İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ICTJ raporu

TARC tarafından ICTJ (International Center for Transitional Justice)´ye hazırlatılan “Soykırım Sözleşmesi´nin XX. yüzyılın başında vuku bulan olaylara uygulanabilirliği´´ konulu raporun Türkçe tercümesini, orijinalini ve Gündüz Aktan´ın sözkonusu raporla ilgili Radikal gazetesinde çıkan yorumunu aktarıyoruz.

Gündüz Aktan’ın 15/2/2003 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanan ve sitemizde de bulabileceğiniz Yarı Hukuki başlıklı köşe yazısı için tıklayınız.

Raporun orijinalini görüntülemek için tıklayınız.

Raporun Türkçe tercümesi ise aşağıda verilmiştir.

SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİ VE CEZALANDIRILMASI İLE İLGİLİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KONVANSİYONUNUN YİRMİNCİ YÜZYILIN BAŞINDA MEYDANA GELEN OLAYLARA UYGULANABİLİRLİĞİ

GEÇİŞ HUKUKU ULUSLARARASI MERKEZİ (ICTJ) İÇİN HAZIRLANAN HUKUKİ ANALİZ

Bu memorandum taslağı Türk Ermeni Uzlaşma Komisyonu (“TARC”)’ın 12 Temmuz 2002 tarihinde gerçekleştirdiği Memorandum of Understanding (“MoU”) ile 10 Eylül 2002 tarihinde TARC üyeleri tarafından yapılan sunuma dayanarak Geçiş Hukuku Uluslararası Merkezi (“ICTJ”)’ye yapılan talep üzerine bağımsız avukatlar tarafından, soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması ile ilgili Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Yirminci Yüzyıl başlarında meydana gelen olaylara uygulanabilirliğini değerlendirebilmek amacı ile tarafsız ve bağımsız bir analiz yapabilmek amacı ile hazırlanmıştır.

Bu memorandum yasal bir analizdir ancak gerçeklere veya tarihe dayalı bir analiz değildir. Bu memorandumda bulunan sonuçlara ulaşırken vardığımız sonuçların herhangi bir gerçeğe dayalı varsayıma dayanıp dayanmadığını belirtmeye çaba gösterdik. Konu ile ilgili gerçekler hakkında çeşitli raporları gözden geçirmiş olmamıza rağmen gerçeğe dayalı bağımsız herhangi bir inceleme yapmadık.

Ayrıca bu memorandumun sadece Soykırım Konvansiyonunun Olaylara uygulanabilirliğini araştırdığını da vurgulamak isteriz. Herhangi bir uluslararası yasaya veya herhangi bir milletin yasalarına göre Olaylara uygulanabilirliği veya ilgili birimlerin veya kurumların hakları veya sorumlulukları ile ilgili herhangi bir iddia taşımamaktadır.

I. SOYKIRIM KONVANSİYONU

A. Uluslararası Soykırım Suçu

Konvansiyonun I.Maddesi soykırımı imzalayanların engelleyeceği ve cezalandıracağı bir suç olarak bildirmektedir. Konvansiyonun II Maddesi şu şekildedir:

Soykırım bir milleti, etnik grubu, ırkı veya dini grubu kısmen veya tamamen yok etme amacı ile gerçekleştirilen aşağıdaki eylemlerden herhangi biridir:

(a) Grup üyelerinin öldürülmesi;

(b) Grup üyelerine ciddi fiziksel veya zihinsel zararlar verilmesine neden olmak;

(c) Kısmen veya tamamen fiziksel olarak yok olmasını sağlamak amacı ile grubun yaşam şartlarını kasten zorlaştırmak

(d) Grup içinde doğumları önlemeye yönelik önlemlerin alınması;

(e) Zorla grubun çocuklarının bir başka gruba transfer edilmesi.

Bu madde Rwanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Tüzüklerine ve Uluslararası Suç Mahkemesinin yeni Tüzüğüne aynen eklenmiştir.

Madde III soykırım ve komploda suç ortaklığının, soykırıma yeltenmek ve doğrudan veya genel teşviklerin de soykırımın kendisi gibi suç teşkil ettiğini açıklamaktadır.

