyor. Okullarımızın hepsinde Ermenice dil öğretmenleri var; ama onlar yeterli yükseköğrenimle donanmış sayılamaz. Ermeniceleri ortaöğrenimde aldıkları kadardır ve bu, bir kısır döngüdür. Demek ki her bir kuşakla zaten Ermenicenin seviyesi kendiliğinden inmekte.

– Dil kayboluyor yani?

Nerede öğrenecekler? Ermeniceyi doğru dürüst konuşamayan öğretmenlerimiz var. Türkiye’de genelde böyle ama.

– Alt kimliğinizin Ermeni, üst kimliğinizin Türk olduğunu söylüyorsunuz. Dünyadaki Ermeniler bundan hoşlanıyor mu?

Bu onların bileceği bir iş. Amerika’daki Ermeni kendini Amerikalı sayar. Türkiye’de yaşayan insanların kendilerini Türkiyeli, Türk vatandaşı olarak görmeleri, üst kimliklerinde tam bir uyum sağlamaları çok doğal. Burada sorun görenler, kendilerini sorgulamalılar.

– Türkiye, Ermeni vatandaşlarına ikinci sınıf muamele yapıyor mu sizce?

Birinci sınıf, ikinci sınıf etiketlerini kullanmaktan kaçınıyorum. Türk Müslüman olup da kendini öyle böyle hissedenler de var. Ama Lozan Antlaşması’nın bütün gereklerinin 80 yıllık cumhuriyetimizde tamamen uygulandığını söylemek zor.

– Neler uygulanmıyor?

Dil, din, eğitim konusu. İstenildiğinde yeni hayır kurumları, sosyal kurumlar açılabileceği maddesi uygulanmadı. Patrikhaneler ve hahambaşılığa tüzel kişilik tanınmadı. 1936’dan sonra insanın malını kendi cemaatine vakfedebilmesi engellendi. Bunun gibi bazı demokratik olmayan ve eşit yaklaşım sezilemeyen şeyler oldu. Bunlar iyi şeyler değildi. Varlık vergisi sorunu yaşandı. Ama şimdi ileriye bakmak lazım. Ben ilericiyim.

– İleriye bakalım. Sizce AB’ye girebilir miyiz?

Türkiye’nin AB’ye girmesi gerek, istememiz de gerek. Ben Avrupa’da kendimce temaslarda bulunurken gördüm ki, din gibi kriterler tamamen suni. Gerçek sorun ekonomi ve eğitim.

– “Türkiye’de Ermenilere hamilik yapmaya kalkanlar var” demiştiniz. Kim bunlar?

Eğer siz, kendi ülkenizin iç hayatında bazı aksaklıklara ve yanlışlara ısrarla yer verirseniz o zaman sizlerle ilişkide olan değişik dünya devletlerinin sizin içişlerinize karışmasına da müdahale yolu açmış olursunuz. Bir de “Onlarla aynı standartları paylaşmak istiyoruz” derseniz ve uygulamazsanız, yine müdahaleye kapı açmış olursunuz. Onlar da kalkar ülke içindeki değişik seksiyonların hamiliğine soyunurlar. Benim tutumum, meselelerin doğrudan Ankara’ya gitmesi. Gerek Türk, gerek Türk olmayan herhangi bir unsur tarafından sorunların yurtdışına aktarılmasını yanlış buluyorum. Bu ilişkileri gerginleştirir. Buradaki her türlü yönetim kadrosuna başvurup, mercileri tüketmek gerekir. Ben bunu yaptım. Ve bekliyoruz.

– Ermeni sorunu yüzünden Türkiye sürekli köşeye sıkıştırılıyor. Sizin durumunuz ne peki bu sıkışıklıkta?

