Alkis Kourkoulas
Türkiye’nin Ekümenik Patrikhane ile ilişkilerindeki yeni dönem, Ekümenik Patrik Bartholomeos ile görüşmesinden sonra, Türkiye Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından, “Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması, Türkiye’de demokrasinin güvence altına alınması için gereklidir” yollu basit bir gerçeğin dile getirilmesiyle başladı.
Ancak bu basit gerçek, büyük zorluklarla ve garip yollardan geçilerek hazırlandı; Washington’ın baskıları, iki ABD başkanının şimdiye kadar görülmemiş çağrı ve müdahaleleri, Türkiye’deki azınlık konularıyla uğraşan teşkilatların tozlu arşivlerine kaldırılmış olan bu konunun önemi hakkında Türk liderliğini ikna edemedi. Yeni hükümetin ülkenin demokratikleşmesini amaç edinmiş olması, özellikle de yeni liderin siyasi kovuşturma deneyimi yaşamış olması Clinton çiftinin ve iş çevresinin Patrikhane’ye sadakatinin başaramadığını başardı.
Türk hükümeti, ruhban okulu konusu hakkında ilk kez 1999 yılında bilgi edindi.
O dönemde, gazeteci Nazlı Ilıcak’ın Boğaz kıyısındaki evinde düzenlenen bir dostlar buluşmasında, ABD’ye uzun bir geziden sonra geri dönen çağdaş Türkiye’nin en keskin görüşlü yorumcularından biri, ABD’nin Türkiye’ye yönelik davranışını biçimleyen faktörler hakkında konuşuyordu. Hapisten yeni çıkmış olan Erdoğan, ilk kez orada, ABD’nin dini özgürlüğe büyük önem
verdiğini, dünyada dini özgürlüğe ilişkin yıllık raporlar hazırladığını duydu.
Genç politikacılar grubu, ABD’nin koruduğu askerlerin, özellikle de o dönemde orgeneral Çevik Bir’in çevresindeki grup tarafından kovuşturulmasının ilgisizlikle karşılanmasından şaşkınlık duyuyordu. Ilıcak’ın resepsiyonuna katılanlar, AKP’nin bugünkü liderlerinin, dini özgürlük talebinin ardında ‘fundamentalist hedeflerin’ gizlendiği yönündeki masala son verilmesi için programlarına sadece Müslüman seçmenleri ilgilendiren konuları değil de, Türkiye’de dini özgürlüğü güvence altına alan başka konuları da dahil etmelerinin gerekli olduğunu o akşam kavradıklarını söylüyor. Zaten o buluşmada, ruhban okulunun açılması konusunun Türkiye’de ön plana getirilmesinin hemen hemen imkânsız olduğunu vurgulamışlardı. ANAP hükümetlerinde İçişleri Bakanı olarak görev yapan bir davetli, “Okulun neden açılmadığını her sorduğumda, bana ‘ulusal güvenlik konusudur’ diyorlardı” dedi.
O akşam kaydedilen değişiklik çok önemliydi. İslam geleneğine bağlı siyasi alan o zamana kadar ihtiyatlı davranıyordu. Hıristiyan Batı’nın, Hıristiyan azınlıkları güçlendirerek Türkiye’yi sabote etmeye çalıştığı yönündeki klişe hâlâ çok güçlüydü. Amerikalı başkanların Patrikhane’nin özgürlüğünün güvence altına alınması yönündeki ısrarı, kolaylıkla bu masal sayesinde engelleniyordu.
O günden bugüne birçok şey değişti. Buna, Bartholomeos tarafından uygulanan Türk toplumuyla açık temaslar kurma politikası da yardımcı oldu. İslam’dan ve İslam geleneklerinden nefret eden laik halk liderleri, Patrikhane’yi çağdaş Türk devletinin kimliğini güvence altına alan, tanınmış bir kurum olarak görüyor. İslami değil de, bir Avrupai Türkiye isteyen bugünkü siyasi liderlik, Ekümenik Patrikhane’nin özgürlüğüne saygı göstermekle, İslam’a karşı savaş adına çiğnenmiş olan demokratik değerleri güvence altına almak için bir yol olarak görüyor.
(Yunan To Vima gazetesi, 3 Kasım 2003)
Yorumlar kapatıldı.