İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

yög: `Zarar´ın bir yerinden dönmek´ ve `şeref´

RAFİİ A. HERMONN*

Toplumu aydınlatmak, bilgilendirmek, adına endişeler duymak ve bunları toplumla bölüşmekle yükümlü insanların; Türkiye’nin birkaç aydır dünyanın gözleri önünde düşmüş olduğu “açmaz”ları ve buralardan çıkışı ancak bir “çıkmaz”la göstermeleri, acı veriyor. Şu mantığın, ne denli “sağlıklı” olduğunu anlayabilmek için mübalağasız bir Lise I sınıfında okuyan, orta düzeyde başarılı bir öğrenci olmak yeterli değil midir?…

“…Evet, ABD’nin istediği haksız ve ahlaksız bir savaş, bunun haklı, hukuki insani gerekçesi yoktur. Türkiye daha ilk yani sırf liman ve havaalanları çağdaşlaştırmaya yönelik faaliyetler için ABD askerlerinin gelmesine izin veren tezkereyi Meclisimizde oylamamalı, oylasa bile kabul etmemeliydik. Ama artık “olan olduğu”na ve bu tezkere maalesef oylanıp kabul edildiğine göre geri dönüşü olmayan bir yoldayız.”

Yani Lise I sınıfı öğrencisi, Türkçemizde “Zararın neresinden dönülse k‰rdır!” diye bir deyiş olduğunu söyleyebileceğine göre aydınlatmak, bilgilendirmek, toplum adına endişeler duymak ve tüm bunları toplumla bölüşmekle yükümlü insanların, bu basit halk deyişini bile anımsamadan ya da daha vahimi öyle gözükerek, fikir üretmeleri ve yol göstermeleri, toplumumuz ve insanı açısından endişe vericidir. Ülkenin aksayan bir saydamlık-demokrasi anlayışıyla yönetilmesi, dolayısıyla vekillere bile gizli mutabakatın gösterilmemesi sonucu, ilk tezkere yanlışlıkla kabul edilmiş. İkinci bir tezkere; milletvekillerin bu kez “uyanık” kalmaları sayesinde, az farkla da olsa, nihayetinde tek başına iktidarda bulunan partinin 100 kişiye yakın bir milletvekili grubunun da katılımıyla, şu veya bu nedenlerle, reddediliyor.

“Yapılan bir oylama sonucu, resmen reddedilen bir önerinin; sonuçtan memnun kalınmayarak, bir daha yani istenilen ‘kabul’ sonucu çıkana kadar, oylamaya konulması” gibi bir mızıkçılığın, ilkelliğin, zorbalığın, acınası bir durumun, ABD baskısıyla, Türkiye parlamentosunda uygulanmasının savunmasını yapabilmek, üstelik bunu bir “aydın” olarak ve hatta “ülkenin ‰li menfaatleri mucibince” milliyetçilik duygularıyla yapmaya cüret göstermek ve en acısı bu tip (aslında) milliyet düşmanlığı olan fikirlere toplum olarak, kafa sallamak mide bulandırmakta. Kötü yönetilme sonucu; üretmeden, borç alarak, “para karşılığı adam öldürme”ye t‰lip olunarak, “resmi veya gayri resmi yollardan türlü kaçakçılık işlerinde bulunarak” ekonomi iflas ettikten sonra kurtuluşu komşunun cesetlerinde görmek ve bunu aydın olarak önermek, dahası “ne yapalım, yanlış olduğunu biliyoruz ama bir kez girdik bu yola” gibi “erdemli” açıklamalarla, kitlelere anlatmak, o sık sık ağıza alınan “ahl‰k”ımız hakkında da, ciddi soruların sorulmasını gündeme getirmektedir. Tıpkı “6. Filo” İstanbul günleri gibi hatta ondan da öte günümüzde Güneydoğu’da, ABD askerinin uçkur sancılarını giderebilmesi amacıyla, ikinci tezkereyle, Türk hayat kadınlarımızın “en iyi koşullarda hizmetlerini” verebilmeleri için genelevler açarak, olanları da badana boyalayarak, ulusça kollarımızı sıvamamız, bırakın müslümanlığı milliyetçiliğe, yurtseverliğe, şerefe, namus anlayışına, ne kadar yaraşıyor acaba?

Sormazlar mı o zaman “Her toplum, sahip olmak istediği kavramlar için kadeh kaldırır, Fransızlar sürekli sağlık sorunlarına sahip olduklarından “sante” yani “sağlığa!”, İtalyanlar sürekli patırtı-gürültülerle kavga dövüşte olduklarından “saluto” yani “sel‰mete!”, Ermeniler ise sürekli yaşam kavgası verdiklerinden “genats” yani “sağ kalmaya!” diye kadeh kaldırırlar, Türklere gelince “şerefe!” diye kadeh kaldırmaları acep nedendir?” “Türklere karşı edilen gelmiş geçmiş, belki gelecek en ‰di, önyargılı ve terbiyesiz, sözlerden biridir bu!” demeye hazır, hatta bu tepkiyi her zaman vermiş insanlara sormazlar mı “savunduğunuz ülke yöneticileri değil mi, har vurup harman savurduğu ve tükettiği sermaye açığını, komşusunun cesetleri pahasına kapatan, katille işbirliği yapan ve bunların hizmetine genelevler sunan?” diye…

“Türkiye birinci tezkereyi de kabul etmemeliydi, ancak oldu bir kere, dolayısıyla bu aslolan ikinci tezkereyi de kabul etmemiz gerek!” diyebilen ve yarın, Türkiye’yi ve toplumunu İran, Suriye, Çeçenistan, Azerbeycan v.s. halklarına karşı da, işlenecek insanlık suçlarına ortak etmeyi önerecek “aydın”larımızın çevrelerine saçtıkları, voltajı düşük ışıklar kör etmesin gözlerimizi!

*Gazeteci-Araştırmacı/Paris

Yorumlar kapatıldı.