Fuat Uğur
“Empati” yalnızca kişisel ilişkiler için geçerli olan bir kavram değil. Toplumlar, ülkeler ve hatta devletler arasında da “empatini”nin büyük önemi var. Tabii ki bu anlamda ülkelerin liderlerine, devlet adamlarına, politikacılara ve diplomatlara büyük görevler düşüyor.
Empati’yi kısaca açıklarsak, kendini karşındakinin yerine koymak ve onun baktığı yerden kendine bakabilmeyi başarabilmek. Düşüncelerimizin karşımızdakine ulaşmasını sağlamak ve onların ne düşündüğünü anlamaya çalışmak. Ama bunu gerçekten istiyor olmak.
Herhalde işitmişsinizdir, Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir girişim başlattı. Bir ülkenin çocuklarını birbirine düşman edecek bir girişim hem de. Tüm okullara(Ermeni okulları da dahil olmak üzere) bir genelge gönderilerek öğrencilerden 1915 Ermeni olaylarını, tabii ki “kaçınılmaz” olarak “Sözde Ermeni Soykırımı” adı altında kompozisyon olarak yazmaları istendi. Üstelik genelgede bir önemli nokta daha var. Öğrencilerin ne tür kompozisyon yazacakları ya da yazamayacakları önceden belirlenmiş durumda. Mesela “Ermeniler bizi öldürdü, bunun üzerine biz de onları öldürdük” cinsinden şeyler yazmak yasak.
Hüseyin Çelik’i Kültür Bakanı olduktan sonra yaptığı konuşmalara bakarak “Akıllı” bir adam diye tanımlamıştım. Orhan Pamuk ve Ahmet Altan için söylediklerini ise bir basın çarpıtması olarak düşünmüş, üzerinde durmamıştım. Çünkü içinde yer aldığı hükümet ne yaparsa yapsın önemli olan kültürle ilişkilendirilmiş politikacıların tamamen farklı bakış açılarına sahip olması gerekirdi. Ancak öyle anlaşılıyor ki Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı olunca kendisine adeta Dr. Frankenştayn’ın eli değdi ve bir başka kişiye dönüştü.
Aradan 100 yıl geçtikten sonra hâlâ yaşatılan bu düşmanlığın tek tarafı biz değiliz kuşkusuz. Diaspora Ermenilerinin bu konuda sabıkasının hayli fazla olduğunu da söylemek gerekiyor. Bu konuda yürüttükleri terör eylemleri ise hafızalardan silinmedi. Ama bazı konular da dünyada ne yazık ki terör eylemi olmadan gündeme gelemiyor ve hükümetler, devletler de adım atamıyor. Mutlaka bunun için birilerinin ölmesi, ailelerin, ocakların sönmesi mi gerek? Filistin sorununa bakın öyle, Kürtlere bakın aynı. Ermeniler de keza aynı biçimde hareket ederek kendi davalarını duyurmaya çalıştılar ve her iki taraftaki aşırı milliyetçi kör tarihsel bakışın kurbanı da zavallı ve masum insanlar oldu.
Türkiye ve Kürtler da aynı süreçten geçmedi mi? 30 yıl öncesine dönelim. Eğer bugün AB uyum yasaları çerçevesinde tanınan haklar o gün sözkonusu olsaydı ve bu sorun Türk-Kürt çatışmasına döndürülüp, 40 binden fazla insan yaşamını yitirmeseydi daha iyi olmaz mıydı? Büyük kısmı bugün de yaşayan geri zekalı politikacılar ve fanatik milliyetçiler ülkeyi bu noktaya getirdiler, 200 milyar dolarımız heba oldu, ama bu arada o dönemdeki hükümetlerin içinde yer alan ve bir kısmı şimdi de milletvekili olarak hayatını sürdüren bazı yetkililer, birçok askeri ve sivil yetkili ise Kürt gerillalarla işbirliği yaparak uyuşturucu trafiğinden kendilerine inanılmaz servetler edindiler.
Kaybeden her zamanki gibi biz olduk.
Evet, başa dönersek. Yine bir takım karanlık çevreler düşmanlıkları körüklüyor, iki millet arasında yeni kin ve nefret ağları örülmesi için elinden geleni yapıyor. Türkiye’nin komşularıyla olan olumsuz ilişkilerine bir tane daha eklenmiş oluyor böylece.
TRT’de yayınlanan Sarı Gelin kepazeliğini de bu zincirin bir başka halkasıydı.
Ermenilerle olan ilişkilerimizde, bu topraklarda yaşamanın getirdiği bazı sorunlar yaşadık. Çatışmalarla, trajik ve hazmedilmesi güç savaşlarla acı tecrübeler kazandık. Türkiye’de 60 bin Ermeni yaşıyor. Onlarla Türkiye’de yaşayan halkların ilişkilerinin sağlıklı yürütülebilmesi için hükümetlerin herkesten daha fazla soğukkanlı, anlayışlı ve çözümleyici bir anlayışa sahip olması gerekir.
Bizdekilere bakıyoruz, tam tersine milleti kışkırtıyorlar.
Yazıklar olsun! AKP hükümetinin avansı zaten bitmek üzereydi, bu da tam tuz biber ekti üzerine.
Yorumlar kapatıldı.