Karekin Bekçiyan Srpazan’ın Agos gazetesinde de yayınlanan yazılarını, kendisinin özel izniyle, kendisinden gelen şekliyle aynen yayınlıyor, Srpazan Hayr´a teşekkür ediyoruz.
Köln, 22 Ekim 2002
AGOS Gazetesi
Sayın yönetmeni Hrant Dink,
11 Ekim 2002 tarihli AGOS’un ’’Okurlardan’’ köşenizde sevgi sofralarında rakı veya genellikle alkol içmeyi meşrulaştırma çabasındaki ’’dini tam’’ kilise yöneticimize lütfen şu bilgileri aracılığınızla iletmek isterim.
’’Sevgi Sofrası’’ Rab Isa’nın talebeleriyle yediği son yemekle başlayıp, onu takibeden zamanda yine aynı talebelerin, yani 12 Resul’un başka imanlılarla zaman zaman bir araya gelip yedikleri yemektir. Ancak bu sofra ve yemek, birbirlerine kendi edindikleri dini tecrübelerini aktarmak ve beraberce dua etmek için toplananlara bir vesiledir. Amaç yemek yemek değil, biraraya gelip dua etmek, birbirleriyle dini konularda sohbet etmek, yeni kurulan cemaatler hakkındaki bilgileri paylaşmaktır.
Yaşadığımız tarih maalesef bizleri bu ulvi gelenek ve görevden uzaklaştırmış olduğu için, bizler bugünkü ’’Sevgi Sofrası’’nı bir eğlence, içip oynanacak bir ortam olarak görmekteyiz. ’’Sevgi Sofrası’’ nda kutsanan madağ eti ve pilavdan ibaret basit bir yemek verilmesi, bu sofranın gerçek amacının dini bir nitelik taşıdığına işaret eder. Yiyip içip, eğlenmek isteyenlere vesileler eksik değildir, arzu edenler onlara katılabilirler.
Ismini veremeyen yöneticimizin Incil’den verdiği ayetler için çok şey söylenebilir. Arzu ederse bildirsin, kendisine gazeteniz aracılığıyla gerekeni yazarım. Korkarım mahcup olabilir. Bizlerin hedefi insanları kazanmaktır. Onun için burada yazmıyorum, isterse, birşey öğrenmek arzusunda bulunursa yazarım.
Sadece şukadarını belirteyim. Incil’i yorumlamanın da kuralları vardır. Öyle ki, bu kurallardan yoksun olanlar yorumlardan kaçınmalı, aksi takdirde günah işlediği gibi, yeni bir tarikatın da sözcüsü durumuna düşebilirlerler.
Istanbul Patriği sayın Mesrop Mutafyan ne yaptığını, ne söylediğini bilen, Incil’i hatta birçok din görevlilerinden daha iyi bilen ve yorumlayan saygın ve seçkin bir din görevlimizdir. Kendisine tutucu v.s. gibi ithamlarda bulunmaktan ziyade, ithamda bulunanlar öncelikle kendilerinin buna ne kadar muktedir olduklarına bakmalıdırlar.
Bu çerçevede iki noktaya daha değinmek isterim. Sayın yöneticimiz kendinden önceki Patriklerimizin bu sofralarda alkol kullanılmasına göz yumduklarını yazmaktadır. Belki bir evvelki Patriğin dışında bu iddia doğru değildir. Cennetmekan Karekin Haçaduryan ve Şınorhk Kalustyan Patriklerimiz kesinlikle alkole karşıydılar. Ancak ayran içmeye müsaade ederlerdi. Alkol içildiğinin farkında oldukları zaman da bu şahsı danışmanları vasıtasıyla dışarı çıkmaya davet ederlerdi. Bu tutumlarının görgü şahidiyim şahsen. Türkiye’de bulunduğum dönemlerde her iki Patriğe de Sevgi Sofralarında refakat etme şerefine sahip olmuşumdur.
Kaldı ki dönemin yöneticileri de Sevgi Sofralarında alkol kullanılmamasının bilincinde bir seviyeye sahiptiler. Bence şu soru önemlidir. Sevgi Sofraları asıl amacından uzaklaşarak, bugün eğer bir cemaat kuruluşunun bütçesini denkleştirmek için veriliyorsa, katılanların alkolle kafasını dağıtıp da bağışta bulunmaları mı gerekiyor? Incil’de ’’bir elinin verdiğini diğeri duymasın’’ diye bir ayet vardır. Bu ayet göstere göstere itibar arayanlara işaret etmektedir. Önemle dikkate alınmasını rica ederim. Çünkü budur bağışta bulunan gerçek bir imanlının yapması gereken.
