İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Sanatı sevmenin Türklüğü Ermeniliği mi olurmuş?


Arto Tunçboyacıyan (solda) ve Serj Tankian, pazartesi günü piyasaya çıkacak Serart isimli albümün kayıtlarını Los Angeles’ta yaptılar.

MEHMET TEZ

Radikal okurlarının tamamının yakından tanıdığı bir grup değil belki, ama System of A Down şu an dünyanın en fazla tanınan ve sevilen heavy metal / alternatif rock gruplarından. Arto Tunçboyacıyan’ı ve yaratıcı müziğini zaten tanıyorsunuz. İkisini bir araya getiren Serart projesinin ürünü olan albüm pazartesi günü piyasaya çıkıyor. Annesinin cenazesi için Ermenistan’dan İstanbul’a gelen Arto Tunçboyacıyan bizi kırmayıp sorularımızı yanıtladı. Serj Tankian’la ise Los Angeles’a bağlanıp telefonda görüştük. Serart nedir, ne değildir derken konu tabii ki dünya meselelerine ve Ermeni-Türk ilişkilerine geldi. İşte iki Ermeni müzisyenden, politika, hayat, insanlar ve müzik üzerine ilginç fikirler, eleştiriler, yorumlar.

Daha önce Toxicity albümünden de tanışıyordunuz Serj’le…

Serart’ta olan iki-üç parça da oradan kalma zaten. Serj disiplinli ve organize biri. Onunla çalışınca bazı şeyler kolay oluyor. Zaten doğal olarak bir iş bölümü oldu. O prodüksiyonla uğraştı, ben daha çok müziğe yardım ettim.

Serart, Serj ve Arto’nun birleşimi mi?

Hem öyle, hem de sanata duyulan sevgi anlamında. Ser sevgi demek Ermenice’de. Art zaten sanat demek. Sanatı sevmek. İsmin bu yönü bizi daha çok ilgilendirdi.

Nasıl uyum sağladınız?

Serj politikayla çok ilgili. Ben ilgilenmem mesela. Sanatı sevmenin Ermeniliği, Türklüğü olur mu bilmem.

Ben avangart folk diyorum buna. Açılabildiğin kadar açılırsın. Ha heavy metal olmuş, ha Aşık Veysel. Aynı yöne gidiyorsa benim için sorun yok.

Avangart folk’u biraz daha anlasak…

Böyle deyince adına, otomatik olarak coğrafya, milliyet, ırk, din ortadan kalkıyor. Caz diyorsun Amerika, rock diyorsun Avrupa geliyor akla diyelim ki. Avangart folk öyle değil.

Albüm sizin bestelerinizden mi oluşuyor?

Evet. Hepsi ortak bestelerimiz. Aranjmanlara da birlikte karar verdik. Ama, o mesela kapak, promosyon öyle şeylere daha çok meraklı. Benim dikkat ettiğim, parçaların hatasız olması, kulağı yıpratıcı şeylerin olmaması, vs. Ben stüdyo tecrübemi kullandım, o da kendi iyi yaptığı işleri yaptı. İkimiz de açık bir mantaliteyle çalıştık. Kayıtlar toplam iki hafta sürdü. Burada ikimiz için de önemli olan bir şey var. Biz Ermeni olduğumuz için birlikte çalışmıyoruz. Anlaşabildiğimiz için bunu yapıyoruz. Ben sadece Ermeni olduğu için bir müzisyenle çalışmam.

Mayonezli kuru fasulye

Şu sıralar neyle uğraşıyorsunuz?

Al di Meola yeni albümü için çalmamı istiyor. Bir de Ekim’de Susan Sarandon ve bazı Hollywood yıldızlarının da içinde yer alacağı bir barış konseri olacak. Oraya davet edildim. Serj de olacak orada. BBC’yle tek başıma bir proje daha var. Burada yeni bir şey yok şu sırada.

Neden?

Benim gördüğüm kadarıyla burası artık çok acayip olmuş. Land Rover aldın mı, “Tamam işte biz de olduk,” gibi bir durum var. Ne olur ki alırsan yani?

