Murat Çelikkan
Bir kez daha yazmıştım. Meclis’in ve halk çoğunluğunun iradesini hiçe sayan hükümet üs, liman ve havaalanlarının kullanımını yabancı askerlere açtı. Bir kararname ile. Sonra da bu kararnameyi gizli ilan etti. Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor. Prof. Dr. Ülkü Azrak, Meclis’in aksi yöndeki kararına rağmen Türkiye’nin üs, liman ve havaalanlarının yabancı birliklerin kullanımına açılmasının ve bu kararnamenin gizli tutulmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyor. “Kurul, kararname çıkarıp Anayasa suçu işliyor. Sonra, suçunu gizlemek ve tartışma yaratmamak için çıkardığı kararnameyi gizliyor. Böylece, ikinci bir Anayasa suçu daha işliyor” diyor. Gizli kararnameler konusunda adını anmadan geçemeyeceğimiz hukukçu Fethiye Çetin ise şunları söylüyor: “Yasal dayanağı gösterilmeyen bu kararnameler, idare hukuku yönünden yetki açısından hukuk deyimiyle sakattır, uygulanamaz. Ayrıca gizli olduğu, yayımlanmadığı, vatandaşların bilgisine sunulmadığı için hukuksal hiçbir sonuç doğuramaz, yok hükmündedir. Yayımlanmadığı için yürürlüğe girmemiştir. Yürürlüğe girmeyen bir düzenleme eğer uygulanıyorsa, bunu uygulayanlar suç işlemiş olur.” Bu gizli kararname açıklanmalı ve yürürlüğü durdurulmalı. İlk yolu Danıştay’a dava açmak. Yoksa ‘ABD bize küstü, öldük, bittik mahvolduk’ lobisinden mi çekiniyorsunuz?
Resmi tarih
ABD ile ilişkiler Irak’ın işgali sürecinde gerginleşince, bir süredir hazırlığı yapılan ‘yeni bir bilimsel çalışma stratejisi’ de gündeme konuldu. ABD güvencesinde halletmemeyi prensip edindiğimiz iki mesele, Kıbrıs ve Ermeni sorunu, artık güvence altında olmaktan çıktı. Kıbrıs, AB’ye tam üyeliğin neredeyse önkoşulu haline geldi. Ermeni sorunu ise, ABD Türkiye’yi bu konuda da her an Kongre’ye yöneltebileceği bir soykırım tasarısıyla sıkıştırabileceği için ‘devletin’ gündemine oturdu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim öğrencilerine verdiği, Ermenilerin Türklere uyguladığı soykırım ödevleri, işin yanlızca bir parçası. Türkiye’nin doğusunda neredeyse her ay yeni bir toplu mezar bulunuyor. Bunların, Ermenilerin topluca katlettiği Türklerin mezarları olduğu açıklanıyor. Iğdır ve Van illerimiz bu açıdan en bereketli olanları. Adana ve Erzurum, ‘katledilen Türklere’ anıt konusunda öncü. Bu illerin hemen hepsinde yeni türeyen ‘Ermeni Çetelerin Katliamına Uğramış Mağdurlar’ dernekleri var. Türkiye Cumhuriyeti devleti, öyle anlaşılıyor ki, artık ‘Biz yapmadık, onlar yaptı’ politikasına iyice sarılacak. Cumhuriyet’in reddettiği bir tarih döneminde olanlar için soğukkanlı konuşabilme ortamı olmayacak. Devlet tarafından yönlendirilmeyen bilimsel çalışmalar yapılamayacak, tarih tartışılamayacak. Dolayısıyla tarihte açılmış yaralar da sarılamayacak. Resmi devlet politikalarının neredeyse her alanda iflas ettiği, Türkiye’nin yeniden yapılanma konusunda sancılı ama hızlı karar almak zorunda kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu sorunun açık ve soğukkanlı çözümüne sıra ne zaman gelecek? Kendi tarihimizi ne zaman resmi ideoloji baskısı olmadan ele alabileceğiz?
Buna Cumhuriyet dönemi de dahil!
Kürt sorunu
Gizli kararname, ABD ile KADEK pazarlığı ve ABD’nin istemiyle çıkarılan
‘Topluma Kazandırma Yasası’. Aydınlardan, sivil toplum örgütlerinden, çeşitli siyasi partilerden ve Kürtlerden bu yasaya karşı genel af talebinin yükseltilmesi. Türkiye, Kürt meselesi konusunda yine kritik bir dönemeçten geçiyor. Ancak bu virajda yine büyük can kaybına yol açabilecek bir araba devrilme vakasının ipuçları var ortada. 92-93 yıllarında Diyarbakır’da adı adam kaçırma, faili meçhul gibi olaylarla anılmış JİTEM ve Özel Tim mensuplarının Diyarbakır’a döndüğü söyleniyor. Sedat Bucak da daha yeni azat edildi zaten. Ayrıca yayla yasaklarının tekrar başladığı da söyleniyor. İşkence uygulamalarında da artış mı var? Ne tezgâhlanıyor?
Yorumlar kapatıldı.