Toplantının sabah oturumunda Ispartalılar Eğitim, Kültür, Sağlık, Turizm ve Yardımlaşma Vakfı (ISVAK) İstanbul Şube Başkanı Güler Bengüer, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Lütfü Çakmakçı, Yalvaç Belediye Başkanı Tekin Bayram, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı temsilen Isparta Gönen Müftüsü Ömer Faruk Aksu, Türkiye Katolik Episkoposları Konseyi’ni temsilen Peder Alphonso Sammut konuştular. Türkiye Ermenileri Patrikliğini temsilen Rahip Sahag Maşalyan konuşmasında toplantıda hazır bulunanlara Patrik Mesrob II Hazretleri’nin kutlamalarını ve başarı dileklerini iletti. Oturumun son konuşmasını Rum Patriği Patrik Bartholomeos I Hazretleri yaptı.
Öğleden sonra yapılan oturumda ise Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Yönetim Kurulu Üyesi İnci Tan, Antalya Rehberler Odası Başkanı Osman Özbuldun, Yalvaç Müze Müdürü Ünal Demirer, Rum Patrikliği’nden Diyakon Dr. Elpidoforos Lambriniadis, Selânik Üniversitesi Teoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sotirios Varnalidis, Antakya Ortodoks Cemaati Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Arkeolog Jozef Naseh konuştular.
Toplantıya Midilli Adası’ndan bir grup Yunanlı turistin yanı sıra Antalya ve Isparta çevresinden rehberler de katıldılar.
1 Mayıs Perşembe günü topluca Yalvaç’a hareket edildi. Patrik Bartholomeos Hazretleri antik kentin St. Paul Katedrali harabelerinde Ortodoks Kilisesi ritine göre Rab’bin Sofrası’nı açarken kendisine Metropolit Hrisostomos ve Metropolit İrineos eşlik ettiler.
Dini törenden sonra Yalvaç Belediye Başkanı Tekin Bayram hazır bulunanları Yalvaç’ın yöresel mutfak ürünleriyle ağırladı.
Toplantıya katılanlar aynı gün Antalya üzerinden İstanbul’a döndüler.
“‘Aziz Pavlus ve Pisidya Antakyası’ konulu bu sempozyuma konuşmacı olarak katıldığımdan dolayı büyük onur duyduğumu belirtmek isterim. Bu sempozyumun amacına ulaşması temennisiyle tüm katılımcılara, konuklara ve tertip heyetine başarılar diliyorum.
“Türkiye Ermenileri Patriği 2. Mesrob Hazretleri bu Sempozyuma katılamadıkları için üzüntülerini iletmemi istediler. Bilindiği gibi kendileri, ülkemizi ve onun tarihi mirasını tüm dünyaya tanıtmaya yönelik, uluslararası dostluk ve barışın pekişmesine ve karşılıklı hoşgörünün serpilip gelişmesine yarayacak ‘inanç turizmi’ çerçevesindeki bu tür girişimleri ve faaliyetleri gönülden desteklemekte ve teşvik etmektedir. Ben, Patrik Hazretlerinin Sempozyuma ilişkin başarı dileklerini ve tebriklerini iletiyorum.
“Pisidya Antakyası Havari Pavlus’dan önce de varoldu, sonra da. Ama bugün bu antik kenti onun adıyla birlikte anmamızın özel bir anlamı var. Her din gibi, bir buçuk milyarlık Hristiyan dünyası için de, inancının kökleri ve doğuş dönemine ilişkin olaylar, yerler, anılar ve anıtlar özel bir anlam ve önem arz eder. Psidya Antakyası da işte böyle bir yerdir.
“Bugün bu kentin Hristiyan inancı açısından önemine biraz daha yakından bakmak istiyoruz. Bu konuşmaların Hristiyan olmayanlara veya Hristiyan inancının ilkeleriyle tanışık olmayanlara sıkıcı gelmeyeceğini umuyorum. Belki de bunun için ben konuşmamı daha çok evrensel bir çerçevede tutmayı hedefliyorum.
