İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Neşe OZAN:Tarih Dersinden Serbest Atışlar-BIANET

Tarih egitimi çocuk
istismarinin bir araci midir? 2002 yili Agustos ayinda Milli Egitim
Bakanligi’
nin okullarda "asilsiz soykirim iddialari"nin
okutulmasini buyurmasiyla öyle bir süreç basladi ki, anne
babalar, tarihçiler, egitimciler …. hepimiz artik bu soruyu
sormak durumundayiz.

"Asilsiz soykirim iddialariyla mücadele" adi
altinda ders kitaplarina eklenen pasajlar, çocuk beynini belli
tarihsel yargilari kesinlikle sorgulamayacak biçimde
programlamayi hedefliyor.

Amaç su: Birtakim soykirim iddialari vardir ve çocuklar bunlarin
asilsiz olduklarina inanmalidir. Bu fikri benimsetmek amaciyla
olsa gerek, kitaplar basta Ermeniler olmak üzere Hiristiyan azinlik
kimlikleri hain ve düsman ilan ediyor.

Tarih herkesin durdugu noktaya, baktigi yere göre degisebilir
tabii; ama ders kitaplarinda karsilastigimiz sey tarihten çok,
kurabiye hamuruna benziyor. Olaylar istenildigi gibi evrilip çevrilirken,
rakamlar bir uzuyor, bir kisaliyor; mekanlar bir kitapta orasi,
bir kitapta burasi.

Pandora’nin Kutusu Açildi

Geçmis yillarla kiyaslandiginda, ekleme bölümler arasinda en
genis yeri Ermeni tehcirinin kapladigini görüyoruz. Örnegin 2000
yili ilkögretim 7. sinif sosyal bilgiler
kitabi "asilsiz
iddialar" konusuna hiç girmemis. (1) 2001’de yine 7. sinif
için belirlenen ders kitabinda konuya ilk sicak temas basliyor;
dis tehdit bölümünde Yunanistan’in adi açikça telaffuz
edilirken, yani sira bir de Ermeni tehdidinden bahsediliyor:

"Türkiye’yi parçalayarak topraklarimiz üzerinde bir
Ermeni Devleti kurmak isteyen Ermeni tehdidini de unutmamak
gerekir. Ermeniler, gayelerine ulasmak için asilsiz iddialarla
devletimizi kötülemektedirler."
(2)

Bu asamada çocugun kafasinda anonim bir Ermeni kimligi ve tehdit
kavraminin birlesik bir imge olarak yaratilmasi yeterli bulunmus
olsa gerek. Pandora’nin kutusu asil 2002 yilinda açilir.

Ilkögretim kitabinda Ermeni tehciri artik dört tam sayfanin
konusudur. 2003’e geldigimizde, bu kez de eklemelerin ciddi bir
revizyona tabi tutuldugunu gözlüyoruz. "Asilsizlik"
konusunda tereddüt yaratabilecek anlatimlar, hatta veriler
birdenbire degisiverir.

Deyim yerindeyse, giderek sertlesen, akil ve izan disi bir
noktaya dogru evrilen bir tutumla karsilasiriz. Revizyon isleminin
yeni baskiya yetismedigi durumlarda, 2002 baskisinin içine sekiz
sayfalik bir "ilave" yerlestirilerek satildigina tanik
olmak mümkün. (3) Kitap ayni olguya "A" derken, içindeki
ilave "Z" diyebiliyor. Tarih, atisin bu kadar serbest
oldugu bir disiplin midir?

Tereddüde Geçit Yok

Ilkögretim 7 sosyal bilgiler kitabina göre Ermeni tehciri "hem
askeri bir zorunluluk, hem de insani bir görev"
(4)
haline gelmisti. Lise son Inkilap Tarihi ise tehciri "çok
yerinde bir karar"
(5) olarak degerlendiriyor. 2002’den
bir ders kitabina döndügümüzde ise, bu yargilar hakkinda soru
isareti uyandirabilecek bazi bilgilere rastliyoruz:

"Bati Anadolu Bölgesi’ndeki il yöneticilerinin hemen tümü
hükümetin zorunlu göç emrini kendi bölgelerinde uygulamayi
kabul etmemislerdir."
(6) Yani memleketin valilerinin
üçte biri böyle bir uygulamayi insani görmemistir. Ayni
kitapta halkin bir kesiminin de farkli düsündügünü okuyoruz:
"Pek çok yerde halk komsulari, dostlari olan Ermenileri
evinde sakladi ve korudu."
(7) 2003 kitaplarinda böyle
ifadelere rastlanmaz. Çocuk tehcirde tartisilacak bir sey
olabilecegini aklina dahi getirmemelidir.

