İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna’nın 15 Ocak 2003 tarihinde İstanbul’da bulunan dini reislere verdiği kahvaltıda yaptığı konuşmanın metni şöyledir:
Sayın Müftü Efendi,
Sayın Patrik Bartholomeos Hazretleri,
Sayın Patrik Mesrob II Hazretleri,
Sayın Hahambaşı Rav İsak Haleva,
Saygıdeğer ruhaniler,
Değerli misafirlerimiz,
Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyor, davetimize katılmak inceliğinde bulunduğunuz için teşekkür ediyorum.
Hatırlanacağı üzere bu toplantının ilki dört yıl önce yapılmıştı. Belediye başkanlığı görevine geldiğim ilk günlerde düzenlediğimiz bu toplantının Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana ilk defa, İstanbul’da bulunan bütün cemaat liderlerinin devlet huzurunda bir araya geldiği söylenmişti. Bundan dolayı da büyük mutluluk ve onur duyduğumu belirtmek isterim.
Aradaki zaman içinde birçok önemli hadiseler yaşandı; dünyamız ve dünya barışı sarsıntılar geçirdi. Bu arada, kayıplarımız da oldu… Ermeni Patriği Karekin Hazretleri ve Musevi cemaati Hahambaşı Rav David Asseo Hazretleri aramızdan ayrıldılar. Bu vesileyle kendilerini saygıyla anıyorum…. Anıları bizimle yaşayacak… Nur içinde yatsınlar…
Muhterem Hazirun,
Bu topraklarda yaşamış, bu topraklardan bütün dünya insanlarına ışık saçmış bir büyük insan diyor ki:
“Gel ne olursan ol, gel
İster tanrı tanımaz, ister ateşe tapar,
İster bin kez tövbeni bozmuş ol
Bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değil,
Gel ne olursan ol, gel”
Doğuda olsun, batıda olsun, geçmişte insanlığın yolunu aydınlatan bütün bilge kişiler; insan sevgisini, kardeşliği kendilerine düstur edinmişlerdir. Kalplere rikkat ve ülfetin yerleşebilmesi için sevgiye ihtiyaç olduğu gibi; barışın kökleşmesi ve yaygınlaşması için de yine sevgiye ihtiyaç vardır.
Fizik aleminde yer çekimi kanunu ne ise, insanlık aleminde de sevgi öyledir. Büyük fikir adamı Alex Carel Hz. İsa’dan örnek vererek diyor ki; “Yer çekimi kanununu keşfeden insana beşeriyet şükran duyuyor, O’nu minnetle anıyor. Ama bir sevgi kanununu keşfeden Hz. İsa’ya o derece minnet duymuyor.”
Şüphesiz sevgi bütün dinlerde vardır. Hz. Musa da, Hz. Muhammed de birer sevgi ummanıdırlar. Sevgi, şefkat her şeyden önemlidir. Bugün de dünyanın ve insanlığın sevgiye şiddetle ihtiyacı vardır.
Geçmişte olduğu gibi, bugün de insanlığın bu ihtiyacını karşılayacak olan kaynak dindir.
Dinlerin gerçek mahiyetini bilmeyenler, dinlerin özünde yer alan birlikten habersiz olanlar, dinler arasındaki farklılıkların muhtemel bir medeniyetler çatışmasına katkıda bulunacağı şeklinde olumsuz ve karamsar varsayımları savunuyorlar.
Oysa, tam aksine, medeniyetler arası diyalogun ve dünya barışının tesisi ancak ve ancak dinlerin yapıcı ve yol gösterici tutumlarıyla mümkün olabilir.
Zaten dinler, farklılıklardan çok benzerliklere ve ortaklıklara sahiptirler.
İtikat noktayı nazarından bakıldığında durum bu merkezdedir.
“Tek tanrılı dinler”, “Kitaplı dinler” veya “Semavî dinler” adını verdiğimiz inanç sistemleri, neredeyse aynı olan iman esaslarında birleşmişlerdir.
Bütün semavi dinler, yüce yaratıcının tek olduğunu ve ibadetin yalnız O’na yapılacağını ve O’ndan başkasına ibadet edilemeyeceğini bildirirler.
Semavî dinlerin bildirdiği esaslarda akıl, ilim ve gerçeklerle çelişecek bir şey bulunmaz.
Semavî dinler, şekilleri değişik bile olsa, özleri aynı olan ibadet esaslarını tesis etmişlerdir.
Semavî dinler, insanların birbirlerine karşı şefkatli ve merhametli davranmalarını; can, namus ve mal haklarına riayeti; her türlü iyilik ve yardımlaşmayı, birlik, beraberlik ve kardeşliği emretmişler; her türlü kötülük, ahlaksızlık ve hayasızlığı yasaklamışlardır.
Hülasâ, bu dinler, yalnız bir Allah’a iman ve ibadet edip, dosdoğru hareket eden insan olmayı emretmişlerdir. Semavî dinlerin asıl hedefi; insanların hem içlerini, hem de dışlarını temizleyerek onları kemale erdirmektir.
Bu nedenle bütün bu dinlerin aynı safta yer alması, yeryüzündeki çatışmaların, kavgaların ve acıların sona erdirilmesinde son derece önemlidir.