B. Soykırımın Cezalandırılması

Konvansiyonun IV Maddesi “soykırım suçunu işleyen kişilerin anayasaya uygun şekilde sorumlu yöneticiler, kamu görevlileri veya şahıslar olmalarına bakılmaksızın cezalandırılacaklarını…” ifade etmektedir. V, VI ve VII Maddeler soykırımın önlenmesi ve cezalandırılmasına yönelik yerel önlemlerin alınması ile ilgili olarak Konvansiyona taraf olan ülkelere çeşitli sorumluluklar yüklemektedir. VIII ve IX Maddeler Konvansiyona taraf olan Devletlere soykırımı önleme ve bastırma konusunda Birleşmiş Milletlere başvurma ve Konvansiyonun “yorumlanmasına, uygulanmasında veya gereklerinin yerine getirilmesinde” karşılaşılan anlaşmazlıkları Uluslararası Adalet Mahkemesine (ICJ) havale etmelerine imkan veren mekanizmalar sağlamaktadır.

Konvansiyonun geri kalan dokuz maddesi temelde prosedürlerle ilgilidir.

II. YASAL SONUÇLARIN YÜRÜTMEYE İLİŞKİN SONUÇLARI

Uluslararası hukuk genel olarak anlaşmada farklı bir niyet bulunmadığı veya farklı bir durum kabul edilmediği sürece anlaşmaların geriye dönük bir şekilde uygulanmalarını engellemektedir. Soykırım Konvansiyonu geriye dönük uygulamaları zorunlu kılan herhangi bir hüküm içermemektedir. Aksine, Konvansiyonun metni olası yükümlülükleri sadece taraf olan Devletlere empoze etmeyi amaçlamakta idi. Bu nedenle, Konvansiyona göre hiçbir birey veya devlete karşı Olaylardan kaynaklanan herhangi bir yasal, mali veya bölgesel talepte bulunulamaz.

Ancak bu suçun uluslararası adı olarak Konvansiyonda kullanılan şekli ile soykırım ibaresi Konvansiyon yürürlüğe girmeden önce yaşanmış olan pek çok ve farklı olaylar için kullanılabilir. Tarihi bir gerçek olarak soykırımla ilgili referanslar Konvansiyonun metninde ve onunla ilgili hazırlık belgelerinde bulunmaktadır.

(Tüzüğünde Konvansiyonun soykırım tanımını benimseyen) Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından da geliştirilen şekilde soykırım suçunun dört unsuru vardır: (i) suçu işleyen bir veya daha fazla insan öldürmüştür; (ii) bu kişi veya kişiler belirli bir milli, etnik grup, ırk veya dini gruba aitti, (iii) suçu işleyen bu şekilde grubu kısmen veya tamamen yok etmek amacında idi, ve (iv) eylem grubu hedef alan belli bir şekil çerçevesinde veya yok olma ile sonuçlanabilecek bir şekilde gerçekleşmişti.

Olaylarla ilgili çok sayıda rapor ve pek çok gerçekle ilgili önemli fikir ayrılıkları vardır. Bu fikir ayrılıklarına rağmen gözden geçirdiğimiz pek çok Olayın ortak noktası olan temel gerçekler yukarıda belirtilen üç unsurun mevcut olduğunu göstermektedir: (1) bir veya daha fazla kişi öldürülmüştü; (2) bu kişiler belirli bir milli, etnik grup, ırk veya dini gruba aitti; ve (3) eylem grubu hedef alan belli bir şekil çerçevesinde veya yok olma ile sonuçlanabilecek bir şekilde gerçekleşti. Kolektif olarak bakıldığında Olayların bir soykırım suçunu oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi ile ilgili olarak tek anlaşmazlık alanı Olayların bu şekilde bir milli, etnik grubu, ırkı veya dini grubu yok etmek amacı ile yapılıp yapılmadığı idi. Bu yasal memorandumun amacının gerçeklere dayanan belirli anlaşmazlıkları kesin bir şekilde sonuçlandırmak olmamasına rağmen Olaylarla ilgili çeşitli raporlardan çıkabilecek en akla uygun sonucun Olayları gerçekleştirenlerin en azından bir bölümünün eylemlerinin sonucunun Doğu Anadolu’da bulunan Ermenilerin tamamen veya kısmen yok olması olduğunu bildikleri ve bu amaca yönelik faaliyet gösterdikleri, ve, bu nedenle, gerekli soykırım niyetine sahip oldukları yönündedir. Yukarıda tanımlanan diğer üç unsurun kesin olarak var olması nedeni ile kolektif olarak değerlendirildiğinde, Olayların soykırım suçunun Konvansiyonda tanımlanan şekildeki unsurlarının tümünü içerdiği, ve tüm hukuk akademisyenleri ile tarihçiler, siyasetçiler, gazeteciler ve diğer kişilerin bu şekilde tanımlamalarının haklı olduğu söylenebilir.

