Geçen gün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün insan hakları örgütlerinin temsilcileriyle yaptığı toplantıda İnsan Hakları Vakfı Başkanı’nın konuşmasını dinlerken içine düştüğü sıkıntıyı anlamaya çalışıyorum… Tasavvur edin; bir iki saat sonra AB ülkeleri büyükelçileriyle öğle yemeği yiyeceksiniz; AB’ye uyum yolunda hazırladığınız yeni paketten çok umutlusunuz; bu çerçevede insan hakları örgütleriyle bir araya gelmişsiniz…. Ama karşısınızdaki konuşmacı İnsan Hakları Derneği’nin polis tarafından aranıp, içerde ne var yoksa götürülmesini huzurunuzda çok ağır bir biçimde eleştiriyor…. Dikkat ettim, Gül bu konuşma sonrasında ne salonda ne de çıkışta hiçbir açıklama yapmadı.
Nasıl yapsın, ne desin? Öyle sanıyorum ki o da şaşkındı; tam da “iyi bir şeyler”in olmakta olduğu bir günde “görülmeyen eller”in bu müdahalesinden o da çok rahatsızdı… Ne yaparsınız, “kuvvetler ayrımı” ilkesinin ülkemizdeki uygulaması böyle! Her “kuvvet” kendi başına buyruk….
Benzer bir yorumu Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik için de yapmak isterdim ama heyhat! Gül için yaptığım tahminlerin benzerlerini Çelik için de yapmak isterdim ama…. Yapamam, çünkü söz konusu genelgenin altında bakanın imzası var. Haa eğer Çelik’ten “İmzaladım ama içeriğini bilmiyordum. Her gün o kadar çok genelge imzalıyorum ki inanın farkına varmamışım!” şeklinde bir açıklama gelirse o başka tabii… O zaman belki benzer tahminlerde bulunabilirim.
Altında Hüseyin Çelik’in imzası bulunan ve Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu tarafından bütün okullara gönderilen genelgede “Ermeni iddialarının asılsız olduğunu” işleyecek konferanslar ve kompozisyon yarışmaları düzenlenmesi istenmiş. Tamam, buraya kadar normal; bu konferans ve kompozisyonlar zaten bakanlığın demirbaşlarından sayılır. Ancak burada işin ilginç yanı, söz konusu genelgenin Ermeni okullarına da gönderilmiş olması. Onlar da konferanslar ve kompozisyon yarışmaları düzenleyecek….
Görüyorsunuz, kötü bir “şaka”, ya da daha doğrusu “kâbus” gibi bir şey…. Bir bakanlığın hayalgücü ancak bu kadar gelişmiş olabilir doğrusu! Bayağı enteresan bir yöntem de. Konferanslar ve kompozisyon yarışmalarıyla “çürütmeye” kalktığınız olayda mağdur olan topluluğun yeni üyeleri de size bu mücadelenizde destek verecek! Şöyle böyle değil, bayağı ileri bir yöntem… Ermeni çocuk ve gençlere “Ermeni iddialarının asılsız olduğunu” ispatlamak görevi!
Aslında Milli Eğitim Bakanlığı keşfettiği bu yeni yöntemi başka alanlara pekâla taşıyabilir. Mesela Türkiye’deki Rum okullarına da “6-7 Eylül Olaylarının asılsız olduğunu” ortaya çıkarmak amacıyla bir konferans ve kompozisyon yarışmaları önerisi götürebilir… Benzer bir konu Musevi okulları için de kolaylıkla bulunabilir…
Bu öyle bir yöntem ki, adına pekâla “Galibin gönlünden geçen kompozisyonu mağlube yazdırma yöntemi” diyebiliriz!
Söz konusu genelge konferanslarda dikkat edilmesi gereken şu hususa da dikkat çekiyor: “Konferanslarda mümkünse canlı şahitlerin anılarını anlatmaları sağlanacaktır.” Bu da güzel… Güzel ama hangi “canlı şahit”ler? Talim ve Terbiye’nin seçtiği “canlı şahitler” mi, yoksa okulların kendi gayretleriyle bulacakları şahitler mi? Genelgede bu sorunun çevabını bulmasak da, önerilen “kitap listesi”nden hareketle bakanlığın niyetini kestirebiliriz. Bakanlıkça önerilen kitaplar şunlar: Yusuf Ziya Bildirici’nin “Adana’da Ermeniler’in Yaptığı Katliamlar ve Fransız-Ermeni İlişkileri” ile Erdal İlter’in “Ermeni Kilisesi ve Terör” adlı kitapları. Hadi bakalım, yardımcı kitaplarınıza da kavuştuğunuza göre doğru kompozisyon yazmaya….
Tasavvur edin; bir Ermeni okulunda öğrenciler malum şahsiyetlerin verdikleri bir konferansı dinleyip “canlı bir tanık” ile de tanıştıktan sonra ellerine kalemi alıp başlayacaklar “Ermeni Kilisesi” ile “terör” arasındaki sıkı ilişkiyi kağıda dökmeye…
Ben Milli Eğitim Bakanlığı’nın yerinde olsam (niçin olayım, saçma bir şey ama neyse!) düzenlenecek en büyük “Kompozisyon Yarışması”nın birincisini –şimdiden– bir Ermeni okulundan seçerdim! Gülmeyin, yararı çok büyük olurdu… Hiç değilse önümüzdeki 24 Nisan’da dünyada “Sözde Ermeni Soykırımı İddiasını Bir Ermeni Öğrenci Nasıl Çürüttü” kampanyası açılabilirdi….
İçinizde bu yazıyı okuyup da kızanlar varsa kızmasın… Meseleyi daha iyi açıklayabilmem için başvuracağım şu benzetmeyi de (teşbihte hata olmaz) okuyun önce: Benzer bir genelgeyle bu sefer de Meslek Liseleri öğrencilerinden üniversiteye giriş sınavında katsayının düşük tutulmasının erdemleri üzerine kompozisyon yarışmaları ve konferanslar düzenlemeleri istense nasıl olur?
Biraz önce bulduğumuz formül iyiydi, onu tekrarlayarak noktayı koyalım:
“Galibin gönlünden geçen kompozisyonu mağlube yazdırma yöntemi!”
Yorumlar kapatıldı.