İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

R.H.Araks: Ermeni sorununu bizzat Ermenistan ve Türkiye’nin ‘sulandırması’ kimlerin işine yarar?

Raffi A.
Hermonn
Gazeteci-Araştırmacı
Paris

Anımsayacaksınız,
sonu “tatlı”ya bağlanılan Avrupa Ordusu
(AO)
– Türkiye sürtüşmesi, “tatsız” bir
durum teşkil ediyordu.

Türkiye; öngörülen Avrupa Ordusu’nu,
NATO üyesi olarak, ilerde “veto”
edebileceğini ilân ediyordu.

Nedeni; onaylamayacağı, ama katılma durumunda
kalacağı, bölgesindeki olası, operasyonların önünü
kesmekti. Bu; Türkiye’nin “mızıkçılık
edip,batı’nın hesaplarını bozma”
şeklinde
yorumlanarak, en çok Fransa’yı rahatsız etti.

Çünkü … öngörülen Avrupa Ordusu’nu, silah ve
teçhizatlarla besleyecek 1 numaralı kaynak,
Fransa’nın ta kendisiydi.

Dolayısıyla, Fransa’nın milyarlar kazanma
hesapları tehlikeye girebilirdi.

Tabii bu arada; Fransa’dan 6 milyar dolarlık
askeri alımın
iptal edilmesi, Cumhurbaşkanı
Jacques Chirac’ın meslekdaşı Süleyman
Demirel’e yazdığı mektubun,
Hürriyet’te birinci sayfadan verilmesi ve
tüm bu gelişmelerin, Fransa’nın ( Hükümetleri
düşürten ve Bakanları istifa ettirten ) hicivci ve
‘sürekli muhalif’ siyasal etkin gazetesi :
‘Canard enchainé’de yayınlanması, o
sıralarda Lizbon’da bulunan Cumhurbaşkanı
Chirac’ın Elysée Sarayı’nı çileden çıkarıyor ve
… bu durum “tuz – biber” oluyordu !

İşte … ‘tatsız’ başlayan öykü, Fransa
cephesinde ‘biberli’ye dönüşünce, sıra Türkiye’ye
‘tuzlu’ bir yanıt vermeye gelmişti :

Bu ‘tuzlu’ yanıt da, yıllarca, Fransa
Dış İşleri’nın el altında ‘kara gün için’
sıkı sıkı sakladığı ‘Ermeni Soykırımı kartı’nda
saklıydı!

Türkiye’nin kulağı; yaptırımdan uzak,
ama ne de olsa… kamuoyunu rahatsız edecek:
Ermeni Soykırımı Yasası’yla çekilecekti ve
çekildi de…

Olan oldu … 18 Ocak 2001′de Fransa
Parlamentosu, bir … “pink-ponk” maçını
andıran, milletvekilleri ve senatörler arasında,
aylarca süren gel – git’lerden sonra, bir yasa
ile: “Fransa, 1915 Ermeni Soykırımı’nı, alenen
tanır”
cümleciği ile, bu acıklı ve hazin olayı
tanımış oldu!

Türkiye; elçisini “danışmak amacıyla”
geri çağırdı, ilişkiler “nane – limon”
halini aldı. Ancak, bu durum uzun sürmeyecekti …

Türkiye-AB ilişkilerinde, verilen sözlerin geç
yerine getirilmesi, “şark kurnazlıklarıyla”
değişikliklerin içinin boşaltılması, ekonomik dar
boğaz, Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için
önerilen zamanın geriye saymaya başlaması, AB
devletleri ve ABD’nin de bastırmasıyla,Türkiye,
başta sayın İsmail Cem olmak üzere, Dış İşleri’nin
çabalarıyla “orta yol”u bularak, AO ile
olan ilişkilerini nihayet “tatlı”ya
bağlayabildi.

Özet olarak, yine Türkiye karar
mekanizmalarında ‘oy kullanabilen’
konumunda olmayacak, ama bölgede
gerçekleşebilecek olası bir askeri operasyonda,
tamamen “kuzu kuzu” kararlara uyan bir
durumda da olmayacaktı.

İşte; ‘tatsız’ başlayan ve taa …
“tatlı’ya bağlanmak”la (bitmeyen)
virgül’lenen, bir uluslararası ilişkiler öyküsü ve
devamı … ‘

Türkiye’nin “tuzlu” kalmış olan Ermeni
sorununa gelince…

Türkiye’nin, “tuzlu” hanesinde, önemli
bir yer tutan Ermeni sorunu ise, yine “kuru
kuru”
unutulmaya bırakılamazdı.

Dolayısıyla Türkiye artık, eskisi gibi “önce
bu sorunu bitirelim, sonra diğer sorunlara
bakarız”
tarzında, sorunlarına yaklaşamazdı.

Çünkü ‘bu sorun’un, pragmatik anlayışla
‘bitmesini bekleme’nin olanaksızlığı
anlaşılmıştı.

