Haraç Gazetesi yazarı Arpi Totoyan (AT) ile Patrik Mesrob II Hazretlerinin (M II) görüşmesi 27 Kasım Çarşamba akşamı Patrik Hazretleri’nin kaldığı otelde gerçekleşti.
AT: Avrupa’ya yaptığınız bu ziyaretin nedenlerini açıklayabilir misiniz? Bu ziyaret ne gibi bir gereksinimden kaynaklandı ve güttüğü amaç nedir?
M II: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin güncelliği çerçevesinde konumumuzu netleştirmek amacıyla aramızda toplantılar yaptık. Ayrıca, Türkiye’nin gayrımüslim cemaatleri arasında nüfus bakımından başlıca cemaat olarak, Rum, Musevi, Süryani ve Keldaniler gibi diğer gayrımüslimlerle de istişarede bulunduk.
AT: Neden böyle bir netleştirme gereğini duydunuz?
M II: Netleştirmeye gerek duyduk, çünkü Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin temsilcileri bu konudaki düşüncelerimizi öğrenmek için birer birer bizimle temas kuruyorlardı. Bu konuda kişisel inisiyatifle karar veremezdim. Önce Patrikliğimiz Ruhani Kurulu, ardından da sivil danışmanlarımla görüştükten sonra, cemaatimizin vakıf temsilcilerinin katılımıyla geniş bir danışma toplantısı düzenledik ve konuyu müzakere ettik. Dediğim gibi daha sonra diğer gayrımüslim cemaat temsilcileri ve önderleriyle görüştük. Bunların sonucunda azınlık cemaatleri olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasının bizim de iyiliğimiz doğrultusunda olduğu ortak sonucunda birleştiğimizi gördük. Çünkü Avrupa Birliği’yle görüşme masasına oturan Türkiye, genelde insan ve azınlık haklarına daha fazla saygı gösterecek, azınlıklarla ilgili yasaları ve mevzuatı iyileştirerek güncelleştirecekti. Biz de herkes ve her kesim gibi her şeyden önce kendi cemaatimizin çıkarları doğrultusunda hareket ederiz. Ben gerek Türkiye Ermenileri Patriği, gerekse cemaatimin ruhani ve cismani delegeleri tarafından seçilmiş temsilcisi olmam nedeniyle, Türkiye’de yaşayan Ermenilerin haklarını ve menfaatlerini korumak görevimdir. Birinci nokta budur.
AT: Avrupa ülkeleri büyükelçilerine ruhani bir önder olduğunuzu, konunun ise siyasi nitelik arzettiğini söylemek mümkün değil miydi?
M II: Bu yeni bir şey değil. Patrik, aynı zamanda hem dini hem de etnik bir cemaatin reisidir. Rumlar için olduğu gibi, 1461’den beri Ermeniler için de böyle olmuştur ve günümüzde de böyledir. Bir büyükelçi tenezzül edip sizin veya cemaatinizin ne düşündüğünü sormak için ziyaretinize geldiğinde, kaçma yolunu tercih etmek şık değil. Diaspora’daki Ermeni ruhani önderlerin durumu da pek farklı değildir. Ben ne Türkiye içinde, ne de dışında siyasetle şahsen kesinlikle ilgilenmem. Ermeni Patriği olarak şahsen sadece dini konularda konuşurum. Dini olmayan herhangi bir konuda görüş bildireceğim zaman, metni kesinlikle ben hazırlamam. Danışmanlarımı, cemaat kuruluşlarının temsilcilerini toplantıya davet ederek kendilerinden ilgili konuda bir metin hazırlamalarını rica ederim. Sonra cemaat üyeleri tarafından seçilmiş olan Türkiye Ermenileri Patriği olarak ve cemaatin resmi temsilcisi sıfatımla, hazırlanan metni Patriklik Makamı’nın resmi bildirisi olarak ilan ederim. Nihayet, siyasi konularda ülkenin Ermeni asıllı vatandaşları da bir şekilde görüş belirteceklerdir ve öyle de olmaktadır.
