ERSİN SALMAN
Biz laikiz. Ne demek o? Din ve devlet işlerini ayrı tutarız demek. Nasıl yani? Devlet işine dinin karışmasına izin vermeyiz yani. ‘İzin vermek’ mi? Kim izin vermiyor? Biz, laikler vermiyoruz! Bu gücü nereden alıyorsunuz? Cumhuriyet’in temel ilkelerinden ve tartışılmaz kurallarından elbet! Niye tartışılmaz bu kurallar peki?
Çünkü bilimseldirler. Ne iyi, demek bilimsellik sizin için çok önemli? Elbette, bilimsellik, olmazsa olmaz koşuldur bizde. O zaman Cumhuriyet’in ‘tartışılmaz kuralları’ da olmamalı sizce, bilimsellik bunu gerektirir herhalde, öyle değil mi? Olur mu öyle şey efendim! Olamaz mı? Olmaz tabii, ya gelip din, devlet işine karışmaya kalkarsa!.. Anladım, istiyorsunuz ki din, devlet işine karışmasın. Evet, karışmasın! Peki devlet, din işine karışabilir mi? Nasıl yani? Örneğin, din işlerini yönetip yönlendirecek bir devlet kurumu kurulabilir mi? Kurulur elbette, niye kurulmasın? Hani din ve devlet işlerini ayrı tutuyordunuz? Canım, tutuyoruz ya! Bu nasıl ayrı tutma? Devlet resmen din işine karışıyor bu durumda… Peki karışıyor diyelim, ama ne sebeple? Ne sebeple? Din, devlet işine karışmasın diye! Haydiii… O zaman ilk cümlenizle ters düşüyorsunuz. Hangi ilk cümle? ‘Biz laikiz’ demiştiniz ya! Evet, yine söylüyorum, biz laikiz. Yahu bu nasıl laiklik? Bal gibi laiklik işte! Bal gibi, mal gibi değil! Laikliğin; çocukların bile anlayacağı en basit tanımı, dinin devlet, devletin de din işlerine karışmayacağı bir sistem; dinin, inananlarla Allah’ları arasında kalan, devletdışı bir alan olduğudur. Doğru mu sizce bu tanım? Ee, evet doğru. Peki öyleyse niye bir Diyanet İşleri Bakanlığı kurup, devleti-din işlerini yönlendirmeye kalkar. Allah korusun şeriat devleti bile kurarlar bunlar! “Allah korusun” dediniz, siz dindar mısınız? Tabii, ne var bunda, elhamdülillah biz de Müslümanız, laiklik inanmaya engel değil ki! Elbette değil, inanmaya da inanmamaya da engel değil.
Gelişmiş, modern bir toplumda bireyler, inanmaya, inanmamaya ya da neye inanacaklarına kendileri karar verirler, öyle değil mi? Tam da öyle, tümüyle katılıyorum söylediklerinize!.. Peki madem katılıyorsunuz, o zaman niye benim de ödediğim vergilerle bir Diyanet İşleri Bakanlığı kuruyor, ona dünyanın bütçesini ayırıyor ve yalnızca bir tek dinin (Müslümanlığın) ve bir tek mezhebin (Sünniliğin) destekçiliğini yapıyorsunuz: Bu ülkede başka dinlere inanan yurttaşlarımız, Museviler, Gregoryanlar, Protestanlar, Katolikler, Ortodokslar yok mu? Aleviler, Süryaniler, Ateistler başka topraklarda mı yaşıyor? Bir zahmet minareye çıkmış, usul bilen bir müezzininin, güzelim insan sesiyle ezan okuması yerine, niçin sonuna kadar açılmış hoparlörlerin metalik gümbürtüsüyle, günde beş vakit ödünü patlatıyorsunuz insanların?
Aynı semtlerdeki camilerin ezana farklı zamanlamayla başlaması, her gün ısrarla yinelenen münferit birer müezzin hatası mı, yoksa bu hiç bitmeyecekmiş gibi uzayan metalik gürültü, size benzemeyen -yani Müslüman ve Sünni olmayan- yurttaşlara karşı yürüttüğünüz bir terör uygulaması mı? Canım, bütün bunların bizimle, biz laiklerle ne ilgisi var, dincilerin yaptığı şeyler bunlar, biz de şikayetçiyiz aslında. O ‘dinci’ dediğiniz görevliler, sizin Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan almıyorlar mı aylıklarını, benim de ödediğim vergilerle yani? Niçin, öldükten sonra yakılmak isteyenler için ayırdığınız bir karış vatan toprağı yok, niçin Ateist mezarlıkları olmasın! Artık biliyoruz, insan haklarını umursadığınız yok! Peki, ölü haklarına olsun saygı gösteremez misiniz? Üstelik pek çoğunuzun, kendini, ‘devrimci, ilerici, toplumcu, aydınlanmacı’ vb. sıfatlarla tanımladığınızı biliyorum. Ama bence artık şapkanızı ya da sarığınızı önünüze koyup, düşünmenizin zamanı geldi. Lütfen içtenlikle düşünün ve bir karar verin: Siz -ve bu devletiniz- sahiden ‘laik’ misiniz, yoksa ‘otoriter, totaliter, tutucu, muhafazakâr, dediğim dedik, ceberut’ ve hatta ‘gerici, dinci’ gibi sıfatlara daha mı uygun bir konumdasınız?
Sevgili ‘laik’ dostlarım…
Yorumlar kapatıldı.