Türker Alkan
Kendimize ta’n eylemenin yolları duruma göre değişiyor. ‘Eller aya giderken biz nelerle uğraşıyoruz…’ ’20. yüzyılın sonuna gelmişken bu da olur mu…’ ‘Canım, 2000’li yıllara geldik, insaf yani…’ Ve son keşfimiz: ‘Tam AB’ye gireceğimiz sırada yapılacak iş miydi yani. Bu kafayla gidersek bizi AB’ye filan almazlar!’ En etkilisi de bu sonuncusu olmalı, zira şiddetli bir tehdit de içeriyor.
‘Trabzon Valiliği, Pontus’u araştırıyorlar diye Amerikalı araştırmacılara izin vermedi’ haberini okuyunca, aklıma yukarıdaki cümleler düştü. Amerikalı doktorlar, kalp hastalığı için araştırma yapıyormuş. Trabzon’da insanlardan kan örnekleri almaya kalkınca, valilikçe yasaklanmışlar.
O kan örneklerini almalarına izin verilseydi, nasıl bizim aleyhimize kullanacaklardı? Belki Pontus Rumlarının kendine özgü bir kanı vardır, onun ne kadar yaygın olduğunu saptayıp, ‘Trabzon’da yüzde 80 Pontus kanı var, orada bağımsız bir Rum devleti kurulmalıdır’ diyeceklerdi, kim bilir?
Her ihtimale karşı duyarlı olmalıyız. Milliyetçilik kolay değil. Esen rüzgârdan hile sezmek gerekir.
Benzer bir gelişme Düzce depremi sırasında yaşanmadı mı? Depremzedelere kan vermek isteyen yabancılar geri çevrildi (kanımızın safiyetini korumalıyız). Kanser olan bir kişi için kampanya açıp kan örneklerini yurtdışına gönderenler eleştirildi: ‘Aman dikkat, kan casusları var. Kanımızı tahlil edip sırrını çözmeye çalışıyorlar’ türünden açıklamalar yapıldı. Hem de en üst merciler tarafından.
Bu parlak beyinlere göre, Atatürk, ‘Ey Türk gençliği, muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ dediğine göre, Türk
kanının bir hikmeti olmalıydı. Kanımızı ona buna verirsek, bu sırrı faş edebilirlerdi.
Evren paşanın en esip savurduğu günlerden birindeydi. Paşa gene aydınlara kızmış, veryansın ediyordu: (Mealen) “Neymiş efendim” diyordu, “Türk kanıyla başka kanlar arasında fark yokmuş! Bunlar hain efendim. Türk kanı elbette farklıdır!” Bu konuşmayı, şimdi adını anımsayamayacağım bir Güneydoğu Anadolu kentinde, binlerce kişiye yaptı. Anımsadığım kadarıyla pek alkış almadı. Ve hayatımda işittiğim en bölücü konuşmaydı.
Aslında bu kan casuslarının çözümlemeleri bazı ilginç sonuçlar da yaratmıyor değil. Örneğin sadece Akdeniz ülkelerinde görülen bir hastalık var (Akdeniz ateşi deniyordu yanlış anımsamıyorsam.) Bu hastalık, sadece Türklerde, Ermenilerde, Araplarda ve Yahudilerde görülüyor. Yani, tarihsel olarak birbirine düşman olan bu uluslar, kalıtsal olarak akraba gibi gözüküyor!
Ve iş dönüp dolaşıp başta söylediğime geliyor: AB’nin kapısını zorlayıp durduğumuz bir sırada kan vermekten korkmanın âlemi var mı ki?
Yorumlar kapatıldı.