AT: Gelelim ziyaretinizin nedenlerine…
M II: Diğer gayrımüslim cemaatlerle temaslarım sonucunda, onların sorumlularının da aynı endişeleri ve aynı görüşleri paylaşıklarını gördüm. Zaten son günlerde Rum Patriği de Avrupalı önemli görevlilerle aynı konuda temaslarda bulundu. Kopenhag doruğu öncesinde, Türkiye ile ilgili tarih belirleme veya belirlememe konusunda gittikçe hararetlenen tartışmada bizi rahatsız eden bir şey vardı.
AT: Neydi o?
M II: Avrupa’nın muhafazakar kesimleri insan hakları, demokratikleşme ve benzeri kriterleri bir yana bırakarak, sanki başka konu yokmuşcasına, dini suistimal etmeye başladılar. Türkiye’nin Müslüman olduğunu sorun gibi yansıttılar. Bu tarz yaklaşım, Türkiye’de yaşayan azınlıklar olarak bizleri rahatsız etmektedir.
Hristiyanlığın, Hristiyan kültürünün Avrupa’yı oluşturan başlıca öğelerden olduğu doğrudur. Ancak aynı zamanda İyi Samiriyeli meseli de bu kültürün bir parçasıdır. Hristiyan Avrupa ülkelerinin Müslüman bir ülkeyi insanlarının dini nedeniyle reddedemeyeceğini açıklamak için o mesel yeterlidir. O gibi bir yaklaşım Hristiyanlıkla bağdaşmaz. Ayrıca, kiliselerarası ve dinlerarası etkinlikler bağlamında, gerek Vatikan’da, gerekse diğer Avrupa ülkelerinde Hristiyan-Müslüman ilişkileri için özel daireler kurulmuş olup, bu alanlara da büyük ödenekler ayrılmıştır. Bütün bunlara rağmen, “biz Hristiyan’ız sen Müslüman’sın, bu nedenle Avrupa’ya giremezsin” demek dürüstlükle bağdaşır mı? Bunu yaptığın zaman %99’u Müslüman olan bir ülkede, devleti bir tarafa bırakalım, her şeyden önce kamuoyunu %1’lik küçük bir gayrımüslim azınlığa karşı da kışkırtmış olursun.
Bu sadece bizim değil, tüm gayrımüslimlerin haklı endişesidir. Avrupa’daki çeşitli düzeydeki temaslarımda bu düşünceyi de dile getiriyorum. Din faktörünün Türkiye ile görüşmelerde ve özellikle AB’ye üyelik bağlamında kullanılmaması gerekir.
AT: Diğer azınlık cemaatlerinin ruhani liderlerinden birisinin de size eşlik etmesi durumunda, birlikte hareket ettiğiniz imajı daha güçlü olmaz mıydı?
M II: Dördümüz birlikte gelmeyi düşünmedik değil. Fakat her şeyden önce zaman cetvellerimiz uyuşmadı. Musevilerin Hahambaşı’sı yeni seçildi ve bu doğrultuda elinden gelen çabayı sarfetmektedir. Zaten her yerde aynı düşünceyi paylaşan üniform cemaatleri bulunmaları nedeniyle, esasen Yahudilerin gezinmelerine neden de yoktur. Bizim durumumuz ise öyle değil. Her ülkedeki Ermeni cemaatleri farklı düşünmektedirler. Bu vesileyle, yurtdışında İstanbul Ermeni cemaatinin bugününü ve geleceğini düşünen bir tek cemaatin bulunduğunu söylemek mümkün değil. Bu nedenle, biz kendi kendimizin sözcüsü olmak durumundayız. Yurtdışında, önce bize gelerek bizi, çıkarlarımızı, tutumumuzu anlamaya çalışacak, ve sözcümüz olabilecek ve tüm Ermenileri kapsayan bir kuruluş yoktur.
AT: Cemaatinizin çıkarlarından hareketle bu turlara çıktığınızı söylediniz. Cemaat sorunlarınızın hafifletilmesi yönünde kayda değer bir sonuç elde edeceğiniz konusunda herhangi bir güvenceniz var mı?