Ne olur?

Bak, insanların bir bölümü dünyanın neresine gitsen aynı kalitedeler. Ama etraflarında o kadar büyük bir kitle var ki öyle olmayan. Mesela düşün, Eurovision milli bir olay olabiliyor. Dünya piyasasında ne olduğunu bilmemekten kaynaklanıyor bunlar. Kurufasulyeye mayonez koyunca biz de Avrupalı olduk düşüncesi çok var. Halbuki onu senin yediğin tarzda en iyi şekilde sunmak lazım. Turşu koy yanına. Saçma sapan paralar var bugün konuşulan edilen, ama ortada hiçbir şey göremiyorsun.

Nasıl düzelecek peki bütün bunlar?

Türkiye’nin dünya piyasasında başarılı olabilmesi için dünyanın kulak anlayışını bilmesi lazım. Mesela İngilizce okusan n’olur, Türkçe okusan n’olur. İnsanlar dünyada ne kadar Portekizce anlıyor ki bossanova dinleniyor? Adam mesela alıyor Romanları, yanına bir basçı koyuyor, bir davulcu, hadi biz de olduk filan. Al sana mayonezli kuru fasulye.

Doğrusu ne olmalı?

Ayrandan ayran yapmak diye bir şey var. Ayrandan ayran olmaz ki yoğurttan olur. Araplardan alıyorsun melodiyi, buradan geçiyor, Batı’ya gidiyor. Sen şimdi Almanya’da kebap yer misin? Ama Alman yiyor. Mukayese edemiyor çünkü. Türkiye’deki dünya müziği piyasası mantalitesi de o. Sonra, “Müziğimizi dünyaya tanıtacağız, dünya görecek,” falan filan… Yahu savaşa mı gidiyorsun müzik mi yapıyorsun?

Türkiye dünyaya açılmıyor mu peki bu anlamda?

Tamam açıldın ama bir günde mi oluyor her şey, senelerce sürüyor. O insan kültürünü yaratmak kolay mı? Şimdi mesela bakıyorsun adama, giyinmiş kuşanmış, nasıl biri olduğunu anlıyorsun oradan, üstüne oturmuş o giysi. Yanında da bakıyorsun, giymiş Pierre Cardin’den markayı ama üzerinde durmamış. Sırf ben bunu giydim demek için. Ayıya Pierre Cardin’den elbise giydirsen ne olur? Pierre Cardin’li ayı olur. O kadar teknolojiyi alıyorlar sonuç nerede? Burada stüdyoya gidiyorum, dünyada 10 tane olan aletten getirmiş, koymuş adam. Ama başında biri var, dört kanallı mikser sesi çıkarıyor aletten. Televizyon da aynı. Nicelik değil nitelik önemli diye bir laf var. 70 milyonla dünya pazarına girmeye uğraşıyor Türkiye. Ama kalite olursa yetmiş kişi de yeter, yedi kişi de, bir kişi de.

Serj, siyaset konusunda çok duyarlı biri, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir Ermeni bakanla bir Türk bakan arasında ne fark var biliyor musun, sadece göbek farkı var. Ermeniler daha göbeklidir belki. Çünkü yüzde 99’u yiyor. Politikacılar her yerde aynı.

New York’a nasıl yerleştiniz?

Ben buradan giderken herkes aynı şeyi söyledi. Sana bulaşık yıkatırlar, şöyle yaparlar, böyle yaparlar. Ama benim bir hayalim var, bulaşıkçı olmaya gitmiyorum ki oraya. Burada gerçekleştiremediğim için gidiyorum. Etrafımıza duvarları çekmişler, onun için gidiyorum. Ama senelerce sürüyor bir şeyi yapmak.

Peki gurbette mi hissediyorsunuz orada?