“Ben ‘kutsal yolculuk’ kavramından başlayarak konuşmamın temasını geliştirmek arzusundayım. Pavlus bu kente bir inanç yolcusu olarak geldi. Hristiyanlığı yaymak amacıyla gerçekleştirdiği uzun yolculukları sırasında uğradığı kentlerden sadece biriydi. Pisidya Antakyası uzun bir zincirin halkalarından biridir. Anlamını bu zincirle beraber kazanır ya da kaybeder. Bugün Pisidya Antakyası’nın olsun Aziz Pavlus, olsun Hıristiyanlık için hiç de önemsiz bir halka olmadığını göreceğiz.
Kutsal Kitap’ta inanç yolculuğu
“Kutsal Kitap’a göre inanç yolculuğunun, tek tanrılı dinler için Hazreti İbrahim’le (ya da Abraham’la) birlikte başladığını söylersek yanlış söylemiş olmayız. Günümüzden dört bin yıl önce, tüm dünya putperestliğin karanlığına gömülmüşken, tek, görünmez, yerin ve göğün yaratıcısı Rab Allah, Kendine tapınan kulu İbrahim’e Urfa’dan ayrılmasını ve kendi göstereceği yere gitmesini emreder. Rab Abram’a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi, “Seni büyük bir ulus yapacağım. Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım. Bereket kaynağı olacaksın. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak!” (Yaratılış 12:1-3). Böylece tüm insanlığı tek Allah’a geri döndürmeyi amaçlayan kutsal tarih başlamış olur.
“Hz İbrahim bir göçebe hayatı yaşar. Geçtiği yerlere taşlardan anıtlar diker. Ne kendisi ne de Allah, bu kutsal tarih içinde yaşananların sanki birer efsaneymiş gibi algılanmasını istemiyorlardı. Bu yolculuk İbrahim’in yaşlılığında mucizeyle bir çocuğa sahip olmasıyla hız kazanır. İbrahim’in soyu çoğalır. Dört yüz yıl içinde Mısır’da sayıları milyonlara ulaşır. Hz. Musa köleleşmiş İbrani ulusunu Allah’ın verdiği mucizelerle esaretten kurtararak Mısır’dan çıkarır ve tekrar uzun bir yolculuk… Kırk yıl Sina çölünde dolaştıktan sonra vaad edilen ülkeye varırlar. Yavaş yavaş oraya yerleşirler. Peygamberler ve kutsal yazılar bu halkın tarihinde doğar ve gelişir. Peygamberler hep bir ağızdan, gelecek zamanda bir Mesih’in ortaya çıkacağını bildirirler. İşte bu Mesih ‘yasaların ve peygamberlerin’ tamamlayıcısı olarak insanlığı günahın, cehaletin ve ölümün karanlığından kurtarma işini üstlenir. Çarmıhta ölür, gömülür ve üçüncü gün dirilir. Kırk gün diri olarak kendini takipçilerine gösterir. Kırkıncı günü göğe yükselir ve öğrencilerine şu emri verir: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben dünyanın sonuna dek her an sizinleyim!” (Matta 28:18-20).
“İşte, Pavlus Pisidya Antakyası’na geldiğinde, kendisinden iki bin sene önce başlamış bu yolculuğun bir neferi olduğunu biliyordu. Tüm ulusları putperestliğin karanlığından, tek ve hakiki Allah’ın ışığına çağıracak İyi Haberi yaymak için kutsal yolculuğa çıktığının bilincindeydi. İbrahim’den İsa’ya tam iki bin yıl bu ışık İbrani ulusunda kalmış ve olgunlaşmıştı. Şimdi artık ilahi planın bir parçası olarak, Allah’ın asıl amacı olan ulusların kutsanması ve aydınlatılması dönemi başlamaktaydı. Hz İbrahim zaten bunun için seçilmiş değil miydi? “Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak.”
“Pavlus ve yol arkadaşı Barnaba, Yahudi ulusuna mensuptular. Getirdikleri müjde de, kendileri gibi Yahudi doğan İsa Mesih’in İncilini dünyaya duyurmaktı. Pavlus’un ilk düşüncesi, doğal olarak bu geleneğe yabancı olmayan kendi ulusuna bu bildiriyi duyurmaktı. Daha büyük bir şeyleri sezinliyorsa da, asıl köklü sıçramayı yapabilmesi için Pisidya Antakyası’na gelmesi gerekiyordu. Olaylar ve Kutsal Ruh’un esinlemesi önlerinde hayal bile edemeyecekleri geniş bir alan açtı bu kentte.
