Türkiye’de Azınlıklara yönelik ayrımcı uygulamaları yazmıştım. ABD’den Cemal A. gönderdiği iletide beni eleştiriyor. Eleştirilerimde haksız olduğumu, Ermenistan’ı da bu şekilde eleştirip eleştirmediğimi soruyor. “Siz Türkiye’de rahat yaşıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz?”diye yazıyor ve “Türkiye’yi beğenmiyorsanız Ermenistan’a veya beğendiğiniz başka bir yere neden gitmiyorsunuz?” diye devam ediyor. Ve hızını 1915’le noktalıyor. Benzer bir eleştiriyi Avustralya’dan (isimsiz) bir okur da göndermişti.
Evet, okurumuzun dediği gibi, biz Türkiye’de rahat yaşıyoruz. Türk komşularımızla da, dostlarımızla da, sokaktaki insanlarla da, bir sorunumuz yok. Zaten bundan da şikayetçi olmadık. Aynı dili konuşuyor aynı kültürü soluyoruz, aynı şeye gülüp, aynı şeye üzülüyoruz, ülkeyi yönetenleri seçmek için aynı sandığa gidiyoruz. Türkiye’nin iyi yönetilmesi, uygar dünyada yerini alması, ekonomisinin düzelmesi, demokratik, laik, bir hukuk devleti olması için oyumuzu veriyoruz.
İşte, eleştirilerimizin kaynağı burada başlıyor. Oy verirken beklediklerimizden öte bir şey istediğimiz yok. Kimi konularda biz azınlıklara uygun görülenleri eşitlik ilkesiyle örtüştüremediğimiz oluyor, bunu da eleştiriyoruz. Demokrasimizin eksilerinin artıya dönüşmesini istemek, dahası, ekonomide, eğitimde, sağlıkta, daha nice konularda ülke standartlarının yükselmesini istemek ve bu konularda katkı sağlamaya çalışmak, vatandaş olmanın gereği değil midir?
Türkiye, dünya ülkeleri refah sıralamasında 85. sıradaymış. Ben bu haberi okuyup, hemen geçemedim. Bu ülkedeki birçok kimseden daha fazla üzüldüğümü söyleyebilirim. Evet, bu durum beni üzüyor. “Daha üst sıralarda olmalıydık” diye düşünüyorum. Bunların nedenlerinden bir kısmını kendi açımdan görebiliyorum, düzelmesi için eleştiriyorum.
Hep söylerim. Biz Türkiye’yi vatan belleyen Ermenileriz, ama gerekiyorsa ben Ermenistan’ı da neden eleştirmeyeyim? Yalnız bir şeyi itiraf etmeliyim; eleştirilerimle ilgili konularda Ermenistan’ın da eksileri olabilir, ancak ne Ermenistan’a gittim ne de Ermenistan’ı bu denli tanıyorum.
Okurumuz,“Türkiye’yi beğenmiyorsanız, neden Ermenistan’a veya beğendiğiniz başka bir yere gitmiyorsunuz?”diye yazmış. Yaşadığı ülkede beklentilerine yanıt bulamayan kimseler, isterlerse, bunları buldukları ülkelere gidebilirler. Bunun ayıplanacak tarafı yok, bu bir tercihtir, hatta bazı ülkelerin de sunduğu haktır. Aynen okurların yaptıkları gibi, aynen dünyamızda milyonlarca insanın yaptığı gibi, kimi zaman da riskleri göze alma pahasına, dileyen dilediği ülkeye gidebilir. . Atalar ne demiş? “İnsan doğduğu yerde değil, doyduğu yerde”. Ben okura, “Türki cumhuriyetlerine ya da İslam ülkelerine neden gitmediniz?”diye sormuyorum, yaşadıkları ülkeleri neden seçtiklerini biliyorum.