Muhterem Hâzirûn,
Her birinizin, derin bilgisi ve anlayışına seslenerek ve beni onaylamanızı bekleyerek söylüyorum: İstanbul, doğunun da batının da kesişme noktası ve bir renkler mozayiği olarak, farklı dinlerden, farklı kültürlerden, farklı diller konuşan çeşitli toplulukların yüzyıllardan beri bir arada yaşadığı bir kent.
Dünyanın hasretle ve iştiyakla beklediği o “bir arada yaşama” deneyimini büyük ölçüde başarıyla yaşamış bir kent İstanbul.
İstanbul, kendi tarihi gerçekliği içerisinde değişik dinlerin mensupları arasında sergilenen müstesna diyalog neticesinde dünyaya örnek teşkil edecek bir toplum modelinin, bir arada yaşama tecrübesinin yaşandığı bir merkez olmuştur.
Bugün için, hepimiz açısından bu tecrübeden çıkarılması gereken dersler olduğunu düşünüyorum.
Biz, İstanbul’da yerel yönetim olarak, geçmişten devraldığımız mirası da değerlendirerek yeni milenyumda dünyamıza bir barış adası ve birarada yaşama örneği sunma kararlılığındayız.
Bunun için, yönetimde çoğulcu bir anlayışı hakim kılmak; yani mozayikteki bütün renkleri göz önünde bulundurarak toplumun yönetime etkin katılımını sağlamak amacındayız.
Biz “çoğulculuk” anlayışını demokrasinin ön şartı sayıyoruz. Ayrıca, İstanbul gibi metropolitan kentlerde yerel demokrasinin kurumsallaşması, ülkenin demokratikleşmesi sürecine de ciddi bir etki yapacaktır, diye düşünüyorum. “Katılım”, bizim yerel yönetim alanında temel aldığımız en önemli ilke. Hedefimiz yerel yönetimde “sivil katılım reformu”nu gerçekleştirmek.
Bu yoldaki çalışmalarımızda, bütün İstanbullulardan ve bu arada sizlerden de destek bekliyoruz.
Bu yolda hepimizin üstüne görev düşüyor. Özellikle, toplumun manevi önderlerinin inisiyatif alacağı bir girişimin başarı şansının diğerlerine nispeten çok daha fazla olacağına inanıyorum.
Bunun için, sivil toplumun en müstesna unsurları arasında bulunan dini cemaatlerin yerel yönetimle ilişkilerinin pürüzsüz olması, hatta mümkün olabilecek en mükemmel seviyede olması gerekiyor. Çünkü sivil toplumun soluk alma yeri yerel yönetimlerdir.
Yerel demokrasinin işletildiği toplumlar, her türlü farklılığın bir çeşni olarak, bir renk zenginliği olarak algılandığı ve bu zenginliğin titizlikle korunmaya çalışıldığı toplumlardır.
İstanbul olarak, geçmişten miras olarak aldığımız “Bir arada, barış içinde yaşama” anlayışını yeni çağın gereklerine uygun biçimde ve dünyaya örnek olacak şekilde uygulamak, sözünü ettiğim yerel demokrasinin temel amaçlarından biri olmalıdır.
İstanbul’umuzdaki dini cemaatlerin yerel yönetimle ilişkileri işte bu yüzden önemli. Sizlerle bizim aramızda gerekli iletişim kanalları kurulamazsa sorunlarınızdan tam anlamıyla haberdar olunması ve bu sorunların çözüme kavuşturulması zorlaşabilir. İletişim kanallarının işlediği dönemlerde sorunlar çözülebiliyor; ama bu iletişim kanalları kapalı olursa sonuç almak zorlaşıyor. Onun için sizlerden ricam, her türlü probleminiz için yanınızda olduğumu bilin; sorunlarınızdan bizi haberdar edin. İstanbul’un belediye başkanı olarak, her türlü probleminizi kendi problemim olarak kabul edeceğimden emin olun.
Muhterem Hâzirûn,
Dünyamız ve insanlık, tarihteki en zorlu dönemeçlerden birine gelmiş bulunuyor. İnsanlığın maneviyat boyutunun hiçe sayıldığı bir ortamda ahlaki dejenerasyon, sömürü, ırkçılık, savaşlar, katliamlar… neredeyse olağan sayılır hale gelmiş durumda. Dünyamız topyekun bir karanlığın tehdidi altında.
Eğer dinlerimizin özünde barış varsa, hikmet varsa, insanlığa ışık getirme iddiası varsa, biz şimdilik sessiz kalalım, bu ışığı ilerdeki kuşaklar getirsin diyemeyiz. Her kuşak ahlaki ve manevi olarak kendi kuşağından, şartlarından ve varlığından sorumludur. Bu sorumluluğun idraki içinde olmak zorundayız.
Onun için artık çok fazla konuşan değil, konuşmayı ve düşünmeyi belli bir düzeye getirmiş insanların ortak plan ve projelerine, şu küçülen dünyamızda haksızlığa karşı, zulme karşı, cehalete karşı bir savaş verme zamanının geldiğine inanıyorum.
Dertlerimiz ortaksa, gayelerimiz ortaksa… dualarımız da ortak olsun.
Dualarımız yalnız kendimiz ve kendi ahfadımız için değil, hepimiz için olsun.
Beni dinleme zahmetine katlandığınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Yorumlar kapatıldı.