Benim için Anadolu nedir biliyor musun? Benim bir dağım var, otumu yedirmiyorlar. Politik bir sistem bu. Ayrıca sana da yedirmiyorlar. Ben gitmişim başkalarının dağında kendi otumu arıyorum. Anlıyorum ki esasında dağ benmişim. Anadoluluk budur benim için. Yaşadığım sevgi, saygı ve dürüstlük. Böyle söz yazıyorum; kara bulutlar altında kalınca, kurudu bu topraklar diyorum. Sen bana diyeceksin ki Pir Sultan Abdal’lar var, Mevlana var, o var, bu var… Ben de soruyorum, 500 sene geçti şimdi hiçkimse yok. Neden? Buradan bu kadar dehalar çıkmış, neden durmuş bir düşün… Demek ki bir mantalite onu kesmiş. Benim geldiğim yerin senin geldiğin yerden bir farkı yok ki. Sıvaslı bir ailenin çocuğuyum ben.

Hep New York’ta mı yaşayacaksınız?

Buradaki şartlar biraz daha iyi olsa New York’takinden daha fazla umut var gelecek için. Ama bazı şeylerin değişmesi lazım. Ben buraları daha çok seviyorum, burada daha rahat ediyorum. New York’ta MTV’yi açtığın zaman aslında çok daha kapalı bir ortam. Pazar çok büyük, çok katı, her şey olmuş bitmiş artık, yapacak bir şey yok. Buradaysa yeni doğacak bir çocuk var. Her şey onu iyi yetiştirmene bağlı.

SERJ TANKİAN: “ARTO’YU İlk ŞİŞE çalarken gördüm”

Los Angeles’a bağlandık, System of a Down’ın solistiyle telefonda görüştük.

Arto’yla nasıl tanıştınız?

İki yıl kadar önce Los Angeles’ta Ermeni Müzik Ödülleri sırasında onu dinliyordum. Çok yaratıcı ve insanı şaşırtan bir müzisyen. Şişe çalıyordu, gözümü ondan alamadım. Sonra tanıştık ve bir şekilde birlikte çalışmaya karar verdik. İyi de etmişiz.

Siz siyasi meselelerle ilgili sözünü sakınmayan birisiniz. Kimi de

“Siyaset kirli, konuşmak istemiyorum,” der. Nereden geliyor bu ilgi?

Ben çocukluğumdan beri adalet, hak ve eşitlik üzerine düşünmüşümdür. Bu kavramlar herkes için var. Zenci, Çinli, Amerikalı ya da Iraklı olman bunu değiştirmiyor. Ermeni soykırımı konusunda benim atalarıma yapılan bir adaletsizlikse, bugün de Bush’un yaptığı adaletsiz. Aynısı sizin ya da başkalarının başına gelebilir, geliyor da zaten. Ben bununla ayrım yapmadan mücadele etme taraftarıyım.

Bowling for Columbine’ın yönetmeni Michael Moore, Boom! isimli şarkınıza bir klip çekti. Nasıl çalışmaya başladınız?

Önceden tanışıyorduk. Böyle bir şey yapmaya birlikte konuşurken karar verdik. Belli konularda aynı şeyleri düşünüyoruz. Çok komik biri, bizi yerlere yatırdı çekimler sırasında, sonuç olarak elimizdeki bazı görüntüleri de kullanarak bu klibi ortaya çıkardı.

Bush’la aranız pek iyi değil…

Bu ülkede milyonlarca insan Bush’a oy vermedi. Onu kendi başkanı gibi görmüyor. O bizi temsil etmiyor ve bizim adımıza, bizim için olmadık şeyler yapıyor. Bizim adımıza bize kötülük ediyor. Bunun bir petrol savaşı olduğunu herkes biliyordu. Sonuç olarak eşitsizlik, adaletsizlik kavramlarını burada da öne çıkarıyorum.

Axis of Justice isminde bir girişime ön ayak oldunuz.

Bu konuda Tom’la birlikte çalışıyoruz (Audioslave’in ve eski Rage Against the Machine’in gitaristi Tom Morello). Bir şekilde birleşip bu kavramın kendisine karşı olmak gerekiyor. Birlikte en azından belli bir kamuoyu oluşturduğumuzu sanıyorum.

Arto’yla birlikte çalışmaya devam edecek misiniz?

