İsmail Yağcı
Geçen haftaki yazımla, Fener Rum Patriği’nin,Türk devleti nezdindeki cür’etkârlığını izaha çalıştım. O yazımla alâkalı olarak gelen tepkilerden birisi de, Türkiye sağlık işçileri sendikası başkanı ve 5’inci dönem Ankara milletvekili, sayın Mustafa Başoğlu’nun maili idi.
Sayın Başoğlu’nun yazdıklarından bir bölümü, milletimizin hislerine tercüman olacağı düşüncesiyle aşağıya alıyorum:
“Türki’yenin Avrupa Birliği’ne daimi üyeliği uğruna birçok tavizler verilirken; korkarım Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ile Fener Rum Patrikhanesi’nin civarındaki bütün gayri menkulleri satın alarak maddi gücünü artırmasına ilave olarak onun Ekümenikliği bile kabul edilecektir.
Biz istediğimiz kadar onların isteklerine kolaylıklar sağlayalım, sonuçta karşımızdakiler Batılı Hıristiyanlardır. Ve onlar güçlü bir Türkiye’yi (güçlü Osmanlı devleti döneminde olduğu gibi ) hiçbir zaman içlerine sindiremeyeceklerdir
Devletimizi idare edenlerin bu gerçeği ne zaman anlayacaklarını doğrusu merak ediyorum.
Eğer tavizler vererek ve Batıya sığınarak gücünü korumak veya ayakta kalabilmek mümkün olabilseydi. Osmanlı imparatorluğu yıkılmazdı.”
Sayın Başoğlu’na hak vermemek mümkün mü?
Devlet, Patrikhanenin siyasi durumu ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması meselesinde rahatlamak istiyorsa, hiç vakit kaybetmeden referandum kararı almalı ve halkımızın tercihi ne yönde olursa ona hepimiz razıyız.
Fener Rum Patrikhanesi 1821’deki Mora isyanı olayından beri sabıkalıdır. Patrik Gregoryus asılmadan önce, İkinci Mahmud Han tarafından huzura çağırılıp; ne yapmak istediği sorulduğunda, hain Patrik “Sultanım sen Müslümanların padişahısın, ben de kavmimin başıyım” demiştir.
Birinci Dünya Harbi sırasında ve bitimindeki müstevlilerin güzel yurdumuzu haksız işgallerinde, Patrik başta olmak üzere bütün personeli ile işgalcilere yardım etmişlerdir. Onlara casusluk yapmıştır. Suçludur.
Anadolu’daki birçok Ortodoks kilisesi 1895’teki Ermeni isyanında, ihtilal komitesi toplantı yeri ve silah deposu olarak kullanılmıştır.
Lozan görüşmelerinde, Avrupalı’ların desteği ile Patrik, Türk heyetini güç durumlara düşürmüştür.
Ruhban Okulu açık olduğu zamanlarda, Türk birlik ve bütünlüğüne zarar veren suçlar işlemiştir.
Heybeliada Ruhban Okulunu, Türkiye Cumhuriyeti kapatmamıştır.. Türkiye’de, resmi ve özel bütün eğitim kurumları devletin kontrolündedir. Patriklik, bu okulun Türkiye Cumhuriyeti devletinin kontrolünde olmasını asla kabul etmedi ve devleti protesto için okulu kendileri kapattı.
Bu okul açılacaksa, Milli Eğitime bağlı olmaya mecburdur. Bu denetim olmazsa, okutulacak derslerde, mutlaka Türk düşmanlığı işlenecektir. Okul; hayata döndürmek için yanıp yakıldıkları Bizans devletinin, cephaneliği olacaktır. Patrikhane kim bilir şimdi ne durumdadır.
Türkiye’de Lozan anlaşmasına göre üç bin Ortodoks Rum var. Türkiye’deki Müslüman din adamı/mevcut nüfus kıyasına göre, en çok üç tane Ortodoks din adamına ihtiyaç var.
Halen Patrikhanede 50’den fazla Ortodoks din adamı var. Heybeliada’da yetişecekler hangi cemaate hizmet edecekler. Okuyacak öğrenciler nereden temin edilecek.
Yani sözün kısası cemaat yok din adamına ihtiyaç yok ama Patrik, ABD destekli olarak Ruhban Okulunu açtırmaya koşuyor
Devletimiz hiçbir resmi görevi ve vasfı olmayan bu Patriği kabul etmemeli.
Yorumlar kapatıldı.