Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) yayın organı Yeni Mesaj gazetesinde 02.10.2002 – 04.10.2002 tarihleri arasında “Azınlık vakıfları araç, maksat Lozan Antlaşması’nı buharlaştırmak” başlığı altında yayınlanan, azınlık vakıfları ve soykırım konularının ele alındığı, Ali Rıza Bayzan imzalı yazı dizisinden bazı bölümleri yayınlıyoruz. Yazı dizisinin tamamını okumak için tıklayınız.
Azınlık vakıfları araç, maksat Lozan Antlaşması’nı buharlaştırmak
(2002-10-02)
AB uyum paketinde azınlık vakıfları:
Yangından mal kaçırır gibi TBMM’nden geçirilen AB uyum yasaları paketi malum olduğu üzere “cemaat/azınlık vakıfları”yla ilgili konuları da düzenliyordu.(1)
Kimilerine göre “cemaat/azınlık vakıfları”, tümüyle kendi başına ele alınacak bir sadece insan haklarıyla ilgili konudur. Bize göre ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası kuruluş senedi olan Lozan Barış Antlaşması’nı buharlaştırmaya sebep olacak bir düzenlemedir.
Kimilerine göre bizim düşünüşümüz bir paranoyadır. Olsun. Bir yüzünden yediği tokata karşılık diğer yüzünü çeviren bir şizofren olmaktansa yurduna hastalık derecesinde bağlı bir paranoid tip olmayı tercih ederiz.
Bizim duyarlılığımızı eleştirenler, IQ’ları en azından 90 ise Yeni Fizik’teki “Kaos Teorisi”ni kavrayabilirler sanırım. Kaos Teorisi’ne göre Pekin’deki bir kelebeğin kanat çırpması İstanbul’da bir sel felaketine yol açabilir.(2) Ya da geleneksel deyişimizle bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir askeri, bir asker bir orduyu götürür. Şimdilik sadece bir fikir vermek için belirteyim; söz konusu yasada niçin “cemaat vakıfları” kavramı kullanılıyor da “azınlık vakıfları” deniyor.
MGK olaya el koyuyor:
Çünkü küresel devler, Türkiye’de Lozan’a göre belirlenmiş azınlıkların ötesinde “Süryaniler, Yezidiler, Çerkesler, Lazlar…” gibi otuzdan fazla azınlık yaramak istiyor. Bu nedenle MGK, bu pazartesi yapacağı toplantıda “cemaat/azınlık vakıfları”yla ilgili düzenlemeleri ele alacak.
Toplantı öncesinde MGK Genel Sekreter Orgeneral Tuncer Kılınç, konuyla ilgili olarak ilgili politikacı ve bürokratlarla görüşmeler yaptı ve ulusal güvenlik açısından duyarlılıklarını iletti.
Küreselleşme ve postmodernizm adına küresel devler işlerine geldiği için etnik parçalanmayı kışkırtmaktalar. Yugoslavya ve Çekoslavakya bunun yakın örnekleri. Şimdi sırada Irak ardından Türkiye var. Prof. Dr. Haydar Baş’ın veciz ifadesiyle “AB’nin amacı Türkiye’yi Yugoslavyalaştırmak ve Türkleri Macarlaştırmaktır”.
İşte azınlık vakıflarıyla ilgili düzenlemeler de bu ölümcül projenin bir parçasıdır.
Ermeni Agos gazetesi: Hakkımız teslim edildi
AB uyum yasaları paketinin ardından Haftalık Türkçe Ermenice Siyasi Aktüel Gazetesi olan Agos gelişmeleri şöyle duyuruyordu: “Hakkımız teslim edildi. Gergin bekleyiş sona erdi.. Avrupa Birliği’nin en kritik maddelerinden biri, azınlık vakıflarının mülk edinebilmesi de Meclis’te kabul edildi. Böylece kamuoyunda “36 Beyannamesi” olarak da bilinen cemaatin büyük bir sorunu da çözüme kavuşuyor.” AB uyum yasalarını içeren 14 maddelik Demokrasi Paketi’, TBMM’nin tarihi oturumunda tümüyle kabul edildi. İdam kaldırıldı… Kürtçe yayın ve öğrenim serbest… Azınlık vakıfları mülk edinebilecek ve bu mülkler üzerinde tasarrufta bulunabilecekler…”
Düzenlemelerin ardından Hrant Dink, “Bir direnişin öyküsü”nü yazıyordu Agos’ta.
