Son dönemde üniversitede yaptığım işler, eski edebiyatın çeşitli alanlarını taramamı gerektiriyor. ‘Edebiyat’ derken, bir ‘güzel sanat’ dalı olarak edebiyatı kastetmiyorum. En geniş anlamıyla, herhangi bir ‘konu üstüne yazılmış literatür’ demek istiyorum.
Bunları okudukça, her şeyden çok, ‘zenofobya’ dikkatimi çekiyor. Bunca yıldır ben bu işin vahametinin farkında değilmişim -farkında olduğumu sanarak, üstelik. Bunun olduğunu bilirdim, fırsat düştükçe söylerdim, ama bu derecesini, vallahi billahi, ben de bilmezdim.
Şu ara elimde bir kitap var, Osman Gündüz’ün, ‘Meşrutiyet Romanında Yapı ve Tema’ adında, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları’ndan çıkmış eseri. Yazarını tanımıyorum, okuduğum kadarıyla ‘aynı fikirde’ insanlar olmadığımız belli oluyor. Ama kitabına verdiği adın kitap boyunca hakkını veriyor. Çoğunun yazarının adını bile bilmediğimiz birçok romanı okumuş, taramış, sınıflandırmış: ‘yapı’yı, ‘tema’yı çıkarmış. Bana göre son derece yararlı bir çalışma yapmış ve en azından konuyla ilgili olanların mutlaka okuması gereken bir eser yazmış.
Size oradan bölümler sunayım; yazar bunların bazılarını doğrudan alıntı olarak vermiş, bazılarını da okuduğu bütün bu meşrutiyet romanlarında bulduğu temalardan derleyip özetlemiş. Örneğin, şöyle bir ‘tarihi olgu’ya buyurun: “… Ermeni, Yahudi ve Rum tebaa … ticari ve mali işleri ellerinde bulundururken, kadınları da randevuevlerinde sermaye ya da patron, konaklarda ise hizmetçi ya da mürebbiye sıfatıyla erkek ve kadınları baştan çıkararak geleneksel Türk ailesini ahlaki bakımdan çökertirler.” (Cilt I, s. 166) Ne kadar hoş, değil mi?
İncelemede ele alınan romanlar genellikle 1915 öncesinde yazılmış. Çoğunda fazla belirgin bir ‘Ermeni’ düşmanlığı olmadığı anlaşılıyor. Tabii Ömer Seyfettin gibi yazarlar bu konuda da ‘ileri görüşlü’! Onun romanı, “… Dikran Hayikyan’ın şahsında Türkiye’deki Ermenilerin gizli emellerine ayna tutar.” Taçikyan, Balkan Savaşı sırasında günlüğüne şunları yazıyor: “Top seslerini işittikçe ne kadar seviniyorduk… Rumeli’nden Türkler kovuldu. Bulgarlar geçtikleri yerlerde cami, minare, İslam bırakmadılar.”
Türk zenofobyası ve faşizminin ilk hedefi, şimdi girmek istemediğim nedenlerle, Ermenilerdir. Ama yazarın anlattığı öteki ‘etnik karşılaşma’lara da bakalım: Örneğin, Rumlar nasıl insanlar? Şöyle: “Bu kişiler, ırklarından gelen ikiyüzlülük, sırnaşıklık, çıkarcılıkla her türlü entrikanın içinde olurlar. Konak ve yalılara alınan Rum kızlarının hizmetçilik yanında hanenin erkeklerini baştan çıkarmak gibi ikinci bir görevleri de vardır.”
Bulgarlardan zaten biraz söz etmiştik. Ama şöyle devam ediyor: “Vefa, evine geldiğinde bir vahşetle karşılaşır. Karısı kanlar içinde baygın yatmakta, biraz ötede üç yaşındaki çocuğunun ve tecavüz edildikten sonra katledilmiş hizmetçisinin parçalanmış cesetleri durmaktadır.”
Bunları yazan ‘romancı’larımızın Rus milletine ne kadar sevgiyle yaklaştıklarını uzun uzun anlatmak gerekmez. En ‘sevgi dolu’ kısmı şurasıydı: “Baltacı’dan Rusya’nın hayatını kurtaran barış şartlarını koparabilmek için ‘o kahramana arz-ı tabasbus ve iltifat
eden’ Katerina’nın boyun eğişini hatırlar…” (182)
Bütün bu ‘gâvur’ların yanında Müslüman Araplar biraz daha ucuz kurtulur, diye düşünür müsünüz? Düşünmeyin, Mısır’da geçen ‘Jönler’in kahramanı Necib’e göre ‘bu muhitin insanları ‘ilkel’, pis’, ‘çirkin’, ‘kansız’ kelimeleriyle vasıflandırılır.’ Burada işler daha da vahim: “Araplar, para için her şeyi yapan, satın alınması kolay, milliyet duygusu gelişmemiş, asalak, eğlence düşkünü, tembel bir toplumdur.” (172)
‘Arnavutlar’ bölümüne gelince, bir an umutlanıyoruz: acaba dünyada bizden başka ‘iyi’ denebilecek ikinci bir millet bulma umudu var mı? Çünkü birinci cümle şöyle: “Arnavutlar, romanlarda sadakatleri ve çalışkanlıklarıyla dikkati çekerler.” Ama ikinci cümle burada da parlak değil: “Bu itibarla konaklarda kapıcı, bekçi, kâhya, bahçıvan, koruma, fedai gibi görevlerde bulunurlar.”
Evet, bu kitapta bu kadar ‘millet’in adı geçiyor. Milletlerin özelliklerini de kaydettik. Bu koşullarda, Türklerin işi gerçekten zor -bütün insanseverliklerine rağmen!
Yorumlar kapatıldı.