İHSAN ÖZBEK
Biz Türkler konu başka inançlara saygı olduğunda mangalda kül bırakmayız. Atalarımızın Hıristiyanlara ve Yahudilere nasıl iyi davrandığını anlatırız. Kimi zamanlar için doğru olan bu tarihsel bilgi, “Peki siz nasıl davranıyorsunuz?” sorusu sorulduğunda da çok doğruymuş gibi yinelenir. Çünkü kimse Hıristiyanların neler yaşadığını bilmez, umursamaz. 6-7 Eylül olayları gibi büyük trajedilerden söz etmiyorum. Ayrımcılık görmesin diye Hıristiyanlık kokan adlarını değiştirmek zorunda kalanlardan, ilköğretim okulunda Hıristiyan olduğu için din derslerinde öğretmeninden hakaret işitenlerden, küçük trajedilerden söz ediyorum. Kiliselerin gizli-açık polislerin çeşitli etkinliklerine sahne olduğu, inançları yüzünden bir ihbarla insanların sürüm sürüm süründürüldüğü günümüzde medyada da “Evanjelikler şöyle misyonerlik yapıyor, böyle faaliyetlerde bulunuyor” diyerek koroya katılanlar var. Bu yazıların bir kısmı görmezden gelinebilir, yanıt verilmez. Ama insan haklarına saygı göstermenin temel ilkelerinden biri olduğunu gördüğüm ve benim okuduğum gazete olan Radikal gazetesinde “biz Evanjelikler’e” yapılan temelsiz suçlamalar, inancımıza yönelik eleştiriler yanıtlanmalı. Lale Müldür neden kendisine yanıt verdiğimi merak ediyordu; sebebi bundan ibaret. Ona karşı kişisel bir tavrım söz konusu değil.
Bush, CIA, Bin Ladin, ABD siyasal ilişkileri açısından beni pek ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren ortada hiçbir kanıt yokken, sırf Bush Evanjelik (Protestan) diye Evanjelik-Yahudi ittifakından söz edilmesi. Evanjeliklerin Scofield İncili’ne inandığının, Yahudilerle aynı inanca sahip olduğunun yazılması, vb. saçmalıklardır. Sanki Bush ilk Evanjelik inanca sahip ABD başkanıymış gibi “Evanjelikler iktidarı ele geçirdi” saptaması (!) yapılması beni şaşırtır. (Ondan önce de çok var; mesela Jimmy Carter.) Kitap yakmayı, karalamayı severiz. Hıristiyanlar’ın kitabı da nasibini almalıdır. Birçok kişi zerre kadar bilgisi ve kanıtı olmadan “İncil değiştirilmiştir” diye fetva verir. Üstelik bunlardan bazıları “Tanrı’nın her şeye gücü yettiğine” inanır. Ben Tanrı’nın sözünü koruyabileceğine inanıyorum. Yoksa yargı gününde Tanrı’nın beni yargılamaya nasıl hakkı olacak? “Kusura bakmayın Hıristiyan kullarım ben İncil’i vahyetmiştim ama koruyamadım. Şimdi sizi başka kitaba göre yargılayacağım” mı diyecek? Kesinlikle hayır! İncil, Tanrı’nın değiştirilemez sözüdür.
İsa sonsuza dek aynı
3 Ağustos günü Lale Müldür 11 Eylül olayını teröristlerin yapmadığına ilişkin kanıtı bir arkadaşından aldığını yazmış. Bu kanıtı dünya kamuoyu ile paylaştığında dünyanın en ünlü gazetecilerinden biri olacağına kuşku yok. Ama ben “arkadaş muhabbetinden” başka bir şey, bir kanıt görmedim yazılarında. Bilgi edinmeden fikir sahibi olmak bizim toplumumuzun yaygın bir zaafıdır ne yazık ki. Son yazısında da Time dergisinin kapağından alıntı yapmış. Yüzeysellikten söz ediyorum ya; kapağı kaldırın Sayın Müldür, içini okuyun. Orada misyonerlere yönelik eleştirilerde benim katılmadığım ve sizi destekleyecek hiçbir şey yok.
Biz eEvanjelikler, yani Protestan Hıristiyanlar İsa’nın yeryüzüne Tanrı tarafından belirli bir amaçla gönderildiğine inanırız: Tanrı ile insanları barıştırmak. Bu nedenle insanları Tanrı’dan uzaklaştıran günahların öldürücü etkisini yok etmek için ölür. Artık kimsenin günahları nedeniyle Tanrı’dan uzak olmasına gerek yok. Günahların bedeli herhangi biri tarafından değil, Tanrı’da gelen İsa tarafından ödendi. İsa öldükten sonra üçüncü gün ölümden dirildi. Bu nedenle O’na iman eden herkese yaşam, bol ve sonsuz bir yaşam sağlar. Bu 2000 yıl öncede kalan bir olay değildir.
