BİA (İstanbul) – Yüzde 99.9’u Müslüman olan ülkemde bütün alış veriş merkezleri, büyük caddeler yeni yıl mı Noel mi olduğu pek de bilinmeyen bir kutlamaya hazırlanıyor yeniden. Çok önemli değil neyin kutlandığı, kullanılan tüm figürlerin Hıristiyan alemine ait olması da kimsecikleri rahatsız etmiyor böyle zamanlarda.
Aslında eğlenceli olmuyor da değil. Almanya’dan yılbaşı zamanı gelen arkadaşımız, her tarafta çam ağaçlarını, Noel Baba’ları görünce hayretler içinde kalmış, tüm bu allamanın pullamanın yüzde 1 bile olmayan Hıristiyanlar için olmadığını anlamamıştı. Neyse biz bunun ne ile ilgili olduğunu pek iyi biliyoruz.
Aralık ayının 24’ünü 25’e bağlayan gecesi Hıristiyan aleminin en büyük dini bayramlarından Noel. Yani İsa’nın doğumu. Batı Hıristiyanları için çok önemli bir gün. Öte yandan, Doğu Hıristiyanları bu bayramı 6 Ocak günü kutluyor. Bu takvim farkının da bir tarihsel anlaşmazlıkla ilintisi var.
Biraderimin doğumu
“Gağant” yani yılbaşı ile ilgili bir yazı yazmam istendiğinde önce çok özel anlar olmadığını düşündüm. Yılbaşı gecesi toplanan, tombala oynayıp sabahlara kadar eğlenen “ideal aile” modeline pek uymuyorduk. Ayrıca pilakili, topikli, dolmalı nostaljik “soyu tükenmiş Ermeni” edebiyatından da pek hazzetmiyordum.
Sonra çok komik ve de eşine az rastlanır bir olay hatırladım. Biraderim 29 Aralıkta doğmuştu, ve ben henüz hiç hesapta yoktum, o yıl gağant müstakbel ailem için çok hareketli geçmişti.
Noel Baba’yı beklerken
Bizim yıllarımız bacadan düşerek evimize gelip, hediyeler bırakacak Noel Baba’yı beklemekle geçsin, Noel Baba keyfe gelip bacadan bir tosuncuk bırakmıştı. Ve böylece, toparlak, nur topu gibi bir oğlumuz olmuştu.
Aralıkta doğum bekleniyor. Annem 26 yaşında çok azimli, illa “erkek çocuk” istiyor. İstiyor ki, günün birinde bir de kız çocuğu olursa, abisiyle bir yerlere gidebilsin, gezip tozabilsin. Kendi hayatından öyle pay biçiyor.
Bu hevesle büyütmüş karnını, karnından kendine masa yapmış, yemekleri de muhtemelen bizim oğlanın kafasının üstünde yemiş. Kolay mı 57 santime 5,5 kilo bir bebek, bebek demeye dili varmıyor insanın…
Sallanan bir çift bacak
Doktorlar 10 Aralık diye veriyorlar mutlu günün tarihini… Hazırlıklı olmak lazım, “İstanbul”da oturan görümcenin yanına gidiliyor birkaç gün evvelinden. Günler geçiyor, 15 Aralık, 20 Aralık gelen giden yok.
Beklemekle geçmiyor zaman, Şişli’de bir tur atayım, vitrinlere bakayım diyerekten çıkıyor evden müstakbel valide sultan. Tabii kendileri bastığı yeri göremiyor, bir yandan da vitrinleri kaçırmama sevdasında. Derken, birden küt! Telefon çukuru! Hatlarda çalışma yapmak için açmışlar yuvarlak demir kapaklı telefon şebekesinin kapağını.
Aşağıda bir teknisyen çalışıyor. Bir de ne görsün zavallı adam, kafasında sallanan bir çift bacak! Karnı sayesinde vücudu çukurun üstünde kalıyor neyse ki, düşmüyor kafasına adamın. Fakat durum son derece komik. Annem pişkin pişkin ve de şaşkın şaşkın gülüyor, bu arada olmuş 85 kilo! Üç kişi zor çıkarıyor bizim valideyi telefon çukurundan.
