İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mine Kırıkkanat : Tanrıların Savaşı – Radikal

Mine Kırıkkanat

Yıl 1897, yer Ergani-Mağden: Amerikan kiliselerine bağlı pek çok misyoner kervanı, 1896 Ermeni katliamından sonra Osmanlı İmparatorluğu toprakları içindeki Ermenistan ve Kürt bölgesinin bir bölümünü Hıristiyan azınlıklara
‘insani yardım’ amacıyla arşınlamaktadır. Sultan Abdülhamid, bu misyoner kervanlarına hiç zorluk çıkarmadan seyahat izni verir, ancak yanlarına da birer tercüman ve ‘kendilerini korumak’ amacıyla asker müfrezesi katar. Köy köy dolaşan Amerikan misyon kervanları, muhtaç Ermeni ve diğer Hıristiyanlara altın Amerikan dolarları dağıtmaktadır. Yardım organizasyonu
basit ve etkindir. Her köyde birkaç saat geçirmek yetmektedir. Gelen misyon, köyün bir avlusuna bir masa koydurmakta, kendilerinden önce geçen misyonların belirleyip kaydettiği listedeki muhtaç kişilere mürekkebe banılmış parmak bastırıp altın kesesini vermekte ve yoluna devam etmektedir.

Ancak İstanbul’daki Defterdarlık, her şeyden haberli ve Abdülhamid’in kolayca verdiği misyoner dolaşım izinleri, bedava değildir. Amerikan kervanı köyden gider gitmez, aynı köye vergi memurları gelir. Yardım
alan Ermenilerin kapısını tek tek çalıp şöyle söylenir: “Bedrosyan, senin devlete vergi ve ceza olarak otuz lira borcun var. Haydi öde bakalım!” Kesilen vergi miktarı, ne tesadüf, Bedrosyan’ın tam da birkaç saat ya da en fazla bir gün önce Amerikan misyonundan aldığı altın dolarların karşılığıdır! Çünkü bu misyoner kervanlarının yanında gezen tercümanların hepsi, aslında Abdülhamid’in ve Defterdarlığın casuslarıdır.

Ergani-Mağden bölgesinde böyle bir al-ver sahnesine tanık olan bir Fransız
‘gezgin’, yemez içmez köyü terk eden misyoner kervanının peşine düşer ve yolda yakalar. Amerikan misyon şefine, kendilerinden sonra olanları, Osmanlı vergi memurlarının dağıttıkları yardımları Ermenilerden nasıl geri aldıklarını aktarır. Amerikalı din görevlisinin yanıtı, ibret vericidir:

“Haber verdiğiniz için teşekkürler. Ama bizden sonra ne olup bittiği beni hiç ilgilendirmiyor! Şu getirdiğimiz sandıktaki paralar bittikten sonra okyanusa açılmaktan büyük mutluluk duyacağım!”

Çünkü söz konusu Amerikalı din adamı ve yardım misyonerleri de, aslında ABD’nin casuslarından başka bir şey değillerdir. (Duyunu Umumiye Müdürü, Fransız Ernest Grenier’nin Türkiye Anıları, La Nouvelle Revue, 1936)

Yıl 2003. Yer Irak:

“Amerikalı misyonerler vakit kaybetmiyor. Irak kapılarında kamp kurmuş, Irak halkının Saddam Hüseyin’den kurtulur kurtulmaz ‘maddi’ ve ‘manevi’ yardımına koşmak için sabırsızlanıyorlar. ABD’nin savaşa arka çıkan ender kiliselerinden 16 milyon müminli Vaftizci Sözleşme Güney kilisesi ve ünlü İncil mihmandarı Billy Graham’ın oğlu Franklin Graham tarafından yönetilen insani yardım örgütü Samaritan’s Purse ekipleri halen Ürdün sınırında, Irak’a girmek üzere gün sayıyorlar. Savaş nedeniyle adını gizleyip ‘Brother John’ diye anılan bir papaz, Teksas Dallas’tan gelen Vaftizci Sözleşme kilisesi adına 250 bin dolar getirdiklerini ve amaçlarının Ürdün’e sığınacak Iraklılara yardım ettikten sonra özgürleştirilen Irak topraklarına yerleşmek ve Protestan kiliselerine yeni müminler kazandırmak olduğunu açıkladı.

Samaritan’s Purse insani yardım kurumu da bölgeye ilkyardımda uzmanlaşmış bir ekip göndermeye hazırlanıyor, ancak nihai amaçlarının bölge insanlarına İncil’in kutsal sözünü iletmek ve Irak halkı arasında Hıristiyanlığı yaymak olduğunu gizlemiyor, fakat bu işi gürültüsüz patırsız yapacaklarını vurguluyorlar. Aynı Samaritan’s Purse’ün başkanı Franklin Graham,
İslamiyet düşmanlığıyla tanınan bir din propagandacısı.

ABD’deki İslami-Amerikan Dostluk Konseyi sözcüsü İbrahim Hoopser, bu tür girişimlerin İslamiyet’e karşı bir Haçlı Seferi endişelerini doğruladığını açıkladı. Misyonerlerin Irak çıkarması, ABD’deki ılımlı Protestan çevrelerinde de rahatsızlık yaratıyor…” ( Ordu Kamyonlarında Vaftizci Misyonerler, Le Monde gazetesi, 5.04.2003)

İşte size yüzyıl arayla bir tanıklık, bir haber, sevgili okurlar. Bu savaş ve daha öncekiler, yalnız orduların değil tanrıların da savaşı. Bakalım Irak petrolü el değiştirmekle mi yetinecek, yoksa din de mi değiştirecek?

Yorumlar kapatıldı.