O başlı başına bir muamma. Türkiye’de tam bir Türk, Türkiyeli T.C. vatandaşı gibi kabul görmüyorsun bazen. Diasporada ve Ermenistan’da tam bir Ermeni gibi kabul görmüyorsun. Mesela yaz aylarında Erivan’da bir Ermeni olimpiyatı yapıldı. Türkiye’den de kafile gitti. Ve çok nahoş anlar yaşadılar. ABD’ye, Fransa’ya gittiğinizde, oradaki Ermeniler Fransızca İngilizce konuşabiliyor, siz Türkçe konuştuğunuzda hemen tepki görüyorsunuz. Bu iki ateş, iki sevgili arasında kalmak. Buradaki her insan, burada doğmuş her insan, kendini buralı gibi sayıyor. Aynı zamanda Ermeni kültürü de var. Ve ne Türkiye’deki Türk dostlar ne de diasporadaki ve Ermenistan’daki soydaşlar, ille de bir kampı seçmeye zorlamamalı buradaki Ermenileri. Çünkü ikisini de sevebilir insan. Kurum olarak da yaşıyoruz sorunları. Dünyadaki Ermeni yardım kurumlarından hemen hiç para almayan patrikhane, İstanbul Patrikhanesi’dir. Kudüs, Beyrut, Erivan’daki patriklik kilise okullar yararlanır bundan.

– Bir de Ermeni Patrikhanesi’nin gelir kalemlerini sorsak?

Tamamıyla bağıştır. Vaftiz, düğün ve cenazelerden bağışlar gelir ki; bu, bizim yıllık bütçemizin üçte birini bile kapsamaz. Kalanı da cemaat bağışıdır. Onun dışında gelirimiz yok. Zaten tüzel kişiliğimiz de yok. Dünyadaki dini merkezler, kendi kurumlarından yüzde 10 gibi pay alırlar. Kilise vakıflarımızdan bile yüzde 10 alamıyoruz. İnsanlar da Osmanlı’dan kalma düşüncesiyle “Patrikhane zengindir” der.

– Ne kadar gider böyle?

Çok zor gidiyor zaten. Depremden sonra onarımda, üçüncü yıla giriyoruz; açılış yapamadık. Onarımın yarısı, yurtdışındaki İstanbul Ermenileri tarafından aralarında 600 bin dolar toplanarak yapıldı. Bir deprem olduğu için bir çağrıda bulunduk MGM’nin sahibi Kirk Kirkoryan kendi vakfından bir milyon dolar verdi Kızılay’a. Aynı zamanda “İstanbul Ermenileri ne toplarsa katlayacağız” dediler. 600 bin dolar daha geldi. Bir o kadar para da buradaki cemaatten geldi. Zor yani.

– İhtiyacınız olan yıllık bütçe nedir?

Normalde üç yüz bin dolar kadar. Bir şey daha var. Aleviler de söyledi, bütün vergi mükellefleri gibi vergi veriyoruz; din hizmeti gelmiyor. Verilen verginin bir payını Müslüman komşularımız din hizmeti olarak geri alabiliyor; biz alamıyoruz. Bu açıdan Ermeni halk iki kere vergilendirilmiş oluyor.

– Son olarak, sizin de başınızda bir suçlama vardı. Mavi Haç adlı Ermeni örgütü ile ilgili olarak; ne oldu bu suçlama?

Birileri hep böyle karalamak için uydurur durur. Hepsini dava ettim. Davaların hepsi kazanıldı.

– Kimler?

Ne bileyim kim üretiyor.

– Bir de Ermenilerle ilgili olarak. Bir iddia daha var. Özellikle Osmanlı zamanında doğudaki Ermenilerin malları bazı ABD’li şirketlerce sigortalanmış. Bunların da hâlâ geçerli olduğu iddia ediliyormuş. Böyle bir şey var mı?

Bizim bütün arşiv belgelerimiz şu anda Kudüs Patrikliği’nde. Bizde değil. Bu yüzden eskilerle ilgili pek fazla bilgi yok elimizde. Bu konuyu da dolayısıyla bilmiyorum.


Kimdir?/Mesrob II

Türkiye Ermenileri 84.Patriği. 1956’da İstanbul’da doğdu. ABD’de Memphis Üniversitesi’nde sosyoloji ve felsefe okudu. 1977 yılında Üç Horon Kilisesi’nde dinsel rütbe diyakozluğuna yükseltildi. Kudüs Ruhban Okulu’nda öğretmenlik, Kınalıada’daki Ermeni Kilisesi’nde vaizlik yaptı. 1983’te Patrikhane Genel Sekreterliği’ne getirildi. 1998 yılında patrik seçildi. Türkçe, İngilizce, Klasik Ermenice, İbranice, İtalyanca ve Fransızca biliyor.

Yorumlar kapatıldı.