Ev dışı Gağant
Eh artık bunca darbeden, sarsıntıdan sonra ne oldu bu çocuğa diye meraklanıp testler, kontroller yapılıyor. Asayiş berkemal, oğlumuzun paşa keyfi henüz gelmemiş. Derken tarihler 29 Aralık gününü gösterirken, sabahın ilk saatlerinde taşınıyorlar kliniğe.
Bir anda etrafı kokinalar ve zeytinyağlı yaprak dolmaları, midye dolmaları, pilakiler, topikler, zerdeler, pelteler, aşureler sarıyor. Loğusanın sütü bol olacak ya, iyi beslenmesi lazım. Bir hengame, bir koşuşturmadır gidiyor. Görümcenin biri geliyor, biri gidiyor, akraba-ü taallukat eli boş gelmiyor…
Böylelikle annem ilk defa bir gağantı evin dışında geçiriyor, yaşadığı biricik tecrübenin mutluluğuyla giriyor bu yeni yıla. Böyle çakışmalar hayatta beş defa gelmez ya insanın başına…
Kutlama demek yemek demek
Bizde bayram demek, kutlama demek önce yemek demek. Yukarıda sayılanlar “olmazsa olmazlar”, bir de “olursa fena olmazlar” var. Sülale boyu pişirince her şeyi, yemek faslı yeni yıl gecesinden başlayıp Noel’in birkaç gün sonrasına kadar devam eder haliyle.
Bu işin konu komşuya dağıtması, misafire ikramı, “kırıntı partisi” ve “kalanlar ağlamasın” gibi, gözü doyurmanın karnı doyurmaktan daha önemli olduğunu kanıtlamaya yönelik bilumum açıklaması var tabii.
Böylelikle biraderim bugüne dek kendini hep çok şanslı hissettiği müthiş bir yemek aleminin içine açtı gözlerini. Ailenin ilk çocuğu, hem de erkek, hem de büyük ailede henüz erkek çocuk yok.
Tatlılardan ne var?
Varın siz tahmin edin sülalenin bütün kadınlarının bu çocuğa yaptığı tezahüratı. Tezahürat demek de yemek demek bizde. O yüzden oğlumuz alışıktır, “tatlılardan ne var” diye sormaya, neyse ki “tatlı olarak neler varlar” demiyor…
Noel Baba’nın 30 yıl önce bacadan attığı bu tosuncuk, bugünlerde öncelikle pişeceğinden emin olduğu yemeklerin, sonra da bu yemeklere eşlik edecek bizlerin hasretiyle dönüyor yuvaya yeniden.
Tencereler kaynıyor, Noel ağacı kuruluyor, Noel Baba ara sıra küçük küçük paketler bırakıyor altına. Kadın kısmısı azaldığından beri sülalede, alıştığı tatlardan mahrum kalmasın diye biz sıvıyoruz kolları, eh fena da olmuyor hani, gourmet olarak öyle diyor kendileri…
(*)Gağant
Ermenilerin yılbaşına verdikleri ad. Gağant, zengin bir ziyafet sofrasıyla eş anlamlıdır. Bütün aile bir araya gelir ve gece yarısına dek sofrada birlikte olunur.
İstanbullu Ermeniler, yılbaşı öncesinden alışverişe başlarlar. Zeytinyağlılar, topik, hindi ve anuşabur (aşure) yılbaşı sofrasının yiyecekleridir.
Yılbaşının sabahında, erkekler ne kadar yorgun ve uykusuz olurlarda olsunlar işyerlerini bir iki saatliğine açar ve evden getirdikleri bir narı kırarak tanelerini etrafa serperler. Narın yıl boyunca bereket getirdiğine inanılır. (TS/NM)
Grup 7 (G7) İletişim Hizmetleri 2002 takviminden.
Yorumlar kapatıldı.