Etyen Mahçupyan
Devrim sonrası İran’da üretilen popüler fıkraların birinde bir Müslüman, Ermeni dostuna “siz olmasaydınız bu devrime nasıl katlanırdık?” diye soruyor. Buradaki ima, devrime dayanmanın ancak Ermenilerin evlerinde ürettikleri içkiler sayesinde olabildiği…
Ancak İslami devrim uygulamasına karşı çok haksızlık etmemek gerektiğini de doğal olarak savunanlar var. Bu tezin en önemli dayanaklarından biri de İran’da kadının konumu… İlginç bir biçimde, laik dünyada kadını baskı altına alan bir ideoloji olarak algılanan İslam; İran’da kadının hareket alanını genişletmiş gözükmekte. Bugün kadın, hayatın birçok alanında ve özellikle sanatta son derece etkin. Okullaşma açısından büyük bir ivme yakalanmış durumda. Halen üniversite öğrencilerinin % 60’ı kız…
Ancak İslami ülkelerde ‘kadının durumu’ dendiğinde akla gelen ilk şey hicap olgusu. Daha somut olarak ise kadınların başlarını kapatıp kapatmadıkları veya nasıl kapattıkları. İslam devriminin bu açıdan iki yönlü etkisi olmuş: Başı açık olanlara kapatma zorunluluğu getirilirken, geçmişte çador yani çarşaf giymekte olan dindar kadınlar başörtüsüne geçmişler. Diğer bir deyişle İslami devlet dindarların çador giymelerini zorunlu tutmazken, herkesin örtünmesini talep ederek kadınlar arasında bir tür eşitlik yaratmış. Aradan geçen yirmi küsur yıl ise olayı iyice sulandırmış durumda: Bugün karşınızda yalnızca yüzü açıkta bırakan simsiyah çadorlardan, başın sadece arka üçte birini örten gevşek şallara geniş bir yelpaze mevcut. Bazı kadınlara baktığınızda bakımlı ve boyalı saçlarını özellikle göstermek istediklerini bile düşünebilirsiniz…
Yeni yapılmış bir araştırma, kadınların bu konudaki tavrının epeyce değiştiğini ortaya koyuyor: Söz konusu ankette aynı kadının 4 farklı fotoğrafı gösterilerek, kişinin hangisini kendisine yakın bulduğu soruluyor. Fotoğrafların birinde çadorlu olan kadın, ikincisinde titizlikle bağlanmış bir başörtüsüyle, diğerinde gevşek bir örtü ile ve nihayet sonuncusunda tamamen başı açık olarak görüntüleniyor. Sonuçta en yüksek oranda tercih edilen fotoğraf, % 40 ile sonuncusu oluyor… İnsanların böyle bir ankete yanıt verirken yaşayacakları tereddütler de hesaba katılırsa, başını tamamen açmak isteyen kadınların % 60’tan aşağı olmadığı düşünülmekte.
Muhtemelen bu tepki salt hicapla ilgili değil. Çünkü İranlı kadınlar bu zorunluluğun varlığından sıkılmış olsalar da, yaşam alanlarını daraltan çok daha önemli sorunlarla karşı karşıyalar. Erkeğin formel olarak 4 kadınla; ama enformel olarak istediği kadar kadınla birlikte olması bile neredeyse magazinel bir olgu… İran’da ‘kadının durumu’ bizatihi İslam hukukunun İran devletince yapılan yorumundan kaynaklanmakta: Kadının boşanma hakkı olmadığı gibi, boşanma durumunda kadın çocuklarına da sahip çıkamıyor. Devrim öncesinde çocukların kime ait olacağı kararını yargı verirken, şimdi bu hak babanın ve eğer baba ölmüşse onun babasının. Ebeveyn öldüğünde erkek çocuğun miras hakkı kızın iki katı. Koca öldüğünde kadına, karısına düşen miras payı ise sadece 1/8. Cinsel tacizde pratik olarak erkeğe ceza verilmezken, asıl şiddet evde uygulanmakta. Buna karşılık bir erkek karısını zina halinde yakaladığı takdirde, onu öldürme hakkına sahip. Nihayet çocuklar da, kızlar evlenene, oğlanlar 18 yaşa kadar babanın şahsi malı sayılıyorlar. Baba isterse onları öldürebiliyor ve kamu davası açılamıyor…
İran devrimi kadına kamusal hayatı açarken, onu özel hayatta köleye dönüştürmüş… Bu durumda kadının özgürleşmesi aynı zamanda sekülerleşmesini de ifade etmekte. Böylece bir baskı rejimi daha, bizzat kendi zıddını siyasallaştırarak kaçınılmaz sona doğru yürüyor…
Yorumlar kapatıldı.