Zaten bu konuda ön plana çıkan azınlık da Ermeniler olmuştu. Ermeni Patriği Mutafyan adeta Ankara’ya demir atmıştı; her gün bir siyasi lideri yakın markaja alarak lobi faaliyeti yapıyordu.
Ermenilerin bundan sonra vakıflarının hem vergiden hem de teftiş ve denetim payından muaf tutulmasını isteyeceğini şimdiden belirtelim. Keşke Ermenilerin istekleri sadece bunlardan ibaret olsa; Murat Bebiroğlu’nun kaleme aldığı “Türkiye Ermeni Cemaatinin Başlıca Sorunları” başlıklı yazıdaki isteklere bakarsak Ermeniler, devlet içinde adeta devlet olacak kadar talepleri var.(3) Hala Osmanlı çatısı altında yaşadıklarını mı sanıyorlar yoksa Türkiye’nin üniter yapısına kasıtları mı var acaba diye sormadan durmak zor!
Agos, Yeni Mesaj’ı suçluyor
Biliyorum bizi oldukça iyi izleyen Agos, daha önce yaptığı gibi yine bu diziden de söz ederken “Avrupa Birliği karşıtları eteklerindeki ırkçı taşları dökmeye devam ediyorlar” türünden başlıklar atacaktır.(4) Olsun atsınlar. Agos, bizi ırkçılıkla suçladı diye vatanseverlik vazgeçecek değiliz; Hırant Dink boşuna ümitlenmesin.
Ermeni Patriği Mutafyan’dan itiraf: Vakıflarımız bize fazla geliyor
Ermenilerin vakıflar dahil sahip oldukları kurumlar nüfuslarına oranla oldukça fazla geldiğini yine bizzat Ermeni Patriği Mutafyan ifade etmekteydi: “1990’lardaki resmi statistik verilerine göre çoğunluğu İstanbul’da bulunan Ermeni cemaatinin sayısı yaklaşık olarak 81,000 civarındaydı, ama ben bu sayının bugün gerçekte 55,000 ile 65,000 civarında olduğunu sanıyorum. Resmi veriler bazen Benelüks ülkelerinde veya Almanya’da çalışan veya bu gibi ülkelerde işçi statüsüyle bulunan Ermenileri de içeriyor.
İstanbul’daki cemaat vakıflarımızın çoğu iyi durumda ve bunların faaliyetleri ile ilgili olarak mali kaynak yetersizliği dışında herhangi bir sorunumuz yok denilebilir. Bu vakıflar cemaatin sayısının 150,000 kişi olduğu zamanlarda kurulmuşlardı ve şimdi 65,000 kişi bunları yönetmek, binalarını onarmak, faaliyetlerini sürdürmek zorunda. Okullarımızın sayısı belli ki ihtiyacımızın üzerinde. Belki 8–10 okulla daha iyi durumda olabilirdik ancak şu anda 18 tane var. 38 tane kiliseye de ihtiyacımız yok.
Halen 24 kilisede her pazar ayin yapılmakta. Diğer kiliselerde toplanan küçük cemaatlerimiz var ve bunlar papazlarımız tarafından hafta içleri açılarak ibadet gerçekleştiriliyor. Kilise ve kurum fazlamız var ve mali nedenlerden ötürü bunları çalışır durumda tutmak her gün giderek daha zorlaşmakta.”(5)
Nüfusa oranla vakıf ve kurum fazlalığı Rumlar için de hayli hayli geçerlidir. Bir örnek olsun diye not ediyorum; bir Milli Eğitim Müfettişi’nin teftiş raporunda belirttiğine göre Rum azınlığa ait okullarda yasalara aykırı olmasına rağmen 200 civarında Süryani öğrenci okumaktadır. Üstelik bu öğrenciler devlet okulunda kayıtlı gözükmektedir. Umarız yetkili kurumlar bu konuyla tez zamanda ilgilenirler.
Nedir 36 Beyannamesi?
Türk Medeni Kanunu 1926 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanunda vakıflarla ilgili önemli düzenlemeler de yer alıyordu. Ancak bu kanunla ilgili tatbikat kanununda, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra kurulacak vakıfların, Medeni Kanun hükümlerine tabi olacağı, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş vakıflar için “ayrıca bir tatbikat kanunu” çıkarılacağı belirtilmişti.
