Hadi ULUENGİN
TABİİ ki Hıristiyan değilim. Hele hele, Katolik hiç değilim. Ama olsun, o Katolikliği yöneten Vatikan beni ezelden beri öyle ilgilendirir ki.
Papa ne demiş, kardinal niçin kızmış, piskopos nasıl kutsamış, bunlara ilişkin olarak Batı gazetelerinde yayınlanan tüm haber ve yorumları son satıra dek yutarım.
Hatta, kısa dalgadan Vatikan radyosunu dinlemeye ek olarak ara sıra, aynı din devleti tarafından yayınlanan ‘Roma Gözlemcisi’ adlı cerideyi aldığım dahi vakidir. Tıpkı, müteveffa SSCB döneminde gelişmeleri anında izlediğim, ‘Tass’ ajansı bültenlerinin satır arasını okuduğum; ibreyi Moskova istasyonuna ayarladığım gibi.
Eh, nasıl ki kapalı kutu Katolik Klisesi’ni çözebilmek ‘sanat’ı ‘Vatikanoloji’ diye sıfatlandırılıyor, kapalının çok ötesinde, lehimli, kaynaklı, mühürlü bir kutu olan Sovyet İmparatorluğu’nu anlayabilmek uzmanlığına da ‘Kreminoloji’ denirdi.
Normaldir, çünkü Komünist totalitarizm hem öz, hem biçim, hem de ritüel bab’ında Katolik teokratizmin kötü bir kopyasıydı.
* * *
BUNLARI, şimdiki Papa 2.Yuhanna Pavlus’un Pazar günkü ayin-i ruhaniden sonra, yeni atadığı otuz bir adet kardinalin ismini açıklamasından dolayı düşündüm.
İtalyanlar, Latin Amerikalılar, Fransızlar, Çekler falan filan. Ve malum, söz konusu kardinaller bir anlamda ‘Vatikan Parlamentosu’na mensup ‘milletvekilleri’ni (!) oluşturur.
Başka bir deyişle, bunlar, ‘İsa’nın Yeryüzündeki Temsilcisi’ vefat eylediği takdirde ‘konklav’ adı verilen toplantıya kapanır ve bir sonraki ruhani lideri seçerler.
Doğrusu, yukarıdaki ‘konklav’ da tam bir alemdir. Sırma cüppeliler Roma sarayına resmen kilitlenirler ve çoğunluğu bulup yeni papanın saptandığını müjdeleyen dumanı bacadan tüttürene dek, dışarı çıkamazlar.
Sakın ha, ‘parlameatoya kitakse ! Papa zaten kardinal tayin ederek halef seçimine damga vuruyor’ demeyin, günaha girer ve Rabb’ın gazabına uğrarsınız. Hiç ‘Mesih’in Dünya’daki sözcüsüne’ sorgu sual edilir mi ?
* * *
ASLINA bakarsanız, son tahlilde bin yılların mirasından süzüldüğü ve üstelik ‘ruhani’ misyon üstlenmek iddiasını taşıdığı için, Vatikan’ın otokratik ve otoritarist bir teokrasi devleti olmasını bir dereceye kadar ‘normal’ karşılamak gerekiyor.
Kaldı ki, muhafazakarlık ne kelime, kendi hesabıma 2.Yuhannes Pavlus’un gerici ahlakiyatçılığından nefret etsem dahi, Sezar’ın hakkı Sezar’a, bugünkü Vatikan lideri elinde tuttuğu o otokratik ve otoritarist yöntemleri müthiş usta biçimde kullandı.
Hiç tereddütsüz, 20. Yüzyılın en dev önderlerinden birisi oldu. Lanet ‘Duvar’ın yıkılışını ve Komünizmin çöküşünü özünde O’na borçluyuz.
* * *
VE yukarıda dediğim gibi, geçtim laikliği, söz konusu Komünizm ideolojisini ‘ateizm’ üzerine oturtmuş olmasına rağmen en baştan beri Vatikan şemasını seçti.
Papaz önündeki ‘günah çıkartma’ Leninist partide ‘özeleştiri’ adını aldı.
Kardinal ‘konklav’ının merkez komitesine ve süper sınırlı papalık ‘küri’sinin yine süper sınırlı ‘politbüro’ya dönüşmesi bir yana, bu totaliter organizmalarda hüküm süren kızıl yöneticiler kendilerinden sonra gelecek halefleri de saptadılar. Hatta, Kuzey Kore’nin Kim familyası ve bizim ‘Karanlıkçı’ Maocunun tosun oğlusu, kapalı mikrokozmoslar Vatikan’ı bile yaya bıraktılar ve hanedan kurar oldular.
Zaten ben de işte bütün bunlardan dolayı ‘Vatikanoloji’yle ilgileniyorum.
Dini otokratizmden kopya ‘laik totalitarizm’lerin ipini çekmek için.
Yorumlar kapatıldı.