İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir azınlık klasiği daha

Bildiğiniz gibi, azınlık vakıflarının yıllardır
devam edegelen mülk sorunları vardı. Vakıf mülklerinin tapuları
iptal ediliyor, vakıflar yeni mülk edinemiyorlar ve mevcutları üzerinde
tasarruf hakları bulunmuyordu. Ocak ayında yürürlüğe giren
yeni bir yasa ile, bu soruna olumlu yönde düzenleme getirildi ve bizleri
ziyadesiyle sevindirdi. Gerçekten sevinmiştik. Bu, Türkiye’de bir şeylerin
değiştiğinin göstergesiydi. Demokrasimizdeki bir eksinin artıya
dönüşmesiydi.

Ama sevincimiz kısa sürdü. Şimdi, Üsküdar’daki Surp Haç Ermeni
Lisesi Vakfı’nın okul binası da dahil, mülklerinin tapu iptali
ve hazine adına tescili isteniyor. Okul aynı isimli kilisenin yanında,
1953 yılında açılmış. Daha önce orada, kilise vakfına
bağlı bir okul varmış. 1939-40 yılında kapanmış.
Yeni lisenin, önce "Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu Vakfı"
adıyla, din adamı da yetiştirmek için kuruluşuna izin
verilmiş. Daha sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’nın
isteği üzerine tamamen laik eğitime geçmiş, "Surp Haç
Ermeni Lisesi Vakfı" adını almış.

1940’lı yılların, azınlıklara hiç de iyi şeyler
hatırlatmayan tek parti iktidarından sonra 1950’de, çok partili
demokrasiye geçildi. 1950-54 yılları ülkemizde demokrasi
esintilerinin hissedildiği yıllardı. 1953 yılında açılan
lisemiz de, bu demokrasi esintisinin, siyasi iktidarın iyi niyetinin,
devletin olumlu yaklaşımının ürünüydü.

Daha sonra, okul vakfına okul binası ve birkaç taşınmaz
mal bağışlandı. Valiliğin izin belgeleriyle, lise vakfı
adına tescilleri yapıldı. Milli Eğitim Bakanlığı
okula öğretmenler ve müdür muavinleri atadı. Dört yılda bir
yenilenen seçimlerle cemaat tarafından okul vakfı yönetimleri seçilir,
mazbataları verilir. Daha doğrusu, verilirdi. 1985’ten bu yana, seçimlere
izin verilmiyor.

Nedeni, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim
Kurumları Genel Müdürlüğü’nün 10.09.1999 tarihli yazısında
şöyle belirtiliyor:

"Azınlık Tali Komisyon kararına göre, azınlık
vakfı olarak sehven işlem gören ‘Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı’
adına tescilli okul binası da dahil bütün gayrimenkuller ile ilgili
olarak Maliye Bakanlığı’nca dava açılması
gerekmektedir. Dava sonuçlanıncaya kadar, (…) okulun (…) yargı
kararıyla kayyum sıfatıyla yönetilmesi gerekmektedir."

Ülke güvenliği açısından…

Hazine tarafından dava açıldı. Davalı ismi; "Surp
Haç Ermeni Lisesi Vakfı (Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu Vakfı)"
şeklinde yazıyor. (26.02.2003 tebliğ tarihli) Dava dilekçesinde
şunlar yazılı: "1953 yılından beri Üsküdar’da
faaliyet gösteren Surp Haç Ermeni Lisesi’nin 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu uyarınca açıldığı daha sonra
okul idarecilerinin, yetkili kurumları yanıltmak suretiyle, okulu bir
vakıf gibi göstererek Ermeni vatandaşlardan vasiyet ve bağış
yoluyla mal iktisap ettiği anlaşılmıştır."

"Ülke güvenliği açısından azınlık
faaliyetlerinin kontrolü ile görevli

İçişleri Bakanlığı Azınlık Tali
Komisyonu’nca alınan kararda; Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı adı
altında bir vakfın hukuken mümkün olmadığı, (…) bu
nedenle vakıf olarak adına tescil ettirdiği taşınmazların
tapularının iptali ile hazine adına tescilinin sağlanması
istenmektedir".

Yukarıda yazılanlara göre, Ermeni Lisesi Vakfıyla ilgili iki
iddia var. İlkine göre; "sehven" (yanlışlıkla)
izin verilmiş. Dava dilekçesindeki

görüşe göre ise; ‘yanıltma’ suretiyle izin alınmış.
Dolayısıyla, tüm gayri menkullerinin hazine adına tapuya
tescilleri isteniyor ve yönetim kurulu seçimlerine izin verilmiyor.

Okul açılırken bir eksiklik, bir yanlışlık olabilir.
Burada önemli olan, devletin olumlu yaklaşımı, iyi niyetidir.
Farklı inançta da olsa kendi vatandaşlarına eşit bakmasıdır,
Bu anlayışın devamı da, eksikliğin, yanlışlığın
giderilmesi şeklinde olmalıydı…

Ülkemizdeki, bürokratik zorlukları bir de azınlıklar için düşünün..
Sonuçta, yanlışlıkla (sehven) yapılan bazı şeylerin,
hatta eksiklerin olduğu görülmüş olabilir. Belli ki, aynı
yerde aynı ismi taşıyan kilise vakfına aitken (1940’ta)
kapanan okul, 13 yıl sonra (1953’te) yeniden açılmak istenmiş.
Devlet buna olumlu bakmış, ancak bürokratik bir yanlışlık
olmuş.

50 yıl önceki, bir yanlışlık, bugün karşımıza
çözümsüzlüğe bürünerek mi gelmeliydi? Okul binası ve mülklerine
el koyma talebinin dışında, başka bir seçenek bulunamaz mıydı?
Yanlışı düzeltmenin şekli idari (gerekiyorsa hukuki) düzeltme
olamaz mıydı?

50. yılınız kutlu olsun!

Devletimiz, azınlık politikasında biraz esnek davranıp,
50 yıl önceki yaklaşımını bugün de bizlerden
esirgemeseydi, bu konu sorun olmaktan çıkar, yanlışlık düzeltilir,
yasal çerçeveye oturtulurdu. Taşınmazlarla ilgili, daha iki ay önce
yeni ve olumlu bir düzenleme getirildi, onun kapsamı içerisine alınabilirdi.
1985 yılından bu yana, her fırsatta devletin her düzeydeki
ilgilisine bu sorun iletildi. Hep olumlu yaklaşıldı.

Ancak bir türlü çözümlenemedi. Sonuç, bugünkü üzücü noktaya geldi.
Okul idarecileri tarafından, devletin yetkili kurumlarını yanıltma
iddiasını ise, kabul edilemez buluyorum. Bunu hiçbir azınlık
yapmaz. Azınlık olmanın psikolojisi buna izin vermez.

Okul binası elinden alınmak istenen bu lise, yetim ve dar gelirli
öğrencilere yatılı hizmet veriyor. Mezunları arasında,
kültür, sanat, eğitim, sağlık, ve diğer alanlarda ülkemize
hizmet veren, kamuoyumuzca tanınan isimler var. Bu yıl okulun açılışının
50. yılı kutlama hazırlıkları yapılırken, böylesi,
kötü bir sürprizi kimse beklemiyordu.

Yukarıda okudunuz. Bu karar, "Ülke güvenliği açısından
azınlık faaliyetlerinin kontrolü ile görevli İçişleri
Bakanlığı Azınlık Tali Komisyonu"nca alınmış.
Ne diyelim. Vatan sağolsun. Şimdi söz yargının. İlk
duruşma yapıldı, mahkeme Mayıs’a ertelendi. .

Yorumlar kapatıldı.