Neden gitmiyor muşuz??? Bu, hiç de yabancısı olmadığımız “Ya sev ya terk et”dışlamasının, bir başka versiyonu… Biz Türkiye Ermenileri, bu ülkenin yaşayan unsurlarındanız ve geleceğimizi bu ülkede görüyoruz. Günümüzü ve yarınlarımızı, dünya refah sıralamasında ilk üçe, beşe giren ülkelerde aramadık. Arıyor olsaydık, bu ülkeden gitmek için, çok daha fazla ve geçerli nedenlerimiz vardı.
Bir kimsenin, ülkesinde kalıp, ülke refahının yükselmesine katkı sağlamak yerine, gidip kendisini ailesini kurtarmak işin kolayı. İşine geldiğinde, menfaatini ön plana alıp, vatanını önce sen terk edeceksin, sonra, işine geldiğinde de, bizleri eleştirip, bu ülkeden neden gitmediğimizi soracaksın. İşte bu olmadı. Bu mantık, gidiş nedeninizi haklı kılamaz.
İnsanoğlu, köklerinin bulunduğu vatanını, geride bıraktıklarını sever de, özler de. Ama bunun dozunu artırıp, uzaktan gazel okuyarak, vatanını ve milletini çok seven “yurtsever/milliyetçi takılmak” doğrusu bu gibilerine hiç yakışmıyor. Hele bu gibilerin bizlere söyleyecekleri hiç bir sözleri olamaz.
Tabii ki, ülkemizdeki insanların hepsi “milliyetçi takılan” dostlar gibi düşünmüyor. Onlar bize hudut kapılarını gösterirken, bu ülkede onlar gibi düşünmeyenlerin de çok olduğunu biliyoruz.
Hyetert okuru bir dost, Nalan P.’nin ziyaretçi defterine yazdıklarını birlikte okuyalım. “Lütfen hiç bir yere gitmeyin, yurt dışına giden her Ermeni için buna zorlayan nedenleri, toplumun bakış açısında gördüğüm için kişisel olarak üzüntü duyuyorum.” Diye yazıyor ve devam ediyor.
“Hep övünülen, “kültürel mozaiği” mermere dönüştürmeye çalışanlara rağmen Türkiye’de olduğunuz için sağ olun….”
Siz de sağ olun değerli dost. Sizler gibilerine ülkemizin de, dünyamızın da, (hele bu günlerde) çok ihtiyacı var. Bizler de, bize neden gitmediğimizi soran, okur gibi düşünüyor olsaydık ABD gibi, Avustralya, Kanada, Fransa gibi dünya refah sıralamasında en üstte olan ülkelere giderdik. Hiç kuşku olmasın oralarda da, buradaki gibi eski vatandaşlığımızla dostluğumuza, halel getirmezdik.
Kolay değil, insanın yerinden yurdundan ayrılması, kolay değil yaban ellerde yeni bir hayat kurmak… Anadolu Ermenileri bunu çok iyi bilirler. Bu nedenle, bize yazan okurlarımızı çok iyi anlıyoruz, bunun için kızamıyoruz.
Dostlarımız, 1915’e de, bildiğimiz görüşler, husumet içeren ifadelerle değinmeden edememişler.. Bir şey yazmak istemiyorum. Kendilerinin de tanıdığını iyi bildiğim, Türk dostu, J.McCarthy’nin “Müslümanlar ve Azınlıklar” isimli kitabından, bir iki cümleyi yeterli buluyorum.“ Bir zamanlar Osmanlı Ermenistan’ı kapsamında olan birçok ilde, artık kendilerine Ermeni diyen pek az insan bulunabiliyordu…. Yazılı tarihin başlamasından bile önce doğu Anadolu’da yaşamakta bulunan bir halk düpe düz ortadan kaybolmuştu.” Diye yazıyor. Başka bir şey yazmama gerek var mı?
Dünyanın dört bir yanından barış çağrılarının yükseldiği bir dönemde, böyle bir yazıyı pek isteyerek yazdığımı söyleyemem. Düşünce yapılarını geçtiğimiz yüzyılın ideolojileriyle besleyenlerin, çocuklarına iyi bir dünya bırakmayacaklarını bilmelerini isterdim. Çocuklarımızın, bizlerin dünyasını paylaşmayacaklarına inanıyorum.
Yorumlar kapatıldı.