YASAL ANALİZ

III: SOYKIRIM KONVANSİYONU HÜKÜMLERİ GEREĞİ 12 OCAK 1951 TARİHİNDEN ÖNCE OLAN OLAYLAR İÇİN UYGULANMAMAKTADIR.

A. Uluslararası yasa genel olarak anlaşmaların geriye dönük olarak uygulanmasına olanak vermemektedir.

Anlaşmalar Hukuku ile ilgili Viyana Konvansiyonun 28. Maddesinde şu ifadeye yer verilmektedir:

Anlaşmanın kendisinde farklı bir amaç olmadığı sürece veya aksi belirtilmediği sürece anlaşmanın hükümleri, anlaşma yürürlüğe girmeden önce olan bir eylem veya gerçek veya anlaşma yürürlüğe girmeden önce ortadan kalkan bir durum nedeni ile hiçbir tarafı bağlamamaktadır.

Anlaşmalar Hukuku ile ilgili Viyana Konvansiyonu 27 Ocak 1980’den önce yürürlüğe girmedi. Ancak, konvansiyonun “uluslararası hukukta hem düzenlemeyi hem de ilerleyen gelişmeyi ön görmesine rağmen” benimsendiğinde “Viyana Konvansiyonunun hükümlerinin çoğu geleneksel uluslararası hukuku yansıtmakta idi.” Uluslararası Ceza Mahkemesi Madde 62 (olayların esaslarının temelden değişmesi ile bir anlaşmanın sona erdirilmesi) ve Madde 60 (somut bir ihlal nedeni ile bir anlaşmanın sona erdirilmesi) de dahil olmak üzere Anlaşmalar Hukuku ile ilgili Viyana konvansiyonunun bazı hükümlerinin geleneksel konumuna dikkat çekmiştir.

Amerika Birleşik Devletlerinin Anlaşmalar Hukuku ile ilgili Viyana Konvansiyonunu imzalamış ancak onaylamamış olmasına rağmen Amerikan mahkemeleri konvansiyonun yorumlayıcı hükümlerini geleneksel uluslararası hukuku (ve bu nedenle Amerikan Hukukunu) yansıtır şekilde uygulamışlardır ve Amerikan hükümetinin yetkilileri de aynı anlama gelen beyanatlar vermişlerdir.

Anlaşmalar Hukuku ile ilgili Viyana Konvansiyonunun benimsenmesinden önce Uluslararası Adalet Mahkemesinin davalar yasası Madde 28’in mevcut uluslararası yasayı düzenlediği görüşünü destekleme eğilimindedirler. Ambatielos davasında Mahkeme aşağıdakileri gözlemlemiştir:

(Yunan Hükümetinin) teorisinin kabul edilmesi 1926 tarihli Anlaşmanın 29. Maddesine geriye dönük etki vermek anlamına gelecekti, oysa Anlaşmanın 32. Maddesi Anlaşmanın tüm hükümleri anlamına gelen Anlaşmanın onaylanmasından hemen sonra yürürlüğüne gireceğini ifade etmekteydi. Geriye dönük yorumlamayı gerekli kılan herhangi bir özel hüküm veya herhangi bir özel amaç olması halinde böyle bir sonucun yanlış olduğu kanıtlanabilirdi. Mevcut davada bu tür bir madde veya amaç yoktur. Bu nedenle hükümlerinden herhangi birinin daha önce yürüklükte olduğunun varsayılması imkansızdır.

Ambatielos davasında mahkeme üyeleri bir anlaşmaya taraf olan Devletlerin, Uluslararası Adalet Daimi Mahkemesinin daha önceden desteklediği gibi bir anlaşmanın geriye dönük uygulanmasına imkan verebileceğini kabul etmiştir. Bu nedenle Anlaşmalar Hukuku ile ilgili Viyana Konvansiyonuna göre yapılan analiz neticesinde Soykırım Konvansiyonunun yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen olaylara uygulanmasına izin verip vermeyeceği “Anlaşmanın kendisinde farklı bir amaç olup olmadığı veya aksi bir hüküm bulunup bulunmadığına” göre belirlenecektir.