3 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 1935 yılında yürürlüğe girdi. Bu kanunun 44. maddesi, Osmanlı döneminde çıkarılan 1912 tarihli kanuna benzer bir yol izleyerek, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yeni bir beyanname verilmesi öngörmüştür. İşte bu kanunla birlikte Azınlık Vakıfları’ndan, akar ve gayri menkullerine ilişkin istenen ve vakıf yönetimlerince Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim edilen listelere “36 Beyannamesi” denir.(6)
AB uyum yasaları ne diyor?
AB uyum yasaları paketinin getirdiği yeni düzenleme ile, bugüne kadar ki uygulamanın aksine, azınlık/cemaat vakıflarına “her ne surette olursa olsun” mülkiyet edinebilme imkanı getirilmektedir. Hukukçular, “her ne surette olursa olsun” ibaresinin kapsama alanının neredeyse sınırsız olduğunu söylüyorlar. Bu bir gariplik.
Keşke garabet bundan ibaret olsa. Hem bir yasa çıkaracaksınız insanlar ve tüzel kişiler kurala uysun diye; sonra da uymayanları ödüllendirmek için ayrıca bir yasa çıkaracaksınız. Bu durum açıkçası yasa–dışı faaliyetleri kışkırtmak değil midir?
Lozan, karşılıklılığı öngörüyordu; buna göre en azından Rum azınlığa ait vakıflar için Batı Trakya Türkleriyle bir denklik aranması gerekmez miydi?
Dipnotlar:
1) Bu yönde bir düzenleme Özal zamanında da planlanmıştı; ancak kamuoyunun duyarlılığı buna izin vermemişti. Bkz., www.1936beyannamesi.com/kaybedilen_gayrimenkuller.htm
2) James Gleick, Kaos, Ank.–1995, Tübitak yay., “Kelebek etkisi” başlıklı bölüm.
3)www.hyetert.com/yazi3.asp?s=1&AltYazi=Kaynaklar+%5C%3E+Sorunlar%FDm%FDz&Id=15&DilId=1
4) Agos, M. Emin Koç’un ve bendenizin konuya dair 29 Temmuz 2002 tarihli yazısını şöyle değerlendiriyordu: “AB’ye uyum yasaları ülke gündemindeyken, 14 maddelik paketin içinde yer alan Azınlık Vakıfları ile ilgili yapılması beklenen düzenlemenin aleyhine, aşırı sağcı basında yazılar yayınlandı. AB karşıtları arasında bu yasayı ülkeye ihanet olarak değerlendirenler de bulunuyor.” Ağustos 2002 Agos.
5) 26 Eylül 2002 Lraper Online Haftalık Haber Bülteni
6) Aslında bu proje Osmanlı döneminde de vardı; ancak uygulamaya geçirilememişti.
Azınlık vakıfları ve peşinde oldukları mülkler
(2002-10-02)
“Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetiminde 159 azınlık vakfı var. Bunların 77’si Rum, 52’si Ermeni, 19’u Musevi, 1 tanesi de azınlıklara mensup esnafa ait. Lozan Anlaşması’nda sayılan resmi azınlık statüsünde olmamalarına rağmen Süryanilere ait 9 vakıf da aynı hukuka tabi.
Tüm bu vakıfların 1936 sonrasında edindikleri ve daha sonra ellerinden çıkan mülklerinin sayısı 483. Bu mülklerin 3’ü Anadolu’da, diğerleri İstanbul’da yer alıyor. İstanbul’da Ermeni vakıfları 1936’dan sonra az sayıda (30)(1), ama değerli mülkler edinmiş: Beyoğlu’ndaki İGS binası, Eminönü Selamet Han, Develi Apartmanı ve arsası, Gedikpaşa Ermeni Protestan Okulu, Bomonti Ermeni Okulu gibi.
