Yahya KOÇOĞLU
Ankara’da yaşayan Yahudiler daha şanslılardı…
İstanbul Azapkapı’da 1927 yılında doğdum. O zaman orası bir Yahudi mahallesiydi. 10 yaşındayken babamın işi nedeniyle Ankara’ya taşındık. Taşındığımız sene Türk Eğitim Derneği’nin okulu koleje döndürülünce
oraya kaydoldum. Başladığım okulda bir tek ben Yahudiydim. Altı sene sonra kız kardeşim geldi, ikinci Yahudi oldu.
Ama Ankara’ya giderken annem benim adımı Bedia, kız kardeşimin adını da Emel olarak değiştirdi. Orta sonda müdire hanım çağırdı ve “Nüfus kâğıdında Bedia adı yok, karışıklıklar oluyor” dedi. Ben de tekrar Beki oldum. Bazı arkadaşlarım bu olaya şaşırdılar ve yadırgayanlar da oldu.
Okulda tek Yahudi olduğunuzu söylediniz. Bunun yaşamınıza yansıması nasıl oldu?
Her zaman iyi bir talebeyseniz saygı görürsünüz. Ben sınıfın iyi talebelerinden biriydim. Ama çok başarılı olmama rağmen hiç iftihara geçemedim. Sonradan bakanlık yapan biriyle evlenen bir arkadaşım bana, “Ben senin hakkını yedim. Beni iftihara geçirdiler ama aslında bunu sen hak etmiştin, senin hakkındı” derdi.
Sen önce Türkçe öğren
O zaman 2. Dünya Savaşı yılları, Cumhuriyet gazetesi bile Alman taraftarıydı. Yahudi aleyhtarı karikatürler, fıkralar basında yer alırdı. Yine de benim başımdan anlatılmaya değer hiçbir kötü olay geçmedi. Bir kez askerlik dersi hocası takılmadı değil. Derste piyadenin yaka rengini sordu. ‘Nefti’ demek lazım, ben ‘koyu yeşil’ demişim. Herkese, askerliği bir ders olarak görmediği için dokuz-on veren bu hoca, bana “Sen önce git Türkçe öğren” dedi.
Babam dindar desem değil, ama gelenekçiydi. Örneğin yarın akşam ‘hamursuz’ (Pesah Bayramı. Yahudilerin sürgüne gönderildikleri Mısır’dan çıkışlarını kutladıkları bayram. Bu bayramda geleneksel olarak çok ince, az pişmiş ve mayalanmamış ekmek yenir) var. Hep beraber hamursuz yemek için toplanırdık. Bayramlarımızı yapardık tabii. Bayramlarda Yahudi mahallesine, sinagoga giderdik. Evimiz baştan sona temizlenir, bizler temiz giyinirdik. Ben Yahudi doğmuşum. Benim milletim dünyanın eziyetine katlanmış, dinine sadık olmuş. Madem bu kadar korudular, ben de korurum. Ama kalkıp da ‘Benim dinim üstündür’ demem hiçbir zaman. Bir gelenek olarak sürdürürüm.
Varlık Vergisi’ni nasıl yaşadınız Ankara’da?
Uygulamada Ankara’yla İstanbul arasında fark vardı. Çünkü Ankara’da Vali Nevzat Tandoğan vardı. Bir vekil kadar forslu bir adamdı. Babamın ortağı da Ankara’nın sayılı zenginlerindendi. Varlık Vergisi’nde babama ve ortağına 60 bin lira koymuşlardı. Bu para verilebilecek bir rakam değildi açıkçası. O 60 bin lira vergi, 6 bin liraya düşürüldü. Bu rakama inince tabii verildi. Ankara’da diğer Yahudilere gelince… Bazı ailelerin döşeklerinden başka bir şeyi kalmadı, ama Vali Tandoğan’ın ağırlığıyla hiç kimsenin evi satılmadı diye biliyorum. Mesela maaşlı çalışan bütün Rumlara 500 lira vergi konulmuştu.