B. Konvansiyonun ne metni ne de hazırlık belgelerinin hükümlerini geriye dönük olarak uygulamaya yönelik bir niyet ortaya koymaktadır.

Madde 13’e uygun olarak Konvansiyon, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine sunulmasını takip eden doksanıncı günün ardından 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bunu takip eden onaylamalar ve ekler de sunumu yapan devletler için sunumu takip eden doksanıncı günün ardından yürürlüğe girmiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere farklı bir maksat ortaya çıkmadığı sürece anlaşmanın belirli bir tarihte yürürlüğe girdiği şeklinde bir hüküm olduğu zaman “Anlaşmanın tüm hükümleri” aynı tarihte yürürlüğe giriyor şeklinde algılanmalıdır.

Taraf Devletlere yükümlülükler yükleyen hükümlerin metni genel olarak Taraf Devletlerin gelecekte eylemde bulunmaları için bir yükümlülük getirmektedir. Örneğin, Taraf Devletler soykırım suçunu önlemeyi ve cezalandırmayı “taahhüt etmektedirler”, Konvansiyonun hükümlerine geçerlilik kazandırmak için gerekli yasaları uygulama için “yasa çıkarmayı taahhüt etmektedirler”. Ve soykırım ile suçlanan kişilerin yetkili yerel veya uluslararası mahkemeler eli ile “yargılanacağını” kabul etmektedirler.

Konvansiyonun hazırlık belgeleri, ilgili görüşmeleri yürütenlerin temsil etmekte oldukları Devletler adına geçmişe dönük değil geleceğe yönelik yükümlülükleri “gelecekteki suçların önlenmesi” de dahil kabul etmekte olduklarını desteklemektedir. Delegelerden biri Konvansiyonun amacını “insanların”, gerçekleştirilen korkunç eylemleri tekrar etmeye özenen herkesi cezalandırmak istemesi şeklinde nitelendirmektedir.

C. Sonuç

Soykırım Konvansiyonu yirminci yüzyılın başlarında gerçekleşen veya 12 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelen herhangi bir olay ile ilgili olarak herhangi bir bireysel veya devletle ilgili suç sorumluluğu yüklememektedir.

IV SOYKIRIM KONVANSİYONUNUN 12 OCAK 1951 TARİHİNDEN ÖNCE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ HERHANGİ BİR DEVLETE VEYA BİREYE YÜKÜMLÜLÜK YÜKLEMEMESİNE RAĞMEN “SOYKIRIM” İBARESİ KONVANSİYONDA TANIMLANAN ŞEKLİ İLE BU OLAYLARI AÇIKLAMAK İÇİN KULLANILABİLİR.

A. Bu memorandumun kapsamı

Soykırım Konvansiyonunun Olaylara “uygulanabilirliği” hakkında görüş bildirmemiz istendi. Soykırımla ilgili eylemlerle ilgili sorumluluk konusunda Konvansiyonun ne derece mevcut uluslararası yasayı düzenlediği bu memorandumun kapsamı dışındadır ancak Uluslararası Adalet Mahkemesi en azından kabulden sonra ‘Konvansiyonun altında yatan ilkelerin herhangi bir konvansiyonel yükümlülük olmasa dahi medeni milletler üzerinde bağlayıcı olduğu’ görüşündedir. Benzer şekilde, bu memorandum, bizden istenenleri aşıyor olması nedeni ile, 1915 ile ilgili Olaylar gerçekleştiğinde bir uluslararası suç teşkil ettiğini ve geleneksel uluslararası hukuk ilkelerine göre devlete ve bireylere yönelik sorumluluk yüklediği şeklindeki iddialara hitap etmemektedir.

Konvansiyonun Olaylara “uygulanabilirliğinin” gözden geçirilmesi ile ilgili talep için Konvansiyonda tanımlanan şekilde “soykırım” ibaresinin (a) genel olarak, yirminci yüzyılın başlarında gerçekleşen olayları anlatmak için ve (b) Olayları tanımlamak için kullanılıp kullanılamayacağı belirli bir analizi gerektirmektedir.