Bunu konuşmadık ama neden olmasın. İyi anlaştık ve uyumlu bir çalışma oldu. Onun neler planladığını şu an bilmiyorum. Olaylar o noktaya gelirse birlikte çalışmayı çok isterim ileride de.

Ermenistan’da akrabalarınız ya da arkadaşlarınız var mı?

Akrabalarım ve tabii arkadaşlarım da Amerika’da artık. Ben orada doğdum ama açıkçası çocukluğumdan beri bir kez gittim.

Neler hissettiniz?

Havasından mı suyundan mı bilmiyorum, ama kan bağı gibi bir şey. Oraya ait hissediyorsun kendini.

Türkiye’ye gelmeyi düşünüyor musunuz?

Aslında bunun bir gün olmasını umut ediyorum. Daha önce System of a Down ile böyle bir olasılık vardı. Turnenin bir ayağını İstanbul’dan geçirmeyi düşünüyorduk. Olmadı. Ama İstanbul’a gelmeyi istiyorum. İlginç bir yer olduğunu biliyorum.

“Sarı Gelİn’İ anam İçİn okudum”

Türkiye’de bir de solo albümünüz yayınlanacak.

Türkçe sözlü hafif Anadolu müziği diye bir şey yaptım. Yakında çıkacak. Sekiz-dokuz tane kendi yazıp okuduğum şarkı var. Bir de Love Is Not In Your Mind diye bir projem var. Orada ufak bir Ermeni Anadolu müziğini okudum. Anam için, söz vermiştim. Geçen hafta vefat ettikten sonra şimdi yeni sözler geldi aklıma, gidip değiştireceğim onları.

Nasıl bir parça bu?

Sarı Gelin. Onun için de Ermenilerin değildir, Türktür dediler. Sarı gelin ne demektir? Sarı saçlı gelin değil herhalde. Ermenice Sar, sari dağ, dağa ilişkin demektir. Dağlı kız yani. İnsan, ırkını, dinini seçemiyor. Ben mi istedim Ermeni olmayı? Ya da Türk olmayı sen mi istedin? Doğmak suç mu yani? Yeni albüm bunlarla ilgili işte.

“Türkiye’ye gelmek System of a Down’ın kaderi…”

Serj ve System of a Down’la birlikte Türkiye’de sahnede görebilecek miyiz sizi?

İnan, bir senedir bunun mücadelesini veriyorum. Şimdi onların Türklerle hiç ilişki kurmadan sağdan soldan duydukları hikâyeler var. İlk kez benim gibi bir insanla karşılaşıyorlar, her iki tarafı bilen. Benim onlara dediğim şu: Orada bir kapı var. Siz o kapıyı itmedikçe her zaman politikacılara fırsat verirsiniz. Sen bir it o kapıyı. Adam gelip seni sahnede tüfekle taramaz. Tarayacaksa bile kaderinden kaçamazsın. Kaçarken muz kabuğuna basar düşersin.

Onlar ne diyorlar?

Bu taraftan gelen teklifin tavrı ve nasıl muamele görecekleri önemli. Onların psikolojisini anlamak lâzım. Diyorum ki onlara senin aklına gelmeyecek derecede iyi insanlar var. Nasıl Irak savaşı için mücadele ettin, aynı düşünceye sahip, aynı temizlikte insanlar var orada. Sen gitmeyerek onlara kapını kapıyorsun. Albümde Türkçe sokak sesleri koyduk mesela bir parçada. Neden? Merhaba demektir bu. Ben Armenian Navy Band’i de Türkiye’ye getirirken aynı şeyi düşündüm. Dedim ki onlara bu insanlar hakkında hep kötü şeyler duydunuz. Bir merhaba deyin. İlk geldiğimizde tam Ermeni soykırımı tasarısının kabul edildiği günlerdeydi. Burada havaalanında bir suratımıza tükürmedikleri kaldı. Ama inanın hepsi geri dönerken ağlıyordu buradaki insanları tanıdıktan sonra. Serj’e de aynı şeyi anlatıyorum.

Yorumlar kapatıldı.