Rakamlarin Dansi

2002 kitabina göre "göç ettirilenlerin toplam sayisinin
800 bin oldugu sanilmaktadir".
(8) Ayni kitabin içine
yerlestirilmis ekte ise bu kez, yari yariya bir indirimle 438
bin kisinin tehcirinden
söz edilir.(9) 2003 baskisi kitaplarin
tamaminda 438 bin artik "merkezi" rakam olarak yerini
alir. Burada rakamdaki kesinlige de dikkatinizi çekerim: 400 ya
da 450 bin degil, tam dört-yüz-otuz-sekiz bin!

2002 kitabina göre tehcirde ölenler için "tarafsiz arastirmacilarin
verdikleri ortalama rakam 300 bin"
dir.(10) Yani sürgün
edilen insan sayisinin yariya yakini ölmüstür. Birkaç sayfa
sonra ise bu tarafsiz arastirmacilarin Türkler oldugunu ögreniyoruz:
"1920 yilinda Fransizlarin yaptiklari bir arastirmaya göre
zorunlu göç sirasinda yasamini yitiren Ermenilerin sayisi 500
bin kadardir. Türk arastirmacilar da bu sayinin 200 ile 300 bin
arasinda oldugunu savunmaktadir."
(11)

2003’de ise kayiplar hakkinda herhangi bir rakam vermemek tercih
edilir. Zaten insanlarin sürgün edilme biçimleri öyle anlatilir
ki, öldürülmek söyle dursun, tatile gönderildiklerini düsünmek
isten degildir.

Iklim sartlari ve salgin hastaliklardan kimi ölümler olmustur
tabii. Ama bunu da "dogal" karsilamak gerekir. Bu
noktada Ermeni kayiplari merkezi bir yerlestirme sonucu "bazi
kayiplar" haline dönüserek ders kitaplarinda artik
standartlasir: "Gerek tehcir sirasinda, gerekse Ermeni
komitelerinin güvenlik güçleriyle çatismalari sirasinda bazi
Ermeni kayiplari meydana gelmistir. Ermeni kayiplari daha çok o
siralarda Müslüman nüfusta oldugu gibi hastaliklardan da
meydana gelmistir."
(12)

2002’de tehcir uygulamasina "elestirel" bir ton yansir:
Ermenilere yanlarina alacaklari esyayi hazirlamak için az süre
verilmistir; o sogukta kafilelere yeterince su ve yiyecek saglanamamis,
kent disinda güvenlik eksik kalmistir. 2003’de ise artik böyle
"gevsek" tonlara pabuç birakilmaz. Ölümler iklim sartlarinin,
salginlarin ya da Ermeni çetelerinin eseridir: "Ermenilerin
göçü sirasinda olanlardan Türk milleti kesinlikle sorumlu degildir."

(13)

1915-1916 yillari arasinda cereyan eden tehcirden, 1918’de dönenler
olur. 2002’ye göre tehcir edilen 800 bin kisiden "11 bin
kisi"
nin geri döndügü "sanilmaktadir".
(14) 2003 ise geri dönenlerin sayisini dev bir revizyona giderek
60 kez artirir: "Yaklasik 650 bin Ermeninin yeniden eski
yerlerine döndükleri belgelerde yer almaktadir. Bu da
Ermenilerin iddia ettikleri gibi bir soykirima ugramadiklarini göstermektedir."

(15)

Ermeni Tehcirinden Türk Soykirimina

Bu asamada "asilsiz" soykirim iddialarina karsi verilen
mücadelenin içinden "gerçek" soykirim filizlenmeye
baslar: Aslinda soykirim yapmis olan Ermenilerdir. Böylece
yazarlar dünya tarihine son bir kesif armagan etmenin esigine
gelirler:

"Birinci Dünya Savasi’nda … Osmanli Devleti, içerde
de Ermeni isyanlariyla ugrasti. Memleketin dogu ve güneydogusunda
harekete geçen Ermeniler yüz binlerce masum insani öldürdüler.
Birçok sehir, kasaba ve köy harabeye çevrildi. Yüz binlerce Türk
yurtlarini terk ederek daha batiya göç etmek zorunda birakildi."

