İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özdemir İnce: Hesaplaşma ve adalet duygusu (5) – hürriyet

Notlarıma baktım: Özcan Kaldoyo bana Taner Akçam’ın 25 Mayıs günü Radikal 2’de yayımlanan 1915, EFSANELER VE GERÇEKLER başlıklı yazısını göndermiş.

Güya, Taner Akçam’ın yazısıyla benim yazılarımı çürütmek istiyor. Kendisine gönderdiğim yanıtta “Biraz sabır, sıra ona da gelecek” demişim.

İşte Taner Akçam’a da sıra geldi: Şimdi tekrar kişilik çözümlemesine girişecek değilim, ama giriştiği devrim serüveninde teori ve pratik düzeylerinde yenik düşmüş, ağır ruhsal travmalara uğramış militanları gerçek bilimadamı olarak görmediğimi de yazmazlık edemem.

Taner Akçam sadece ruhsal ve zihinsel travmanın etkisinde kalmış bir insan değil aynı zamanda tarih üretimi de yapan biri.

***

Neden?

Tarihsel olayları gerçekleştikleri zaman ve mekânın dışında, zamanın değer ölçülerinden bağımsız düşünüp değerlendiremezsiniz.

Bir başka nokta: Tarihsel olaylara bir kimyacı yaklaşımıyla bakamayacağınız gibi, bir hukukcu olarak da bakamazsınız. Örneğin, bir çok uluslu imparatorluk olan Osmanlı devletinde 1804’te başlayıp 1918’de biten ayrılıkçı isyanları, ancak ulus-devlet bağlamında değerlendirebilirsiniz. Yani bir yanda imparatorluğunun çok uluslu yapısını korumak isteyen bir devlet (Osmanlı devleti), karşı da ise kendi ulus-devletlerini kurmak için silahlı isyana başvuran Hıristiyan azınlıklar (Sırplar, Bosna-Hersekliler, Yunanlar, Romenler, Bulgarlar, Ermeniler…) ve Müslüman Araplar vardır. Öteki Hıristiyan azınlıkların Osmanlı egemenliğine girmeden önce bir devletleri, devletçikleri vardır, ama Ermenilerin devlet örgütleri yoktur ve Süryanilerin hiç yoktur.

Bir tarihçi için iki taraf da haklıdır, iki taraf da haksızdır. Ama hiçbir devlet geleceği öngörüp çok uluslu yapısının parçalanmasına razı olmaz; hiçbir halk da bağımsız ulus-devletini kurmak için işi zamana bırakmaz.

***

Bir tarihçi olarak, sınırlarını ve toprak bütünlüğünü korumak için savaşan bir devleti kınayamayacağınız gibi, kendi ulus-devletini kurmak için silahlı ayaklanmaya başvuran halkları da suçlayamazsınız. Hele “İnsan hakları gibi” modern insani ve etik değerlerin söz konusu bile edilmediği bir dönemi günümüzün ölçütleri ile kesinlikle değerlendiremezsiniz. Yani Stefanos Yerasimos’un (“Toplumsal Tarih” Eylül 2002) yazdığı gibi: Roma uygarlığını köleci topluma dayandığı için kötüleyemezsiniz; Osmanlı tarihinde yeniçeri devşirme sistemine ya da padişahların kardeşlerini ortadan kaldırma olayını da eleştiremezsiniz. Buna tarihte (tarihsel) anakronizm denir.

***

Ciddi tarihçilerin Osmanlı devletinin silahlı ayaklanmaya girişmiş Ermenilere uyguladığı sistemi tenkil (bastırma), mukatele (birbirini öldürme) olarak tanımlamalarından daha doğal bir şey olamaz. 1915 olaylarını en iyi betimleyen sözcük mukateledir. Ermenilerin sadece Van’da 25-30 bin Osmanlı vatandaşını öldürdükleri ortadayken, bu olaylar için, tek taraflı öldürmeyi işaret eden soykırım sözcüğünü kullanmak tarihsel anakronizmden başka bir şey olamaz.

Bu nedenle, yaptığım soykırım tanımının patentini almamı tavsiye ederek aklı sıra benimle dalga geçen Taner Akçam’ın Ermeni soykırımı amigoluğu yapması hiç şaşırtmıyor beni.

(Devamı çarşambaya).

Yorumlar kapatıldı.