İncil’de şöyle yazar: İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır. Bu kurtuluş müjdesi herkes içindir: Yahudiler, İspanyollar, Türkler ve diğer bütün uluslar. Ve İsa buyruk verir: “Gidin bütün uluslara duyurun!”
İşte bu nedenle Protestanların misyonerlik etkinlikleri vardır. Tanrı’nın verdiği müjdeyi bütün insanlara duyurmayı amaçlarlar ve başka ülkelere, uluslara giderler. Time dergisi 30 Haziran sayısında Müslüman ülkelerdeki misyonerlerin eylemlerine ilişkin bir makale yayınlamıştı ve misyonerlerin yaptığı kültürel yanlışlar anlatılmıştı. Tümüyle katılıyorum ve Türkiye’de de misyonerlerin benzer hataları yaptığını görüyorum. Bazıları kültürümüze saygı göstermiyorlar, bizim değerlerimizi anlamıyorlar ama bazıları da bu yanlışları yapmıyor. Birisi gelip size “Hıristiyan olmak ister misiniz?” derse ve siz hiç ilgilenmiyorsanız “hayır istemiyorum” deme hakkına sahipsiniz. Bu yöntemi uygulayanları kapıya gelen istenmeyen satıcılara benzetiyorum. Onları dövmem gerekmiyor, uygun bir dille kapıyı kapıyorum.
Hıristiyan olmanın ağırlığı
Kim doğru olduğuna inandığı, insanlara mutluluk getireceğine inandığı görüşlerini, felsefesini, siyasal fikirlerini, dinini başkalarıyla paylaşmak istemez ki? Hiç kimsenin bu inançları yasaklamaya ve hatta bunlardan ötürü inananı kınamaya hakkı yok. (Ben değil İnsan Hakları Bildirgesi söylüyor.) Misyonerler de Tanrı’dan aldıkları buyruğa göre ve insani haklarını kullanarak inançlarını paylaşan kişilerdir. Türkiye’de “bizden olmayan” her şeye kolayca düşman olabildiğimiz için farklı inançları olanlara karşı da düşmanlık gösteriyoruz. Hiçbir yasayı çiğnemedikleri halde Hıristiyan misyonerleri yakalayıp, yabancıları sınır dışı ediyor, Türkleri dövüyoruz. Laik devletin polisleri kiliseleri sıkı takip altına almakla yetinmez, Hıristiyanlığı seçen erişkin insanların ailelerini ziyaret eder, nüfusa bağlı olduğu yerlerdeki polisler araştırmalar yapar, akrabalarına da “senin yakının Hıristiyan olmuş” der. Akrabalar tarafından linç edilmeye davetiye çıkartır. Hangi Müslüman, Türkiye’de yargılandığı zaman mahkemeye aktarılan din bilgilerinde mahkemeyi yönlendirebilecek şeyler yazar? Ama benim ve diğer Hıristiyanların davalarında mahkemeye iletilen nüfus kaydımızda kocaman harflerle “Bu kişi Hıristiyanlığa geçmiştir!” diye yazar. Bir Hıristiyan olarak benim de ödediğim vergilerle desteklenen laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun vakfının yayınları benim dinim olan Hıristiyanlık karşıtı metinler yayımlar. Bu liste sürer gider.
Türkiye’de Hıristiyan olmanın ağırlığı sürerken medya da boş durmaz. Birçok yerde “Misyonerler ülkeyi ele geçiriyor!”, “Evanjelikler Yahudilerle el ele!”, “Evanjelik Bush cihad ilan etti!” gibi aydınlatıcı (!) başlıklar atarlar. Teolojik terminolojimizi karıştırıp “ilginç sözler” keşfedip bizi nitelemeye/ karalamaya çalışırlar: Muafiyetçiler, Yeniden Doğuşçular. Bazıları söylediklerine inanır, bazıları doğru söylemediğini bilir ama sonra yineleye yineleye kendi dediklerine inanır. Arada sırada, aklı başında insanların okuduğu gazeteler de bu yapılan haksızlıklara karşı çıkmalı ki sağduyulu kişiler durumu fark etsin. Aslında benim çok eskilerde okuduğum Lale Müldür de böyle yapardı.
* Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği Başkanı,Kurtuluş Kilisesi Pastörü
Yorumlar kapatıldı.