(16)

Yani soykirim gibi, tehcire de maruz kalan aslinda Türklerdir.
Ayni kitapta birkaç satir ötede, bu katliaminin dogu ve güneydoguyu
çok asan, Ankara’yi dahi kapsayan bir bölgede gerçeklestigini
ögreniriz.

Bu katliamin zamansal araligi konusunda da yazarlar, tipki gerçeklestigi
bölge gibi oldukça cömert davranirlar : "Ermeniler
tarafindan Birinci Dünya Savasi yillarinda yarim milyona yakin Türk
katledilmisti."
(17)

Birinci Dünya Savasi 1914-1918 yillari arasinda yasandigina göre,
bu dört sene içinde herhangi bir zamanda katliam gerçeklesmis
olabilir?

Baska bir kitaba bakilirsa, katliam 1914 ile tehcir baslangici,
yani 1915 bahari arasindaki yaklasik bir sene içinde yapilir;
çünkü asagidaki alintiyi izleyen satirlarda tehcir kararinin
bu gelismelerin ardindan alindigi yazili. "1914’te ….
Ermeniler, yüz binlerce kisiyi yasli, çocuk, kadin, hasta
demeden öldürdüler."
(18)

Üstelik katliam bölgesi içine bu kaynakta dogu ve güneydogunun
yaninda, güney (Adana), hatta bati illeri (Bursa, Izmit) bile
dahil edilir. (19)

Bu durumda Türk devletine, degerli yazarlarin kesfini artik bütün
dünyaya ilan etmek, hatta bir de "Türk Soykirimini Anma
Günü"
tespit etmek düser herhalde.

Geçmisi Gelecege Ambargo Koymak Için Kullanmak

Tarih egitiminde gelinen bu nokta, henüz muhakeme yeteneginin
olgunlasmadigi bir çagdaki çocuklarin duygu ve düsünce dünyasina
yapilmis bir saldiridir. Yetiskinlik döneminin düsünme biçimleri,
çocuklukta edinilir.

Toplumu endoktrine etmek isteyen bütün rejimlerin, çocuklara
musallat olmasi iste bu yüzdendir. Oysa tarih, kendini karsisindakinin
yerine koymayi ögrenmenin, birbirinin acilarini anlamanin ve en
önemlisi demokratik ve çogulcu bir hayatin keyfini idrak
etmenin platformu olabilir pekala.

Kendimize ve çocuklarimiza böyle bir platform yaratmak için
atacagimiz her adim, varolusunu baskalarina kin ve düsmanlik
kusmak üzerinden kuran çagdisi dinamiklerin bastigi topragi
biraz daha sarsmak anlamina gelecektir. (NO/NM)

(1) Celal Aydin vd., Sosyal Bilgiler 7, Ankara, Dogan Yayincilik,
s. 60-61 (kitapta basim yili yazmiyor; sadece 2000-2001 döneminden
itibaren ders kitabi olarak kabul edildigi belirtilmis).

(2) Güler Senünver vd., Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
MEB, 2001 s.50.

(3) Kemal Kara, Nurten Kaman, Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
Serhat Yayinlari, 2002, bkz. kitap içindeki ek.

(4) Güler Senünver vd., Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
MEB, 2003, s. 136.

(5) Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Mükerrem K. Su, Türkiye
Cumhuriyeti Inkilap Tarihi ve Atatürkçülük, Istanbul, MEB,
2003, s. 126.

(6) Kemal Kara, Nurten Kaman, Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
Serhat Yayinlari 2002, s. 123.

(7) ayni yerde

(8) ayni yerde

(9) ayni yerde, bkz. kitap içindeki ek, s. 8.

(10) ayni yerde, s. 123.

(11) ayni yerde, s. 128.

(12) Güler Senünver vd., Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
MEB, 2003, s.137.

(13) Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Mükerrem K. Su, Türkiye
Cumhuriyeti Inkilap Tarihi ve Atatürkçülük, Istanbul, MEB,
2003, s.126

(14) Kemal Kara, Nurten Kaman, Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
Serhat Yayinlari, 2002, s. 128.

(15) Güler Senünver vd., Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
MEB, 2003, s. 138.

(16) ayni yerde, s. 135.

(17) ayni yerde

(18) Kemal Kara, Nurten Kaman, Sosyal Bilgiler 7, Istanbul,
Serhat Yayinlari, 2002, kitabin içine yerlestirilmis ek, s.7.

(19) ayni yerde

Yorumlar kapatıldı.