Ben Cumhuriyet çocuğuyum
Hasta yatağında görüştüğümüz bu kişi, Edirne’de 1923 yılında doğmuş. Kendisini ‘Cumhuriyet çocuğu’ olarak tanımlıyor. Trakya olaylarının hemen ardından İstanbul’da yaşamaya başlamış. Cemaatte görev yaptığı için adının gizli kalmasını istedi.
1923 yılında doğdum. Cumhuriyet çocuğuyum. Trakya olaylarını orada yaşadık. Daha sonra İstanbul’a taşındık. 1.5 senesi Yahudi okulunda olmak üzere Edirne ve İstanbul’da resmi ve özel okullarda okudum. Muhaceretin ne şekilde yaşandığını ve ne feci bir şey olduğunu yaşayarak gördüm. Trakya olayları sırasında bütün evleri, eşyaları bedavaya denebilecek bir fiyata aldılar. Çünkü evlerini, eşyalarını satanlar can korkusu yaşıyordu. Mesela 25 liraya bir ev satın almak mümkündü. Zaten bu olaylardan sonra orada hayat durdu.
Olaylar Kırklareli’nde başladı. Ertesi gün Edirne’ye sirayet etti. Edirne eşkıya doluydu. Evlere girdiler. Kadınlara dokundular. Ama bunları yazmayın, bunlar memleket aleyhinedir. Düşman, bunların anlatılmasını bekliyor. (Trakya olaylarıyla ilgili olarak anlattıklarının çok daha ağırları, daha önce yazıldığı için görüştüğüm kişinin ‘yazmayın’ istemine uymadım. Y.K.)
Atatürk’e ‘imdat’ telgrafı
Babam cemaat başkanıydı. Atatürk’e telgraf çekti. Olaylar şıp diye durdu. Atatürk de soruşturma için Şükrü Kaya’yı (dönemin Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekreteri ve Dahiliye -İçişleri- Bakanı) Edirne’ye gönderdi. Trakya’da ticaret, ziraat hep Yahudilerin elindeydi. Hepsini öldüreceklerdi. Tutuklanan insanların üzerlerinden çıkan bıçaklar bunu gösteriyor. Şükrü Kaya bizlere yönelik bir konuşma yaptı.
Ama önceden hazırlanmış bir konuşma metniydi bu. Yani, bunların olacağı biliniyordu. Olayların daha da büyümesini Edirne Emniyet Müdürü Ekrem Bey önledi. Büyük bir katliama mâni oldu. İnsanlar, “1915’te Ermenilerin başına gelenler bizim de başımıza gelecek” diye korkuyordu. Bizim evi, cemaatin başkanının evi diye gösteriyorlardı. Emniyet Müdürü Ekrem Bey, temaslarda bulundu ve önledi katliamı.
Olaylardan sonra Edirne ekonomisi bitmişti. Hâlâ da öyledir. Nasıl ki 6-7 Eylül’den sonra Türkiye kalkınamadı. ’20 Kura Askerlik’ vakasından sonra güvensizlik başladı. Bu hadiseler toplumda güvensizlik doğurdu. Halk Partisi’nin rolü büyüktür.
Atatürk’ün Türkleştirme politikalarından haberi yok muydu?
Vardı bazı şeylerden tabii… Atatürk bazı şeylerden haberdardı. Dişçisi Sami Ginzburg Yahudi’ydi. Etrafında çok sayıda Yahudi vardı. Babamlar, Atatürk’ün bizim evimize gelip kâğıt oynadığını anlatırlardı.
‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyası bir eritme politikasıydı. Okullarda bu çok yoğun uygulandı. Ben bu nedenle çok iyi Türkçe öğrendim. Atatürk, memurların işlerinden çıkarılmasından habersiz olabilir mi? Ama Atatürk’ün Yahudi düşmanı olmadığına inanıyorum. Bunu etrafındaki adamlara bakarak söylüyorum. Atatürk, Almanya’dan bilim adamlarının gelmesine müsaade etti ve getirtti. Onlar İstanbul Üniversitesi’ni üniversite haline getirdiler. Darül Fünun’du daha önce, üniversite oldu.