B. “soykırım” ibaresinin yirminci yüzyılın başlarında meydana gelen olaylara terminolojik olarak uygulanabilirliği

Konvansiyonun metninden, ilgili belgelerden ve hazırlık belgelerinden anlaşıldığı üzere soykırım ibaresi Konvansiyonun benimsenmesinden önce meydana gelen olaylara da uygulanabilir.

Soykırım Konvansiyonunun taslağını hazırlayanlar “soykırım” ibaresini bu Konvansiyonun benimsenmesinden önce meydana gelen olaylardan söz etmek için kullandılar. Rafael Lemkin’in “soykırım” ibaresini ilk kez 1943 yılında kullanmış olmasına rağmen, Konvansiyon metni ve diğer yazılar onun ve Konvansiyon taslağını hazırlayan diğer kişilerin soykırım ibaresini Konvansiyonun benimsenmesinden önce gerçekleştirilen eylemleri açıklamak için kullandığı sonucuna varmaktadır. Konvansiyona taraf olan Devletler Konvansiyonun giriş bölümünde “soykırımın tarihin her döneminde insanlık için büyük kayıplara neden olduğunu” onaylamaktadırlar.

Hazırlık belgeleri tarihi bir gerçek olarak soykırıma çeşitli atıflarda bulunmaktadırlar. Kübalı delege “tarihin sayısız soykırım örneği içerdiğini” ifade etti, soykırım ile faşizm-nazizm arasındaki doğrudan ilişki hakkında yorum yapan Mısırlı delege ise “daha uzak geçmişte” çok sayıda örneği görülebilen soykırım olaylarından” bahsetmiştir. Nuremberg Mahkemesinde başsavcılık görevini üstelenen İngiliz delegesi soykırımı “yüzyıllar boyunca tarihte pek çok örneği bulunan ve uluslararası hukukta tanınan bir suç” olarak tanımlamıştır. Arjantinli delege soykırımdan “var olduğu hep bilinen ancak yeni tanımlanan bir suç” şeklinde bahsetmektedir.

Aynı şekilde, daha önceden oybirliği ile kabul edilmiş bulunan ve Konvansiyon taslağının hazırlanması için yetki veren Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 96(I) sayılı kararı “çeşitli ırkların, dini veya diğer grupların kısmen veya tamamen yok edildiği” “pek çok soykırım olayına” atıfta bulunmaktadır.

Nihai metni görüşen Komitenin soykırım kavramını Nazilerin eylem ve motivasyonlarına bağlayan metni gözden geçirdiği ve Holocaustun insanlık tarihindeki ilk ve tek soykırım örneği olmadığı gerekçesi ile ret ettiği hazırlık belgelerinden da anlaşılmaktadır.

C. “Soykırım” ibaresinin Olaylara uygulanabilirliği

1. Soykırım Suçunun unsurları

Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğunun Ermeni vatandaşlarına karşı katliam, sürgün ve diğer suçların işlenmiş olduğuna ilişkin ciddi bir anlaşmazlık olmamasına karşın bundan etkilenen insanların sayısı, suçu işleyenlerin kimliği ve niyetleri de dahil olmak üzere bazı gerçeklerle ilgili anlaşmazlık mevcuttur.

Yasal bir mesele olarak bir insanı soykırım ile suçlamak için belli bazı temel unsurların olması gereklidir. Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurulması ile bağlantılı olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi Hazırlık Komisyonu söz konusu olayların ICC Tüzüğünde (yukarıda da belirtildiği gibi Soykırım Konvansiyonu metni ile birebir aynıdır) tanımlanan şekilde bir soykırımı oluşturduğunu ispat eden dört temel unsurla ilgili bir sıralama hazırlamıştır. “Öldürme yolu ile soykırım” suçunun dört unsuru aşağıdaki gibidir:

(i) suçu işleyen bir veya daha fazla kişiyi öldürdü (veya ölümüne sebep oldu).

