İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

yorgo kırbaki: Azınlık olmak her yerde zor – radikal

Yorgo Kırbaki

Batı Trakya 2

Gümülcine’nin de İskeçe’nin de kafelerle dolu meydanları bir başka ıssızdı.

Anadolu Ajansı’nda 11 yıl onca sevinci, heyecanı paylaştığım, hâlâ ne zaman bir şeyler yazmam gerekse danıştığım dostum Mehmet Hatipoğlu bu soruma cevap verdi: “Sıcaklarda buralar hiç çekilmez. Herkes kaçar.”

Türklerin önemli kısmı Türkiye’de. Bir kısmı ise Fanari, yani Fener’e atmış postu. Gümülcine’den yarım saat mesafedeki Fanari sahili ana baba günü. Türk aileleri çadırlarda, küçük prefabrik evlerde kalıp denizin, güneşin tadını çıkarıyor. Geceleri mangallarda etler, balıklar pişiyor, koyu sohbetlere dalınıyor. Yunanlılar ise tercihlerini İskeçe yakınındaki Porto Lagos, Dedeağaç sahilleri ya da adalardan yana kullanıyor. Tabii son yıllarda Türkiye’yi ziyaret edenler oldukça fazla.

Batı Trakya 1

AB’nin en geri kalmış yerlerinden biridir Batı Trakya. Dedeağaç (Aleksandrupolis), Gümülcine (Komotini) ve İskeçe’yi (Ksanthi) kapsayan bölge, Türk-Yunan ilişkilerinde hep ayrı bir önem taşır.

Yunan yönetimleri, yıllarca Türklere karşı ayrımcı politikalar uyguladı, 1974-1992 yıllarında insanlık ayıbı olarak tanımlanabilecek uygulamalara başvuruldu. Çoğu çiftçi olan Türklere yıllarca traktör ehliyeti bile verilmedi. İnsanlar evlerinin damını onardığında mahkemelik oluyor, ağır para cezaları alıyordu. Türklerin Yunan parlamentosunda bağımsız milletvekili seçebilmeleri yüzde 3 barajı getirilerek engellendi. 1920’lerden beri kendi dini liderlerini seçme hakkı da bir gecede ellerinden alındı. Anlaşmalara rağmen Türk çocukları 30-40 yıl öncesinin ders kitaplarını okumak zorunda bırakıldı. Aşırı milliyetçi olarak tanımlanabilecek bir sürü başıbozuk, bölgede söz sahibi kılındı. Türk Yunan’a, Yunan da Türk’e hasım edilmek istendi.

Türk’ün kendini Türk olarak tanımlaması suçtu. Çünkü Atina için onun ‘ırkı yoktu, sadece Müslüman’dı’..ne demekse! 80 yıllık Lozan Antlaşması öyle yazıyormuş.

Türk-Yunan ilişkilerinin gergin olduğu dönemlerde, bölge gereken malzemeyi fazlasıyla sağladı. 1980’lerin sonunda Türklerin dükkânları yağma edildi, ne can ne mal güvenliği kaldı.

1992’den sonra Yunan yönetimleri hatasını idrak edebildi. Tabii bunda AB’nin katkısı büyüktü. Sonra 1999’da başlayan Türk-Yunan diyaloğunun meyveleri tadıldı Batı Trakya’da.

Türklerin tüm sorunları çözüldü mü? Elbette hayır. Sözgelimi Gümülcine’deki Celal Bayar Lisesi’ne ve İskece’deki Türk Lisesi’ne öğrenciler hâlâ kura sistemi ile alınıyor. Şanssız öğrencilerin velileri torpil bulup çocuklarını arka kapıdan sokuyorlar. Geçenlerde geçerken gördüm. Gümülcine’deki lisede yeni sınıflar inşa ediliyor. İnşallah okulların açılacağı eylül ortasına yetişir.

Azınlığın dini liderini seçme hakkının iade edilmeyeceği de bir gerçek. Gümülcine ve İskeçe’de iki yerine dört müftü var. İkisi devletin atadığı, ikisi camilerdeki oylamayla seçilmiş. Devletin atadıkları takdir görmüyor ama ‘mühür’ onlarda.

Ekonomik ve sosyal hayatta Yunanlılarla tam eşit şansları olduğu da söylenemez. Ama artık dışlanmıyorlar, birinci sınıf olmasa da beşinci sınıf vatandaş muamelesi görmüyorlar. Vatandaşlıktan atılmıyorlar, çocukları yeni Türkçe ders kitapları ile eğitilebiliyor. Ehliyet almaları, evlerini onarmaları artık sorun değil. Etnik kimlikleri tartışma konusu olsa da Dışişleri Bakanı Yorgos Papandreu bile insanların etnik kimliklerini belirleme hakkı olduğunu söylüyor. Bu gelişmeler, azınlık insanı da duyarsız kalmadı. Türk gençlerinin Yunancayı gerektiğinde çatır çatır konuşmaları ne kadar sevindirici.

Azınlık olmak her yerde zordur. Bilirim…

Yorumlar kapatıldı.