Aşağıdaki yazı Adana’da yayınlanan, Çukurova’dan Mesaj adlı aylık gazetenin Ocak 2003 sayısından alınmıştır.
Ömrünün son delerini, yoksulluğun yanısıra Alzeimer dahil birçok öldürücü hastalıkla boğuşarak Semiha Şakir Huzurevin’de geçiren sami Hazinses’in cenazesi üç gün kaldırılamadı. Kadiköy belediyesi, defin işlemlerini yaparken, aktörün Ermeni asıllı olduğu ortaya çıktı. Kadiköy Surp Takavor Kilisesi’nde yapılan dini törenden sonra, aktörün naaşı, Kadiköy Hasanpaşa’daki Ermeni mezarlığına defnedildi.
Son kez emektar sinema sanatçıları için düzenlenen bir yardım gecesinde çıktı karşımıza. İbrahim Tatlıses’in ceketini tutmaya kalkışmıştı. Yeşilçam’da yarım yüzyıla yakın sürdürdüğü “yardımcı” oyunculuğu yaşamının her alanında kendisine biçilmiş bir rol sayıyordu sanki. neyseki İbrahim Tatlıses ceketine uzanan elini öptü, yaşlı ve hasta adamın.
İçimiz kıyılmıştı zaten kıyılacağı kadar. Orhan Veli’nin “hanginiz bilir benim kadar karpuzdan fener yapmasını” iddiasındaki “garip” kahraman gibiydi.
Kendi iç dünyasını ise bestelerinde dışa vuruyordu. Örneğin, bir zamanlar çok sevilen sözleri de kendisine ait olan şu parçasında
“Derdimi kimlere desem
Başım alıp nere gitsem
Bu aşk beni öldürecek
Candan mı yardan mı geçsem….”
Sami Hazinses’in son yolculuğuna uğurlandığı gün bunları düşündük. 77 yaşında ölen emektar aktörün, Ermeni asıllı olduğunu da ölümünden sonra öğrendik.
Sanatta insanların rengi, dini gibi etnik kökeninin de elbette hiç bir önemi yoktur. Olursa da ancak toplumlar, uluslar arasında gönül köprüleri kurmak gibi insanlık görevi adına olabilir.
Nazım’ın dizelerinde geçen “Hoca Nasrettin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülen” bu toprakların halkından biriydi, Sami Hazinses.
Acaba, kendisi gibi Ermeni asıllı aktör Nubar Terziyan’ın yıllar önce yaşadığı üzücü bir olay mıydı onu etnik kimliğini açıklamaktan alıkoyan?
Türk sinemasının ” Taçsız Kral” ünvanlı aktörü Ayhan Işık’ı 1979 yılında geçirdiği ani bir rahatsızlık sonucu yitirdik. Zamansız bir ölümdü Kralınki. Kimine göre doktor yasağına rağmen Bebek’teki evinin balkonunda içki içip güneşlenirken beyin kanaması geçirip ölmüştü… Kimine göre ise, eşi Gülşen Işık’la aralarında giderek keskinleşen anlaşmazlıklar, sonunu hazırlamıştı ünlü aktörün. Gülşen Işık’ın 17. evlilik yıldönümü için yapılan bir röportajda ünlü eşinden “hazret” diye sözetmesi, mutsuz evliliğine bir diğer kanıttı.
Tüm bunların doğruluğu elbette su götürür, ama şu gerçekti. Başta Sadri Alışık olmak üzere, Ayhan Işık’ın yakın arkadaşları kralın ölümünden sonra Gülşen Işık’a hep soğuk ve mesafeli durdular.
Ayhan Işık, yanlız hayranları kitlesince değil, sinema çevrelerinde de çok sevilen bir yıldızdı. Ünlü aktör Nubar Terziyan, Işık’ın ölümünden sonra bir gazeteye ilan vermişti. Terziyan ilanında, Kıral’ı gerçek bir evlat gibi sevdiğini belirtiyor, onun ani ölümü üzerine duyduğu derin üzüntüyü dile getiriyordu. Bu ilanın mürekkebi henüz kurumamışken, Gülşen Işık’tan “Nubar Terziyan’la ailemizin hiçbir yakınlığı bulunmamaktadır.” şeklinde bir açıklama geldi. terziyan kahroldu. Sinema çevreleri de çok yadırgadılar. Birçok insan anlam veremedibu açıklamaya. Oysa çok basit bir nedeni vardı. Rahmetli Ayhan Işık’ın gerçek soyadı “Işıyan” dı. Ya hayranları, Ermeni asıllı, tonton oyuncu terziyan’ın ilanını okuyunca, “acaba Ayhan Işık’da Ermeni’miydi? Baksanıza terziyan’la aralarındaki yakınlığa. Üstelik soyadı da Işıyan’mış.” diye düşünürlerse….
Ayhan Işık, yada gerçek adıyla Ayhan Işıyan, ermeni asıllı değildi. Ama olsa ne olur, olmasa ne olur.!!!!
Ailenin yersiz kaygısı, sanatın tüm insanlığı sevgide birleştiren büyülü potasında böylesine sevimsiz bir leke bıraktı işte…..
Yorumlar kapatıldı.