“Elçilerin İşleri 13’üncü bölümde Hatay Antakyası’ndaki ana kilise Kutsal Ruh’un buyruğuna uyarak Barnabas ve Pavlus’u İncil’i müjdeleme işiyle görevlendiriyorlar. Böylece Pavlus’un ünlü yolculuklardan ilki başlıyor. Nelerle karşılaşacaklarından pek emin olmasalar da, Allah’ın çağrısına inanarak yola koyuluyorlar. Bu yolculuk Aziz Pavlus’un ve Hristiyanlığın geleceği açısından son derece belirleyici olmuştur. Antakya’dan yola çıkıp Kıbrıs’a yelken açtıklarında sadece rüzgar değildi arkalarından esen. Ama Allah’ın güçlü soluğu, insanlığı en büyük devrimlerden birine hazırlamak için onlarla beraberdi. Kıbrıs!a vardıklarında Yahudiler’in havralarında Tanrı’nın sözünü duyurmaya başladılar. Adanın Romalı Valisi Sergius, Pavlus’a iman etmesiyle Aziz Pavlus’un yaşamında da köklü bir değişim gerçekleşir. O ana dek Saul ismiyle anılırken, bu yüksek mevkideki bir pagan’ın Hristiyanlaşması onu çok sevindirmiş ve etkilemiş olmalı ki, bundan sonra bu valinin adını üstlendiğini biliyoruz. Kimbilir belki de Vali’nin vaftizinde ona kendi ismi Saul’u vermiş, kendisi de valinin adı Pavlus’u benimsemiştir. (Bu sadece bir teori elbette).
“Pisidya Antakyası’na geldiğinde kendisini ve İncil yayma anlayışını temellerinden değiştirecek yazgısal bir olay oluyor. O ana dek, hep Yahudi kolonilerine uğruyorlar ve havralarda kendi dindaşları olan Museviler’e ve birkaç din değiştirmiş yabancıya konuşuyorlardı. Aynı yaklaşımla bu kentin havrasında da, İbrahim’den, Musa’dan ve diğer peygamberlerden yola çıkarak sözü, ölmüş ve dirilmiş olan kurtarıcı İsa Mesih’e getiriyorlar. Havra halkının tepkisi umduklarından da olumlu çıkıyor ve gelecek hafta da kendilerini dinlemek istiyorlar. Bu ilk konuşma sonrasında bile hemen bir Hristiyan topluluk kurmayı başarıyorlar: “Havradaki topluluk dağılınca, Yahudiler ve Yahudiliğe dönüp Tanrı’ya tapan yabancılardan birçoğu onların ardınca gitti. Pavlus’la Barnabas onlarla konuşarak onları devamlı Tanrının lütfunda yaşamaya özendirdiler.” (Elç. İş.13:42-43).
“Bir hafta içinde tüm kent haberdar edilmişti ve havra o kadar büyük bir kalabalığı asla görmemişti. “Ertesi Şabat Günü kent halkının hemen hemen tümü Rabbin sözünü dinlemek için toplanmıştı. Kalabalığı gören Yahudiler büyük bir kıskançlık içinde, küfürlerle Pavlus’un söylediklerine karşı çıktılar. Pavlus’la Barnaba ise cesaretle karşılık verdiler: ‘Tanrı’nın sözünü ilk önce size bildirmemiz gerekiyordu. Siz onu reddettiğinize ve kendinizi sonsuz yaşama layık görmediğinize göre, biz şimdi öteki uluslara gidiyoruz.” (44-46). Bu sözler öteki uluslardan olanları sevindirdi, pek çoğu iman etti ve Rab’bin sözü bütün Pisidya yöresinde yayıldı. Aziz Pavlus’un etkinliğinin artmasıyla nüfuzlu Yahudiler’in çabasıyla Pavlus ve Barnaba kentten ve bölge sınırlarının dışına atılırlar. Ancak gerçek imanın tohumları çoktan Pisidya bölgesine ekilmişti. Pavlus’la Barnaba kendilerini reddeden soydaşlarına karşı sembolik olarak ayaklarının tozunu silkerek geleneksel Yahudi inancıyla bağlarını koparmaya başlıyorlardı.