M II: Bu konuda herhangi bir görüşmemiz olmadı ve hiçbir güvencemiz bulunmamakta. Olumlu bir sonuç doğuracağını ümit etmek dahi ikinci plandadır. Her İstanbul Ermenisi gibi biz de hiç birini yere düşürmemek kaydıyla üç topla aynı zamanda oynamak zorundayız. Bunlar da Ermeni aslımız, Türk vatandaşlığımız ve Hristiyanlık inancımızdır. Bunun doğru olduğuna kanaat getirdiğimiz ve dürüstçe yaptığımız ölçüde mutlu ve başarılı oluruz. Bu durumda Ermeni asıllı bir Türk vatandaşı olarak kanaatimizi icra ediyoruz.
AT: Ermenistan?
M II: Avrupa ile görüşme masasına oturmuş bir Türkiye’nin Ermenistan için daha yararlı olacağını söyleyen Ermenistan eski Başbakanı H. Bagratyan ile şahsen aynı düşünceyi paylaştığımı belirtmek isterim. Bu, yöre için de hayırlı olur.
AT: Heyetinizin bütçesinin hangi kaynaktan karşılandığını söyleyebilir misiniz?
M II: Türkiye’deki seçimlerden epey önce iki-üç Ermeni asıllı işadamı ile onlara yakın bir-iki Türk işadamı bir fon oluşturdular. Bu kadar masrafın Patrikliğimiz olanakları ile karşılanması mümkün değildi. Azınlıklar hakkında iyileştirmelerin yapılmasının yerinde olacağı ve ülkenin yararına olacağı konusunda bu işadamları aynı kanaati paylaşıyorlar.
AT: Görüşmelerinizden nasıl bir izlenim edindiniz?
M II: Bu girişimimizin yerinde bir adım olduğu hakkındaki kanaatimi vurgulamak isterim. Eğer bu kanaati taşıyor olmasaydım, yola koyulmazdım. Zaten ne devlet ne de herhangi bir cemaat kuruluşu yola çıkmam doğrultusunda bana zorlamada bulunamazdı. Sanıyorum ki, muhataplarının bir Patrik olduğunu gören Avrupalı politikacılar, söylenenleri ciddiye almaktadırlar.
AT: Muhataplarınızın sizi doğru anladıklarına emin misiniz?
C: Evet. Paris’teki dört-beş görüşmelerimle Türkiye’nin AB’ye adaylığı konusunun dini çerçeve dışına çıkarılmasının doğru olacağı doğrultusundaki söylemimizin Fransız hükümetinin tüm düzeylerine eriştiğini düşünüyorum. Ilımlı bir Müslüman ülkede dahi dini konuların siyasete alet edilmesinin kamuoyu üzerinde kötü etki yaratacağını sanıyorum ki bunu anladılar. Örneğin, Renaud Muselier görüşmemiz esnasında gelmekle iyi ettiğimi söyledi. Diaspora Ermenilerinin yorumları hakkında ne düşündüğümü sordu. Soruna politik açıdan yaklaşmadığımı, ve burada Türkiye Ermenilerinin ruhani temsilcisi olarak bir iyi niyet elçisi olarak bulunduğumu belirttim. H. Bagratyan’ın ifadesini hatırlattığımda, konudan haberdar olduklarını söyledi.
S: Bu konudaki perspektifiniz nelerdir?
C: Türkiye’de dini baskı yoktur. Etnik sorunlar vardır, vakıflar ve benzerleri gibi. Ben bu konuda açık konuşuyorum. Dönüşümde Başbakan’ı resmen tebrik için Ankara’ya gittiğimizde sorunlarımızı yine arz edeceğim. Bu konuda beni tatmin edecek tek şey Müslüman ve Gayrımüslim vakıfların eşitliğidir. Avrupalıların da beklediği budur. Bunun güvence altına alınmadığı sürece, kim sorarsa sorsun, eşitlik bulunmadığını söylemek durumundayım. Bu güne kadar bunu ifade ettik, bundan sonra da ederiz.
Yorumlar kapatıldı.