İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

radikal: Gecikmiş bir tanışma…

İstanbullu usta Ermeni şair Zahrad gençlik yıllarında ve günümüzde.


PAKİZE BARIŞTA

yapracığı gören balık
Zahrad, Türkçesi: Ohannes Şaşkal, Belge Yayınları, Aralık 2002.

“Dört koyundular/İlkini kestiler önce/İkincisini haklarlarken tam/Kaçmayı denedi üçüncüsü/On metre gitti gitmedi/Enselediler/Ben o üçüncüsünün etinden yedim/Yaşam tadı vardı”

Bu mısralar Ermeni şair Zahrad’a ait.

Ne kadar yalın ve sarsıcı değil mi? Hatta can yakıcı… Sade ve derin… Hayattan ölüme, ölümden hayata doğru şoke edici bir retrospektif… Bir yandan da insanın ruhunu okşayan ince bir duyarlılık…

Geçenlerde bir gün kapı çalındı ve bir kitap paketiyle birlikte ansızın bu şiir girdi içeri ve ben böylece Zahrad’ı tanıdım. Nasıl bu kadar geç kalmışım… Şimdi bundan utanç duyuyorum.

Dünyada kabul görmüş usta bir şair Zahrad. Ama ne yazık ki biz, kendi ülkesinin vatandaşları onu pek tanımıyoruz. Ermeni kültürüne ve edebiyatına kendimizi kapalı tuttuğumuz için kaçırdığımız birçok zenginlikten biri Zahrad. Oysa İstanbul Ermeni edebiyatı hayli zengin ve güçlü bir edebiyat.

Dilin gündelik özellikleriyle yazıyor Zahrad, hayatı ayrıntılarda bütünleştiriyor. Hayatın ince çatlaklarından sızan kaçak “yaşam tadı”nın peşinde o. Şiirlerinde hep hissediliyor bu. Aşkı, mutluluğu veya hayatı anlamlandıran küçük sevinçleri de anlatsa, acıyı, kederi ve hüznü de anlatsa, peşinde olduğu “yaşam tadı”nı hep usul usul duyuruyor insana.

Hasat üzümü gibi olgun bir tadı var şiirinin… Kökleri, binlerce yıllık Anadolu duyarlılığına dayalı bir şiir. Bir okumaya başlayın, anlarsınız… Zahrad’ı okumaz, içersiniz adeta. “Ve çiçekler arasındaki erik ağacı/Güneşe ve yağmura dikmiş gözünü/Güneş ki olduracak meyvasını/Yağmur ki besleyecek meyvasını/ Meyva ki sürdürecek erik ağacını/Ağaçlar ki çiçekler arasında/O ben’im işte/ Ve meyva ki güneş kokar/Usulcana erir ağzında/ Ve bir an emip de çekirdeğini/Ya yere atarsın ya da denize/O çekirdek ki mutlu/O ben’im işte”

Demir Özlü, 1996 yılında Yeni Yüzyıl’da yazdığı bir yazıda: “Ermeni şair Zahrad, olgunluk çağında büyük bir şair, büyük bir usta. Şiirlerinin metafizik boyutu da hemen göze çarpıyor. Sözcük ekonomisi var bu şiirlerde. Derin, duyarlı. Duyarlılık batıcı değil. Bu çevirilerden de Ermeni dilinin şiir dili olarak çok zengin olduğu anlaşılıyor. Bu dile ve kültüre kendimizi kapatmanın ne büyük zenginlikleri elimizden aldığı kolayca anlaşılıyor” diyor.

Zahrad, kendi dilinde yazan İstanbullu bir şair. Ve bir şiirinde anlatıyor özgeçmişini: “Nişantaşı’nda/Hacı Levon’un evinde/1924’ın 10 Mayıs’ında/Bir Cumartesi günü dünyaya geldim -gündüzdü/Kuşkusuz sezdim/Beni nasıl bir hayatın/beklediğini/Reddettim yaşamayı -nefes almadım/Oradaydı büyük teyzem Verkinia/Bir sıcak bir soğuk suya / soktu beni / -(Sıcak soğuk nedir doğar doğmaz bildim)- /İki üç yıl sonra babam öldü veremden.”

Kimilerine göre, Çehov’la kıyaslanabilecek ölçekte görkemli bir anlatım zenginliği taşıyor Zahrad’ın şiirleri, özellikle de “Gecebekçisi”:

“Geceyapılı zayıfbekçi ile zayıfyapılı gecebekçisi rastlarlar birbirlerine/Biri kurar babayadigarı zaman göstericisini -diğeri zamanyadigarı babagöstericisini/Sonra ikisi birden bakarlar gökyüzüne/Biri görür gözkamaştıran ayışığını -diğeri aykamaştıran gözışığını”.

Kimilerine göre, hesapsızlara, sınırsızlığa, gökkuşağının binbir rengine sevdalı olan Zahrad’ın gerçeküstücü şairler arasında rakibi yok, kimilerine göre de, çağdaş Ermeni şiirinin kişiliğini kazanmasında çok büyük rolü olmuş Zahrad’ın. Vahe Oşagan, onun getirdiği sağlam değerlerin, özgünlüğün, özgürlüğün, toplumsal vicdan ve insanlığın, bütün bir kuşağın duyarlığına derinlemesine nüfuz ettiğini söylüyor.

Ben Zahrad’ı çok geç keşfettim. Onun şiirleri beni derinden etkiledi ve dikkatimi Ermeni edebiyatına çevirmemi sağladı, bunun için ona ayrıca müteşekkirim.

Şiir kitapları hakkında pek yazmam ben, bu konuda yeterli ve yetkili bulmam kendimi. Bir de şiir üstüne konuşmak ve uzun uzun yazmak tuhaf gelir bana. İnsan bir şiiri ya sever ya da sevmez çünkü. Ve severse hep tekrarlar onu, tekrarladıkça da o şiirin açılımlarıyla, hiç bitmeyen, birbirinden zengin iç yolculuklara çıkar, ama okuyanın çok özel serüvenidir o. Bir bakıma aşk gibidir şiir, onu yaşarken, dışına çıkıp fikir yürütmek pek mümkün görünmez bana. Sevdiğim şiirler, benim sessiz şarkılarım olur, yeri geldiğinde imdadıma yetişen. Ama insan bir şiiri sevmezse şayet, o zaman da üzerinde durulacak bir şey yoktur benim için.. Ben, iyi bir okur olmaya çalışırım sadece.

Bu yüzden şiir üzerine yazmaktan çekinirim.

Ben Zahrad’ın şiirlerini çok sevdim. Bu İstanbullu usta Ermeni şairi, tanımanızı istedim. Hem de öyle benim gibi zaman kaybetmeden.

Zahrad’ın, Türkçe’de yayınlanmış birçok kitabı var. En sonuncusu:

“yapracığı gören balık”. Şiirleri Ohannes Şaşkal çevirmiş, Zahrad’ın şiirinin ruhunu koruyarak ve olağanüstü yaratıcı bir Türkçe’yle. Kitapta Can Yücel’in de iki çevirisi var.

Kökleri, binlerce yıllık Anadolu uygarlıklarına yaslanan ve bence yeni bir duyarlılık, yeni bir düşünme biçimi, yeni bir anlatım, kısaca yeni ve sarsıcı bir şiirle tanışmak istiyorsanız “yapracığı gören balık”ı okumalısınız, duygu aleminizi renklendirmek için.

“Bütün renkleri/Bütün ışıkları/Bütün aşkları/çıkartırsan hayatından/İşte kala kala/siyah kalır sana/Al tepe tepe kullan”

Yorumlar kapatıldı.