Ikinci nokta ise, sayın yöneticimizin değindiği kendileriyle içki masalarını paylaşan din adamlarımızdır. Bence yapılan yanlışlara din adamlarını ortak etmek ne kadar yanlışsa, din görevlilerimizi de bu masalardan dolayı sevimli bir arkadaş gibi görmek de o kadar yanıltıcıdır. Din adamlarımızın görevi yanlışları göstermek, yanlış yapanları uyarmaktır. Bundan dolayı kendilerine Der Hayr veya Hayr Surp denilmektedir. Onlar ayrıdır, çünkü kutsal bir görevin hizmetçileridir. Halkımız bilinç altındaki bir duyuyla bunun farkındadır, onun için de din adamlarını kendileri gibi görmek istemektedirler. Kendisiyle rakı içen, tavlu veya poker oynayan din görevlilerini arkadaş, sevimli, candan, demokrat, yeni yüzyılın insanı saymaktadır. Ancak farkında olmadıkları bir şey vardır, o da, iyi bir arkadaşın kendisini yanlışlardan uyaranın olmasıdır. Din görevlileri cemaate örnek teşkil etmelidirler.
Içki sofralarında halkımıza refakat eden din görevlilerimizin görevlerini suistimal ettiği açıktır ve böylelerini öncelikle bilinçli yöneticilerimiz sırdaş gibi görmekten ziyade, gereken mercilere şikayet etmelidirler. Yanlış anlaşılmasın. Özel bir sofrada hürmet babında bir kadeh alkol almak yasaktır demiyorum. Sarhoş olurcasına içip, hatta oburca yemek bile suç teşkil eder. Bu gibi tutumlar din görevlilerinin sorumluluklarına taban tabana zıttır.
Gelelim ambargo veya yasaklar diye nitelenen Patrik Hazretlerinin düzenlemelrine.
12 noktadan oluşan bu düzenlemelerde aslında hiçbir yenilik yoktur. Ötedenberi uygulanan ve yüksek rütbeli bir din görevlisinin yönetim alanını kapsayan, zaman zaman hatırlatılması gereği duyulan bekleyişlerdir. Bu hatırlatmaların birileri tarafından yabancı veya dayatma olarak algılanması, bence yöneticilerimizin yapması gerekenleri Patrik Hazretleri tarafından anımsatılmasından kaynaklanmaktadır. Yönetici seçilmek başka, yönetici olmak başka şeylerdir. Hatırlarım, Marsilya’daki görevim döneminde, bizzat benim yardımımla yeni seçilen iktisatçı bir yönetmen, ilk toplantıda din görevlilerinin toplantıda oturduklarına şaşarak, bizlerin dışarı çıkmasını talep etmişti. Çünkü konuşacakları konular din görevlilerini ilgilendirmezmiş.
Sorarım, bir dini müessesede din görevlilerinden gizli ne gibi sorunlar olabilir ve ne hakla? Işte bugünkü yöneticilerimizin bu sorumsuz tavrı, üzülerek söylemeliyim, dini müesseseleri kendi özel fabrikaları veya iş yerleri görmekten kaynaklanmakta, bu da maddi ve manevi zararlara sebep olmaktadır.
Sayın yöneticimiz Balat’taki hadiseyi dini liderliğin bir zaafı gibi görmekte, yıllarca bunun neden önü alınmadığından yakınmaktadır. Dini liderlik kollektif bir kuruluştur, yöneticilerden oluşur. Sayın yöneticimiz, her zaman olduğu gibi, kendini bir kilise yöneticisi olmaktan soyutlamakta, suçluyu başkasında aramaktadır. Kilise, cemaat, dini liderlik gibi kavramlar herkesin içinde var olduğu kuruluşlardır, dolayısıyla olumsuzluklar karşısında herkesin aynı derecede kendini sorumlu görmesi gerekir. Liderliğin nimetlerinden faydalanarak, olumsuzluklar karşısında onu tek bir kişi gibi görmek toplum anlayışının ne kadar yozlaştığını gösterir. Temennim, yöneticilerimizin Patrik Hazretlerini tenkit etmekten önce, kendisinden birşeyler öğrenmek için etrafında toplanmaları, kendisinin bilgilerinden bir an önce faydalanmalarıdır.
Her hafta özlemle beklediğim AGOS gazetesinde Patrik Hazretlerini hedef alan bazı eleştirilere de katılmadığımı, görüşlerimi gelecek hafta yazacağımı bildirir, saygılarımı sunarım.
Başpiskopos Karekin Bekçiyan
Almanya Ermenileri Dini Lideri
Yorumlar kapatıldı.