İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal2: Sarkis Usta´nın diyecekleri var

KARİN KARAKAŞLI

Tarih kitaplarının bir türlü kapsayamadığı, layıkıyla anlatamadığı yakın tarihi, ömürleri bu tarihi sürece denk gelenlerle yapılan sözlü tarih çalışmalarından öğreniyoruz en çok. Böylesi anlatımların birebir yaşanmışlıklara dayanan, büyük sözler, genellemeler etmeden sıradan insanın küçük yaşamından aktarılan unutulmaz anılarla insana tokat gibi çarpan bir özelliği var. Masal dinlermiş gibi öğreniverdiğimiz gerçeklerin bu seferki anlatıcısı Anadolulu bir marangoz ustası, Sarkis Çerkezyan.

Sakın ola ki, görünüşe aldanıp onu alelade zanaatkâr sanmayın, bir yaşam marangozudur karşınızdaki. Her kuşağı bir katliamdan, toplumsal bir yıkımdan arta kalan ailesinin hikâyesi, hepimizi bu toprakların acılarına ortak eder ama milliyetçiliğin her türünü reddedip doğruyu komünizmde arayan insancıl bir yüreğin iflah olmaz umudunu da hiç ama hiç bırakmaz elden Sarkis Usta’nın sohbeti. O yüzden anlattığı acılar değil de, içindeki o çocuk umudu utandırır en çok hepimizi.

Annesi, Ermenice öğretmeni Arusyak Hanım’ın soyuyla, geçen yüzyılın sonlarında Tokat’ta başlayan aile hikâyesinin ilk acı durağı 1895’te Sultan Hamid’in emriyle gerçekleşen Tokat katliamıdır. Konya Karaman’a gelen aile, Sarkis Usta’nın banker babası Gazaros Çerkezyan’la budaklanır, ancak 1915 tehciri sonrası aile Arabistan çöllerine sürülür niceleriyle beraber. Sarkis Çerkezyan’ın kendi yaşam hikâyesi ise Halep yakınlarındaki Meskene’nin Cabul köyünde 1916’da bir deve ahırında başlayacaktır…

l. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından muhacir Çerkezyan ailesi her şeyi göze alıp Anadolu’ya geri döner, çünkü Anadolu onların vatanıdır. Ama bir zamanların bankeri malsız mülksüz sıfırdan koyulacaktır yaşama.

Küçük Sarkis’e yaşından büyük anılar bahşeder hayat. Babasını dağlarda saklayan Büyük Mustafa Ağa’yı da bilir, ihbar eden Fatma Teyze’yi ve Rum aileyi de. İyiyi ve kötüyü teninde hissederek büyür. Karaman’dan Ereğli’ye oradan İstanbul’a uzanan sürgün yollarında yaşamı yeniden ve yeniden doğurur Çerkezyan ailesi. 20 kura askerlik de, Varlık Vergisi de, 6-7 Eylül yıkımı da gelip sırayla bulur bu sanki tarihe tanıklık için seçilmiş insanları. Her acıyı farklı bir yaşında, aile içinde farklı bir konumunda yaşayan küçük, ergen, yetişkin, çocuk, baba, dede Sarkis Çerkezyan her şeyin üstünde bilge bir ses olur, belleğinden damıtır da en alçakgönüllü haliyle öykülerini mırıldanır duymak isteyen kulaklara.

“Bu çalışma hâlâ hiçbir 1 Mayıs’ı kaçırmamaya çalışan, karşısına çıkan herkese bir şeyler vermek, tanıdığı herkese kitap hediye etmek için çırpınan, ‘ben yaptım’ sözlerini ağzına yakıştırmayacak kadar alçakgönüllü bu 87’lik komünist delikanlıya büyük sevgi ve ortak tarihimize sorumluluk duygusunun bir ürünüdür” diyor, kitabı yayına hazırlayan Yasemin Gedik. Sarkis Usta’nın anılarında eksik kalan yerleri de bir araştırmacı sorumluluğuyla ilgili döneme ilişkin belgelerle zenginleştiriyor. Öyle ki, bir bakıyoruz Sarkis Usta, yakın tarihin en kıyıda köşede kalmış ama vicdanlara hiç sığamamış ayrıntılarını bile büyüten kocaman ışıl ışıl bir mercek olmuş. Gözümüz kamaşıyor berraklığından…

‘Sevgisiz hiçbir şey olmaz’

Sarkis Çerkezoğlu, yaşama inat anlatacağı ne kadar acı varsa o kadar güzellik de buluyor adeta. Her sürgün yerinden bir kurtarıcı, her karanlığa bir aydınlık ekleyiveriyor. Katlanamadığı haksızlıklar söz konusu olduğunda Ermeni tanışları kollamaya yeltenmiyor hiç. Sisteme her daim muhalif yapısıyla hayır işleyeceğim diye onuruyla oynayan sözde hayırseverleri, düşmanlık tohumu eken milliyetçileri, dedikodu edenleri, sıra neferi olmayı bilmeyen solcuları ve hele de kendini övenleri yerin dibine batırıyor.

Anlatılan siyasi kişilikler, tanık olunan tüm o tarihi dönemeçler bir yana bu kitabın büyüsü belki de çok temel ve insani bir ayrıntıya yaptığı o tertemiz, dosdoğru vurguda gizli. “Ben doyamadım babama” deyişi, çölde o babayı yalnız komayan anasını minnetle anışı çöküyor insanın yüreğine en çok. Bir de bir yılbaşı vakti koca adamken ve henüz daha evlenmemişken yalnızlığını hissedip de eski okulunun demirlerine yaslanıp hüngür hüngür ağlayışı. Hepimizin içindeki çocuğa dokunuyor onun dürüst korkuları, onun temiz özlemleri.

Komünizm mücadelesindeki yüksek idealler için olsun, marangoz atölyesinde sıradan bir masa için olsun, Sarkis Usta’nın yüreğinde her şeyi farklılaştıran, sıradanlıktan kurtaran koca bir sevgi kaynağı var. Boşuna dememiş şu sözleri: “Sevgisiz hiçbir şey olmaz. Meselâ marangozdum, yaptığım şeyleri hep severdim. Emeğime değer verdiğim için sevdim, sevdiğim için emek verdim, özendim. Oğlumun evinin mutfak dolaplarını ben yapmıştım. Hâlâ ne zaman gitsem bakarım, ben yapmışım, ne güzel olmuş diyorum. Oğlumla gelinime yapmışım, ne kadar severek yapmışım. Ben kendim seviyorum…”

Sevgiyle yoğrulan yaşamında “Dünya Hepimize Yeter” diyor Sarkis Usta ama biliyoruz ki dünyanın dünya olması için bir Sarkis Usta yetmez. Ne mutlu onu tanıyanlara, ne mutlu kitap kılığındaki upuzun bir sohbetle onunla yeni tanış olanlara.

Sarkis Usta’yı sevmek için hiçbir yaş geç değil artık…

Yorumlar kapatıldı.