Bu durumda Türkiye, kendisine ‘tuzlu’ya
mal olan, Avrupa’da Soykırımı tanıyan kararlar
çıkıyor ortamını; öz iradesiyle, dış baskılara
gerek duymadan ‘ben tartışmayı öz irademle
açıyorum’
diyerek, ya cesur bir davranışla
toplumsal yaranın üzerine gidecek ve gelecekte,
kendisine (askeri, siyasal veya ekonomik
nedenlerden dolayı ) ödettirilecek yeni
‘tuzlu’ faturaların önünü kesecek ve
dolayısıyla olumluya döndürecekti ya da … Evet
ya da … çareyi sulandırmakta bulacaktı.

Türkiye ‘sulandırma’yı seçti, daha
doğrusu kendisine bu yol ‘seçtirildi’…

Türkiye’nin ‘tuzlu sorunlar’ hanesindeki
Ermeni Sorunu’nun ‘bölgenin istikrarı’
aşkına, artık (eskiden olduğu gibi ) tamamen
uyutulmamasını, diğer taraftan da … nihai çözüme
gitmeden ‘sulandırma’sına yardımcı olundu.

‘Ermeni – Türk Barıştırma Komisyonu’ (TARC),
bunun en çarpıcı örneğiydi.

Bu komisyon; altı ay içinde, tümü de
‘gizli’ olmak üzere, üç kez toplandı. Bu
toplantıların yapısı, iki tarafın
“barışması” konusunda, taşların yerlerinden
oynaması için gerekli özelliklerden yoksundu.
Gerçek anlamda bir diyaloğun gerçekleşebilmesi
için koşul olacak önkoşulları yaratması bile söz
konusu olamazdı, nitekim olmadı da… Tüm bu
olumsuzluklara karşın, bu komite, birdenbire
uluslararası arenanın dikkatlerini çekti.

Bu komisyon sayesinde, uluslararası planda
başlamış olan, peyderpey yeni parlamentoların
Ermeni Soykırmı’nı tanıma süreci, geçici olarak da
olsa, kesiliverdi.

Bu ilk başta Türkiye açısından: ‘iyi ya !
… demek ki komisyon Türkiye’nin (statükocularin)
çıkarları açısından yararlıymış’
diye
karşılanabilir, ama işte anlatmak istediğimiz asıl
sorun burda yatıyor.

Türkiye’nin hangi çıkarları?…

Başta ABD olmak üzere, Avrupa ülkeleri, eğer :
‘…şimdilik yeter, alacağımızı aldık,
kartların hepsini yakmayalım, yarın bir başka
anlaşmazlıkta, sorunu yine alevlendirir, yine
değişik parlamentolardan soykırım yasaları
çıkartmakla tehdit ederiz’
düşüncesiyle, bugün
bu süreci yavaşlattırıyor, geçici olarak
durduruyor, yönünü değiştirtiyorlarsa, yani
dediğimiz gibi, aslında var olan sorunu
‘sulandırıyorlarsa’ bunun Türkiye çıkarına
olması, pek aklın alacağı bir şey değildir ! …

Hal böyleyken; Türkiye’nin ‘milli
menfaatler’
inin baş savunuculuğuna
soyunanların, aslında ‘dış dünya’nın
çıkarlarına çalıştıklarını, görebiliriz.

Diğer yandan … Ermenistan da ; Türkiye ile
olan sorunlarını, öz iradesiyle, dış güçlere
‘gölge etmeyin başka ihsan istemez!’ci bir
tavırla, tıpkı eski Cumhurbaşkanı sayın Levon Der
Bedrosyan’ın denediği gibi, ne kadar cesaretle
çözmeye niyetlense ‘dış dünya’ için o kadar
(özde) ‘sempatik’ olmayacaktı. Çünkü dış dünyanın
elinden, sıkıştığında kullanacağı bir kozu ya da
oyun kartını, almış olacaktı. Dolayısıyla Der
Bedrosyan ve Türkiye ile sorunları diyalogla
halletmeye çalışan uslubu, dış güçler için
arzulanacak bir şey değildi, mutlaka onun
değişmesi gerekiyordu.

Yine Ermenistan’da veya Ermeni Diyasporası’nda
ne kadar … geleneksel katı, üstüne üstlük
‘yurtseverlik’ adına, kemikleşmiş
politikaları ve davranışları savunan çevreler
varsa, bunların da, o kadar kendi uluslarının
çıkarlarından çok ‘dış dünya’nın
çıkarlarına, tıpkı Türk ( ırkçılığa
vardırdıkları milliyetçi olanlardan söz ediyoruz
tabii ) meslekdaşları gibi çalıştıklarını yine
görebiliriz.

Ermenistan’dan da, son zamanlarda estirilen
‘sulandırma’ rüzgârları bu doğrultuda …

Bir ülkenin ‘Soykırım Müzesi’ gibi bir
yapının müdürlüğünü yapan bir zat’ın, sabahtan
akşama dek … kendi var olma nedeni olan
soykırımdan söz etmesi doğaldır.

