İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: AB´de Türklere yer yok

HansUlrich Wehler

2002 yılındaki Kopenhag Zirvesi Türklerin AB’ye üyeliği konusunda zaman kazanılmış gibi yanlış bir izlenim doğmasına neden oldu. Gerçek ise 2004 yılının sonuna dek demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisiyle ilgili katılım kriterleri yerine getirildiği takdirde müzakereler için ilk kez (2005 yılı için) bir tarih vaat edilmiş olması. Bu sınavın sonucu ne olursa olsun, İslamcılığın hızla yayıldığı, 90 milyon Müslüman’ıyla (2010) Küçük Asyalı büyük bir devleti en büyük üye olarak AB’ye almak siyasi mazoşizm değil mi?

Avrupalılar geçmiş 50 yılda Avrupa’nın sınırlarını tanımlamaktan kaçındı. Oysa Avrupa ve Türkiye, derin uçurumların ayırdığı çok farklı iki kültür çevresine ait. Bu durum görmezden gelinemez. Ayrıca Türkiye, AB’ye girdiği takdirde, birliğin doğuda diktatör Suriye, kaotik Irak, teokratik İran, göçük Ermenistan ve Gürcistan gibi ‘şirin’ komşuları olacak. Bu seçim gönüllü olarak nasıl yapılabilir? Kim patlayıcı niteliğindeki Kürt sorununu kendi isteğiyle üstlenmek ister? Kültürel sınırların ne denli kesin olduğunu, Türk siyaseti ve yazılı tarihinin 1.5 milyon Ermeni’ye yönelik soykırımı (1915/16) bugüne dek inkâr etmesinden ve beş sene sonra 1.5 milyon Yunanlı’ya yönelik kitle katliamı ve sürgünü sessizce geçiştirmesinden anlamak mümkün. Bu ölüm suskunluğu, Avrupa değerler birliğine aidiyet çabasıyla bağdaşmaz.

Erdoğan’a güven olmaz

Türkiye’nin Avrupa ile arasındaki uçurumun ne denli derin olduğunu, İslam’ın 80’li yıllardan beri önüne geçilemeden ilerlemesi de açıkça göstermekte. İlk İslamcı Başbakan Erbakan’ı ordu hiç tereddüt etmeden görevden uzaklaştırdı. Erbakan’ın RP’si, makyaj yapılarak, pratikte tek partili bir hükümranlık sürecek olan Erdoğan’ın AKP’sine dönüştürüldü.

Şu anda Erdoğan’a neden bu denli safça bir güven avansı veriliyor?

Ekonomik sorunlar ise sadece endişelendirici nitelikte. İşlevsel bir piyasa ekonomisinden hayli uzak olan Türk ekonomisi, Avrupa ortalamasının sadece yüzde 20’sine ulaşabilmekte. Ayrıca 2002 yılında neredeyse yüzde 10 küçüldü. Tahminlere göre Türkiye, üye olduktan sonra yılda 40 milyar euro mali desteğe ihtiyaç duyacak.

Kaçınılmaz serbest dolaşım ise uzun vadede vahim sonuçları beraberinde getirecek. Halihazırda Türklerin sayısı (yurtdışındakilerle birlikte) 75 milyon. 2010’da Türklerin nüfusu 90 milyonu bulacak. Almanya 1950 ile 2000 yılları arasında dünyada en yüksek göç alma oranına sahipti; siyaset, kiliseler ve sendikalar, bugüne dek bunun üstesinden başarıyla geldi. Fakat 3 milyon göçmen daha şehirlerimize gelirse, sinirler haddinden fazla gerilecek ve buradaki Türklerin zaten tehlikedeki entegrasyonu başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûm olacak.

(HansUlrich Wehler: Tarihçi, 27 Haziran 2003)

Yorumlar kapatıldı.