Vitaminler konusu hep gündemde olan bir konudur. Bazı vitaminlerin bazı hastalıkları önlemede veya tedavi etmede yararlı olduklarına dair yazılarla hep karşılaşmaktayız. Ne kadar çok vitamin alınınca o kadar yaralı olacağını ileri sürenler vardır. Bu fikirleri yayanların bazılarının, bilerek veya bilmeyerek, vitamin üreten firmalar için çalıştıkları da hep düşünülür. İşin gerçeğini bilmek biraz zordur. Önce vitaminler nedir sorusuna cevap verelim.
Vitaminler doğada yaygın olarak bulunurlar. Yirminci yüzyılda bunlar peş peşe bulundu, kimyasal yapıları açığa çıkarıldı, sentez yolu ile elde edilme teknikleri geliştirildi ve ticarete verildi. Organizma dediğimiz o muhteşem fabrikada, her saniye, binlerce kimyasal işlem yapılmaktadır. Yediklerimiz sindirim kanalında sindirilmekte, sindirilmiş besinler bağırsaklardan emilmekte, gitmesi gereken yerlere gönderilmekte, orada yeni maddelerin yapımı için kullanılmakta, pek çok madde sentezi yapılmakta, pek çok gereksiz madde de yok edilmekte, bazı maddeler yakılarak organizmaya gerekli kalori sağlanmakta, atık maddeler atılmakta, depolanması gerekenler depolanmakta ve daha bunlara benzer birçok işlem yapılmaktadır. Bu sayede “yaşam” devam etmektedir. Bütün bu metabolik işlemler değişik “enzim”ler (enzyme) aracılığı ile yapılmaktadır. Organizmada her an faaliyet gösteren binlerce enzim mevcuttur. Bunların hepsini değilse de epeyi bir miktarını biyokimya ve fizyoloji derslerinde bize öğretmişlerdi. Bir tek enzimin bile noksan veya yetersiz oluşu umulmadık hastalıklara veya bozukluklara yol açabilmektedir. Enzimler bünyemizde mevcuttur, doğarken onlarla doğarız. İşte bu çeşitli enzimlerin görevlerini yapabilmeleri için değişik vitaminlere ihtiyaç vardır. Vitaminlerin her biri pek çok enzimin tamamlayıcısıdır. Enzimlerin aksine, vitaminler kendi bünyemizde imal edilememektedir. Yani bitki aleminin en basit otlarının, yapraklarının, ağaçlarının yapabildiği vitamin sentezini, bizim çok karmaşık bedenimiz becerememektedir. Yediğimiz hayvansal besinlerde (et, süt, yumurta…) bulunan vitaminler de bitkilerden alınmıştır.
Yirminci asır ilk çeyreğinde vitaminler keşfedilmeye başlanmıştır. Birkaç senede bir, bir yenisi bulunmuştur. Her birinin kimyasal adı bulunmakla beraber alfabe sırası ile isimlendirmek daha kolay gelmiştir. Örneğin retinol’e A vitamini, tiamin’e B1 vitamini denmiştir. B grubu denen vitaminler (B1, B2, B6, B12), C, D, E, K, PP vitaminleri ve daha başkaları bulunmuştur. A vitaminin ana maddesi olan beta-karoten (en çok havuçta bulunur) besinle alınmışsa organizmamız onu A vitaminine çevirebilir. Keza D vitamininin ana maddesi dışarda alınmışsa, güneş ışınının yardımı ile, derimiz onu D vitamini haline getirebilir. Büyük olasılıkla keşfedilmeyi bekleyen başka vitaminler de vardır.
Bu uzun girişi yaptıktan sonra esas konuya gelmek istiyorum. Birkaç gün önceki Sabah gazetesinde onkoloji uzmanı Dr Süalp Tansun ile yapılmış bir reportajda meslektaşım, sigara içenlerin “anti-oksidan” denen vitaminleri (A vitaminin ön maddesi olan beta-karoten, C vitamini ve E vitamini) almamaları, aldıkları takdirde akciğer kanserine yakalanmaları riskinin fazla olduğunu söylemişti. Doğal olarak sigara içip vitamin almakta olanların sorularına muhatap olduk. Kitaplarda ve okuduklarımızda böyle bir konuya rastlamamıştım. İnternet yardımı ile konuya girdiğimde meslektaşımı haklı çıkaran çalışmaya rastladım. Eskiden beri bilinen şu ki sigara içenlerin kanında anti-oksidan vitaminlerin miktarı hayli düşüktür. Bundan ötürü sigara içenlerin bu vitaminlere gereksinimleri herkesten fazladır. Finlandiyada, sigara içen 30 000 kişi üzerinde, 5 seneden beri yürütülen bir çalışmada, gurubun yarısına anti-oksidanlar verilmiş, yarısına da verilmemiş. Beş sene sonunda vitamin alanlarda zuhur eden akciğer kanserlilerin sayısı vitamin almayan sigara içicilerinden %20 fazla bulunmuş. Bu sonuç, meslekdaşımın yeni döndüğü Amerikadaki onkoloji kongresinde tebliğ edilmiş.Sigara içenlerde bu vitaminlerin hangi yolla kanseri kolaylaştırdığı bilinmemektedir.
Şu halde ne yapmalı? Doğaldır ki sigara terk edilmeli ve herkes gibi anti-oksidan vitaminlerden yaralanmalıdır (anti-oksidanlar damar sertliğini önlerler ve yaşlanmayı geciktirirler). Ama sigarayı terk edemiyorlarsa bu vitaminleri almamaları gerekir. O zaman akciğer kanseri riski biraz azalmış olur.
Sigara tiryakilerine, daha önce yazdığım bir yazıdaki sigara terk ettirici Zyban adlı ilâcı hatırlatırım. İlâç işe yarıyor, bu sayede bu büyük beladan kurtulan hastalarım var.
Yorumlar kapatıldı.