Son zamanlarda, buranın Müdürü, Dr. Lavrenti
Parseğyan’
a, devlet üst kademelerinden
‘soykırım hakkında konuşma yasağı!’ gibi
bir engel konulduğu ve görevinden alınacağı
söyleniyordu.

Bu nedenle, Frankfurt’ta St. Katerina
Kilisesi’nde, 8 Şubat’tan 1 Mart’a (2002) kadar
süren ‘Ermeni Soykırımı Fotoğraf Sergisi’ne
davet edildiği halde gelmeyeceği zannediliyordu.
Çünkü, Ermenistan’a dayatılan ‘Ermeni Sorununu
uyutma, ama sulandır!’
tavsiyesi vardı (!).
Ancak, Parseğyan’ın son anda Frankfurt’ta
gel(ebil)mesi, herkesi şaşırttıysa
da, sergiye paralel olarak düzenlenmiş olan açık
oturum ve panelde yaptığı konuşma, özellikle
‘soykırımın 100. yıldönümünde (yani
2015 yılında ) biz, Almanya’dan ve
Türkiye’den soykırımı tanımalarını bekleriz’

demesi, ABD ve batı ülkelerinin, bölge
devletlerine verdiği ‘sulandırma’
görevinden, Ermenistan Soykırım Müzesi Müdürü’nün
de kendine düşen payı, helaliyle aldığını
gösteriyordu.

Ermeniler; 2015 tarihine dek
oyalandırılacak Türkler de bu tarihe dek,
aynı demokles kılıcı altında tutulacaktı.

Bu arada; Türkiye’nin de AB’ne kesin kabul
ediliş tarihinin de, 2015 olması olasılığının da
yüksek olup, bunun tesadüf olmadığını belirtmek
gerek, tabii bu tarihte de, Türkiye’de ‘artık
1915’ten sağ kalabilmiş, pek fazla insanın
bulunmadığı bir ortamda, İttihad ve Terakki’nin
yemiş olduğu haltlar hakkında, simgesel de olsa
bir özürün mutlaka deklare edileceği
olasılığı üzerinde duruluyor.

Tıpkı…SSCB’nin yıkılışından sonra, Türkiyenin
Komünist Partisi’ni, serbest bırakması gibi. Çünkü
artık ‘korkmaya’ gerek kalmamıştı !!!

Yine Frankfurt toplantılarında … Türkiye’ye
girişi yasaklanması (!) söz konusu bile olan ve
‘Almanya’da, Ermeni soykırımı’nın bir numaralı
savunucusu’
şeklinde tanıtılan(!)Tessa
Hoffmann’
ın; son dokuz yıldır, Türk
tarafından, Zarakolu çiftiyle birlikte, dünya
çapında ‘Ermeni – Türk söyleşim Hareketi’ni
başlatan Paris‘teki ‘Ermeni Diyasporası
üstüne Araştırmalar Merkezi -EDAM-‘ (CRDA)
sorumlularına: “sizin diyalog
çalışmalarınız tüm işlerimizi (!) baltalıyor, her
türlü diyalog çalışmalarına karşıyım”
şeklinde
tepki göstermesi, kimlerin, hangi ulu amaçlar
adına, aslında kimlere hizmet ettikleri hakkında
ciddi ipuçları vermekteydi.

Almanya’nın başlarda; Soykırım’ın Türkiye’ce
tanınması için aktifken, sivil toplum ve siyasi
çevrelerde “1915’te Alman Devleti’nin de Ermeni
Soykırımı’nda rol almış olmasının’ tartışmaya
başlamasıyla, sonradan ‘biz bunu kabul edersek,
Musevi soykırımında olduğu gibi, büyük tazminatlar
ödeme durumunda mı kalacağız?’
diye , ciddi
endişeler duyması mıydı acaba bu değişikliğin
nedeni ?…

Son tahlilde şu söylenebilir mi
?…’Sonuçta…bahar havası esmektedir. Eskiden bu
konuda sivri çıkışlarıyla tanınan kişilerin, bugün
ılımlı bir tarz takınmaları kazanç değil midir?’

Benzer değerlendirmeleri, kolaycı ve yüzeysel
bulduğumuzu söylerken, şöyle bitirmek istiyoruz:

Birçok ‘sorunlar’ gibi, Ermeni Sorunu da;
Türkiye ve Ermenistan halkları bizzat, kendi öz
çabaları ve iradeleriyle köklü bir şekilde
çözmedikleri sürece, ABD ve Avrupa ülkeleri’nin
kendi çıkarları doğrultusunda sürekli, iki ülke
halklarını manipüle etmeye yarayan ‘joker
kartları’
rolünü oynamaya mahkümdur. Bu sorun
da, sözü geçen güçler ve devletler tarafından
manipülasyon unsuru oldukça, başkalarının çıkarına
göre, bir gün bahar havası eser, bir başka gün
fırtına…

Hep başkalarının ‘hava durumu’na göre, şemsiye
açmak veya kapamak, ne Ermenilerin ne de Türklerin
hayrınadır.

Yorumlar kapatıldı.