Struma’ya yardım götürdük
İkinci Dünya Savaşı yıllarında neler yaptınız?
Ben 2. Dünya Savaşı sırasında muhacirlerle uğraştım. Bulgaristan’dan, Romanya’dan, Polonya’dan gelen Yahudilere yardım ettim. Yardımlarımız ayrı bir teşekkülle değildi. Hahambaşılık muhacirlik komisyonu içindeydim. Türkiye, kolaylıkla kabul ediyordu. Hasta olanları Or Ahayim’e (Balat’taki Musevi Hastanesi. Adının anlamı, ‘Yaşam Işığı’dır) götürdük. Gemilerle gelenleri karaya çıkarıyor ve otellere, fakirhanelere, hastaneye yerleştiriyorduk. Onu da Almanlar ba-tırmaya çalıştılar. Bir grup Silivri’de karaya çıkmış. Hahambaşılığa haber vermişlerdi. Bir motorla Silivri’ye gittik. Ölenleri gömdük. Hastaları buraya getirdik. Karadeniz’den gelmişler ve Silivri’de karaya çıkmışlardı.
O zamanlar Karadeniz’de Alman gemileri bekliyordu. Geçen gemileri onlar vuruyordu. Ama Struma’yı Rus kaptanın birinin seyir defterinde yazılan yazıya göre Ruslar vurmuş. Struma burada kaldığı süre içinde kumanya götürdük. Kızılay’dan Kızılhaç’tan yardım götürürdük.
Varlık Vergisi’ne ilişkin ne söyleyeceksiniz?
Varlık Vergisi Yahudileri çok kötü yaptı. Bu memlekete halen Yahudi sermayesinin gelmeyişi bu nedenledir. 120 bin Yahudi vardı, 20 bin kişi kaldı. Bu nedenle gittiler.
‘Türkleştirme’ operasyonu amacına ulaştı
1934 Trakya olayları, Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesinden sonra ortaya çıkan antisemit hareketlerin Türkiye’deki ilk tezahürüdür. Uzun süren kışkırtıcı yazılardan sonra 3 Temmuz 1934 günü, Edirne, Çanakkale, Uzunköprü, Kırklareli, Babaeski gibi yerleşim yerlerindeki Yahudi mahallelerinde yağmaya girişildi. Yahudi evleri talan edilirken kadınlara tecavüz edildi. Yahudilerin mağazaları yağmalandı. Bu olaylar üzerine Trakya’da yaşayan yaklaşık 15 bin Yahudinin 13 bini apar topar İstanbul’a kaçtı.
Olayların aynı zamanda birden fazla yerleşim yerinde başlaması örgütlülüğünü gösterirken, kaçanların İstanbul’a ulaşmasının ardından
İstanbul gazeteleri konuyu ele aldı ve hükümet duruma müdahale etti. Ancak olaylarda bir jandarma ölmüş, bir Yahudi yaralanmış, onlarca kadına tecavüz edilmişti.
Trakya’nın stratejik önemi nedeniyle ‘güvenilmeyen’ Yahudi nüfusu tasfiye etmek amacını güden bu hareketin ardında yatan ikinci neden ise ticareti elinde tutan Yahudi tüccarları tasfiye etmekti. Olayların ardından, Trakya’daki Yahudi nüfusu kısa sürede göç etti ve Türkleştirme amacına ulaştı. Trakya kökenli Yahudilerden küçük bir bölümü, o dönemde İngiliz manda yönetimi altında bulunan Filistin’e göç etti. Ayrıca baskılara gösterilen tepkinin doğal bir sonucu olarak, Yahudi gençleri arasında Siyonizm güçlendi.
Trakya olaylarının yatışmasının ardından basın bu olayları çıkaranları ve kışkırtanları kınadı. Ancak basının ortak tavrı, saldırıları kınarken Yahudilerin Türkleşmediklerini de hatırlatmak şeklinde oldu.
* * * * * * * * * *
Yarın: Dört yıl boyunca tüfeksiz askerlik yaptım
Yorumlar kapatıldı.