“İşte Pisidya Antakyası yeni bir dinsel anlayışın sancılı doğumuna tanık oluyordu. İbrahim’den bu yana iki bin yıldır Musevi inancında ve Yahudi ulusunda saklanmış, korunmuş ve olgunlaşmış olan tek Tanrı inancı diğer uluslara da ulaşmakta ve putperestliğin cehaletinden, uluslar Allah bilgisinin ışığına taşınmaktaydılar. Bu sessiz sedasız bir devrimdi. Pisidya deneyimi Pavlus’un gözlerini açtı diyebiliriz. Kendi tutucu ve gelenekçi halkının gösterdiği dirence karşın diğer ulusların İncil’i kabul etmekte gösterdikleri açıklık önce onun gönlünde bir devrimi gerçekleştirdi. Tanrı kendisini böylesine verimli bir tarlada çalışmaya davet ediyordu. Gerçekten de Aziz Pavlus Pisidya deneyiminden sonra “ulusların havarisi” ünvanına layık olmaya başladı diyebiliriz. Hatay Antakyası’nda ‘Hristiyanlık’ adını alan Mesihçilik öğretisi, Pisidya Antakyası’nda artık bir dünya dini olmaya başlıyordu demek hiç de abartılı bir söz değildir.
“Bir insan için doğduğu, büyüdüğü ve çocukluk anılarının geçtiği yerler çok önemlidir. Bu gibi yerlere her ziyaret, duygusal yoğunluklu anlar yaşatır ve kişiyi yaşam felsefesiyle ilgili derin ve olgun düşüncelere sevk eder. Benzer şekilde, her din için doğuşuyla ilgili olaylar ve yerler inanç nostaljisi açısından çok önemlidir. Hristiyanlıkta da kutsal yerleri ziyaret çağlar boyunca önemli bir ibadet biçimi olmuştur. Aziz Pavlus için bazen haklı olarak Hristiyanlığın İsa Mesih’den sonra ikinci kurucusu denilmiştir. Yazdığı mektuplar Yeni Antlaşma Kitabı’nda hem hacim hem de öğreti bakımından hiç de küçümsenmeyecek bir yer tutar. Yeryüzündeki her bilinçli Hristiyan, inancında Aziz Pavlus’un emeğini ve çabasını gayet iyi takdir eder. Günümüz teknolojisi tüm dünyayı hepimizin evi haline getiriyor. İnşallah bu sorunlar yaratan teknoloji yakın gelecekte tüm insanlığı bolluğa ve refaha ulaştırır. Daha bol zamanı ve parası olan insanların ilk yapmak istediği şeylerden biri dini yerleri ziyaret etmek, gezmek ve görmek arzusudur. Dünyada eline haritayı alıp Aziz Pavlus’un izinden giderek onun yaptığı yolculukları yapıp, onun konakladığı yerlerde konaklamak isteyen inançlı Hristiyanlar’ın sayısı yabana atılmayacak kadar çoktur. Anadolu bu anlamda Hristiyan inanç yolcularının vazgeçilmez cennet durağıdır. Pisidya Antakyası ve bugünkü adıyla Yalvaç, kendisini böyle bir potansiyele hazırlamalı. Çünkü bütün inanç yolculuğuna çıkanlar için bu kent altın bir zincirin vazgeçilmez en önemli halkalarından biridir.
“Bu sempozyumun böyle bir hazırlık amacı taşıdığını görerek biz Hristiyanlar memnun kalıyoruz. Hristiyanlığın tarihsel mirasının ülkemiz için ne denli büyük bir turizm potansiyeli taşıdığını söylemeye gerek bile yok. O denli bariz bu olguyu hem ülkemiz hem de dünya için en elverişli biçimde ziyarete açmak ve bölgeyi bu açıdan geliştirmek insanlığa yapılacak büyük bir hizmettir.
“Aziz Pavlus Pisidya Antakyası’na bakarken orada Tanrı’nın ışığını gördü ve yüreği insanlık için büyük bir umutla doldu. Çünkü bu yöre ışığa ve aydınlığa açıktı. Hep öyle aydın kalsın ve anısıyla hepimizi aydınlatsın. Teşekkür ederim.”
Yorumlar kapatıldı.