(ii) Bu kişi veya kişiler belirli bir milli, etnik gruba, ırka veya dini gruba mensuptu;

(iii) Suçu işleyen bu şekilde grubu kısmen veya tamamen yok etmek amacında idi, ve

(iv) eylem grubu hedef alan belli bir şekil çerçevesinde veya yok olma ile sonuçlanabilecek bir şekilde gerçekleşmişti

Bu unsurların, bu memorandumun amacını çok fazla aşmakta olan, soykırım suçunu işledikleri ileri sürülen kişilerin suçluluğunu veya masumiyetini değerlendirmek amacı ile geliştirilmiş olduklarını ifade etmekte yarar var. Konvansiyonun kolektif olarak Olaylara uygulanabilip uygulanamayacağını değerlendirmemiz istendi. Bu nedenle memorandum bu amaç için analitik araç olarak yukarıda özetlenen unsurları kullanarak Olayların Konvansiyonda tanımlanan şekilde bir soykırımı oluşturup oluşturmadığını incelemeye devam edecektir.

2. Konvansiyonun anlamı içerisinde soykırım olarak Olaylar

Güncel gazete raporları, Osmanlı ve yabancı görevlilerinin ve hayatta kalan Ermenilerin yaşam öyküleri, yargı kararları ile ilgili raporlar, hükümet arşivlerinde bulunan yazışmalar ve diğer belgeler ile Arnold Toynbee ile başlayan seçkin tarihçilerin çalışmaları gibi pek çok ve çeşitli rapor mevcuttur. Bu memorandumda gerçeklerle ilgili gözden geçirdiğimiz bu çeşitli raporlarda ortak olan temel gerçeğe göre Olaylara kolektif olarak baktığımızda Olaylar sırasında bu memorandumda Bölüm II.C.1’de tanımlanan dört unsurdan en az üç tanesinin meydana geldiğini görüyoruz. İlk olarak bir veya daha fazla kişi öldürülmüştür. İkinci olarak, bu kişiler belli bir milli, etnik gruba, ırka veya dini gruba mensuptu. Son olarak da eylem grubu hedef alan belli bir şekil çerçevesinde veya yok olma ile sonuçlanabilecek bir şekilde gerçekleşmişti.

Gözden geçirdiğimiz raporlarda Olaylarla ilgili suçları işleyenlerin niyet veya sebepleri ile ilgili bazı anlaşmazlıklar olsa dahi bu raporların büyük çoğunluğu Olayla meydana gelirken amacın belli bir derecede Osmanlı İmparatorluğunun doğu illerinde yaşayan Ermeni topluluklarının yok olmasını amaçladığı sonucuna götürmekteydi ve çoğu da bunun üst düzey hükümet görevlilerinin kesin amacı olduğunu iddia etmekteydi.

Türkiye Hükümeti herhangi bir Osmanlı görevlisinin Osmanlı Ermenilerinin yok olmasını amaçladığına ilişkin hiçbir doğrudan kanıt bulunmadığını savunmaktadır. Osmanlı görevlilerinin Olaylara katıldığından sıkça bahsedilmesi ile ilgili olarak yasal bir mesele olarak soykırım bulgusunun devlet görevlilerinin katılıma bağlı olmadığını vurgulamak isteriz. Tam tersine, Soykırım Konvansiyonu soykırım suçunu işleyenlerin “soykırım suçunu işleyen kişilerin anayasaya uygun şekilde sorumlu yöneticiler, kamu görevlileri veya şahıslar olmalarına bakılmaksızın” cezalandırılacaklarını teyit etmektedir. Bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğunun resmi devlet politikası olup olmadığına bakılmaksızın ‘Ermeni meselesini” kati olarak halletme amacı ile gerçekleştirildiği sonucuna dayanarak olayların bir soykırım olduğunu ifade etmek yasal olarak uygundur.

Bu memorandum çok önemli bir mesele olan soykırım amacı ile ilgili çeşitli yasal düşünceleri ortaya koymaktadır.

3. Soykırım amacı

Genel olarak bakıldığında, Soykırım Konvansiyonunun “niyet”ten söz etmesi onu uluslararası yasaya göre diğer suçlardan ayırmaktadır. ICTR ve ICTY Tüzükleri insanlığa karı işlenmiş suçları bazı sivil topluluklara karşı “işlenmiş olan yaygın ve sistematik saldırı” şeklinde tanımlamaktadır. Olayda yer alan kişinin bilinçli bir şekilde (öldürme veya ciddi zarar verme gibi) yasak olan eylemi yapmış olmasının gerekliliğine rağmen suçu işleyenlerin saldırıların yaygın ve sistematik özellikleri ile ilgili niyetleri hakkında net ve belirgin bir referans söz konusu değildir.

Buna karşın soykırım söz konusu olduğunda en azından suçu işleyenin hareketlerinin ayrım gözeten yapısının farkında olması gerekmektedir. Yaygın ve sistematik bir saldırı kapsamında işlenen cinayetler, insanlığa karşı işlenmiş bir suçu oluştururken, suçu işleyenin kısmen veya tamamen belli bir etnik, milli grubu, ırkı veya dini grubu bu şekilde öldürmeye veya yok etmeye yönelik kanıtların olmaması halinde soykırımın yasal tanımına uymamaktadır. Ancak, zorunlu olan niyetin kapsamı ve seviyesi uluslararası hukukla ilgili karmaşık ve gelişen meseleler içermektedir.

Hazırlık belgelerinde soykırım suçunu işlemek için gerekli olan niyetin seviyesi ve kapsamı ile ilgili tartışmalar bulunmaktadır. Korunan grupların belirlenmesinden sonra “bu şekilde” ifadesinin benimsenmesi hem nedenin dahil edilmesini destekleyen delegeleri hem de bunun amaca ulaşmayı zorlaştırıcı nitelikte olduğunu düşünenleri tatmin etmeye yönelik bir uzlaşmayı temsil etmekte idi. Bu bağlamda “bu şekilde” ifadesi hem genel hem de daha sıkı bir nedene dayalı yorumlama için şüphe uyandırmaktadır. Siam delegesinin ifade ettiği gibi “ “bu şekilde” ifadesinin iki olası yorumu vardı, şöyle ki, “madem ki grup milli, bir ırka mensup, dini veya siyasi gruptur” veya “grubun milli, belli bir ırka mensup, dini veya siyasi bir grup olması nedeni ile”

ICTR ve ICTY hakimlerinden çeşitli kereler soykırım amacını göz önüne almaları istenmiştir. Bugüne kadar alınan kararlar soykırım kanaatinin belirli bir niyet olması gerektiğini ortaya koymuştur. Varılan yargılar bu amaçtan bahsederken özel amaç, soykırım amacı veya kasıtlı amaç ifadelerini kullanmaktadırlar. Yerel hukukta bu ifadelerin birbirinden oldukça farklı anlamları vardır ve bu kararlarda niyetle ilgili tartışmalarda her zaman için bir iç tutarlılık gözlenmemektedir. Ayrıca, kararlar

Suçu işleyenin bilinçli bir şekilde grubun yok olmasını istiyor olmalı mı yoksa eylemlerinin neticesinde bu yok etme kavramının meydana geleceğini bilmesinin mi yeterli olduğu konusunda esasen sessiz kalmışlardır. Ayrıca, bu konu ile ilgili gerçeklere yönelik anlaşmazlıkların ışığında amaçla ilgili uygun yasal standart tartışmasının doğal olarak gerçeğe özel olduğun da ifade etmek isteriz, Olayların Konvansiyonda tanımlanan şekilde bir soykırım oluşturup oluşturmadığının belirlenmesinde uygulanacak bir fikir ifade etmemekteyiz.

D. Sonuç.

Soykırım amacının temel meselesinin doğruluğu tartışılmaktadır ve bu yasal memorandum bazı özel gerçeklere dayalı anlaşmazlıkları kati olarak çözüme ulaştırmayı amaçlamamaktadır. Bununla birlikte yukarıda bahsedilen Olaylarla ilgili bahsedilen çeşitli raporlardan çıkarılabilecek olan sonuç Ermeniler adına müdahale eden çok sayıdaki “hakçı Türklerin” çabalarına rağmen Olaylarla ilgili suçları işleyenlerin en azından bir bölümünün bu hareketlerinin sonucunun doğu Anadolu’daki Ermenilerin yok olması olacağını bildikleri, ve bu şekilde, bu amaca ulaşmak işin kasıtlı olarak hareket ettikleri, ve bu nedenle gerekli olan soykırım amacının var olduğu yönündedir. Böylece, kolektif olarak bakıldığında Olayların Konvansiyonda tanımlanan şekilde tüm soykırım unsurlarını içerdiği söylenebilir ve hukuk akademisyenlerinin, tarihçilerin, siyasetçilerin, gazetecilerin ve diğer kişilerin bunları bu şekilde tanımlamakta haklı oldukları söylenebilir.

Yorumlar kapatıldı.