Rum vakıflarının ise 1936’dan sonra edindikleri mülk sayısı 450’yi buluyor. İstanbul’da Rumca yayımlanan İho Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Andrea Rombopulos, Rum vakıflarına ait ihtilaflı 450 mülkün envanterini çıkarmış. Bu taşınmazların büyük bir bölümü Adalar, Şişli, Beyoğlu, Çengelköy, Kurtuluş ve Samatya’da bulunuyor.(2)
Hırant Dink “1974’e kadar biz istediğimiz mal üzerine tasarrufta bulunabiliyorduk.” diye itirafta bulunuyor.(3) Ancak yine de 36 Beyannamesi, azınlıklar tarafından ta baştan beri sürekli olarak bir baskı aracı olarak tanımlanmış ve konuyla ilgili idari uygulamalar ve mahkeme kararları çeşitli defalar yüksek yargıya intikal etmiştir.
Örneğin en son olarak Ermeni Patriği azınlık vakıflarının mülk edinememesini ABD’de kamuoyuna şikayet konusu yapmakta idi: “1936 ile 1970 tarihleri arasında gönüllü bağış olarak kabul edilen gayrı menkuller, bunlara daha önce tapu tahsisi yapılmış olduğu halde, birer birer açılan davalarla geri alınıyor ya da eski sahibine veriliyor ya da eski sahibi ölmüşse devlet hazinesine aktarılıyor. Bunun Ermeniler’in Türkiye’de yüzyıllarca sahip oldukları azınlık hakları ile uyumlu olmadığını ve demokratik bir yöntem olmadığını düşünüyorum.”(4)
Yargıtay kararı: Azınlık vakıfları mülk edinemez
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 8/5/1974 tarihinde oybirliğiyle “36 Beyannamesi’nde bulunmayan malların sonradan edinilemeyeceği” kararını vermiştir.
Yargıtay’ın kararı daha sonra Maliye Hazinesi veya Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce Azınlık Vakıfları aleyhine açılan benzer davalara “emsal içtihat” teşkil etmiştir.
Yargıtay aynı yönde bir kararı 2000’de hükme bağlamıştır. Beyoğlu 3.Asliye Hukuk Hakimlerinin 19.12.2000 tarihinde almış oldukları 715/747 nolu karara itiraz eden Surp Pırgiç Ermeni Hastanesinin karar düzeltme talebiyle Yargıtay’a yaptığı başvurunun neticesinde, Yargıtay’ın 25.9.2001 tarihinde almış olduğu kararda da azınlık vakıflarının mülk edinemeyeceği vurgulanmıştır: “Bu itibarla vakfiyesi olmayan, vakfiye niteliği ile değerlendirilen 1936 tarihli beyannamesinde de taşınmaz mal edinebileceği belirtilmeyen cemaat vakıflarının bu tarihten sonra sebebi ne olursa olsun taşınmaz mal edinemeyecekleri gözetilmeli ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.”
Yargıtay’ın gerekçesi:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği kararda: “Görülüyor ki, Türk olmayanların meydana getirdikleri Tüzel Kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır. Çünkü, Tüzel Kişiler, Gerçek Kişilere oranla daha güçlü oldukları için, bunların taşınmaz mal edinmelerinin kısıtlanmamış olması halinde, devletin çeşitli tehlikelerle karşılaşacağı ve türlü sakıncalar doğabileceği açıktır. Bu nedenle de karşılıklı olmak şartıyla yabancı Gerçek Kişilerin Türkiye’de satın alma veya miras yolu ile taşınmaz mal edinmeleri mümkün kılınmış olduğu halde, Tüzel Kişiler bundan yoksun bırakılmışlardır.”(5)
Avrupa Birliği kim için umut?
Ancak ne olduysa AB süreciyle oldu ve Türkiye(ye) tarihinin en ağır ekonomik krizi yaşa(tılı)rken meydan birdenbire azınlık vakıflarına bırakıldı. Öyleyse Ermeniler adına yazan Yervant Özuzun kendi adlarına sonuna kadar haklı: “AB: Çocuklarımız için yeni bir umut. Yeni bir dünya. Belki uzak, ama, ütopya değil. Dileğim, her şey, çaba gösterenlerin gönlündeki gibi olsun.”(6)
Evet, AB, soykırım iddialarının peşinde koşan Ermeniler için umut, Doğu Karadeniz’i Pontus’a dönüştürmek isteyen Rumlar için umut, Mardin–Midyat’ı Turabdin adı altında kendilerine verilmesini talep eden Süryaniler için umut, özerklik için kullanılan Yezidiler için umut, PKK ve KADEK gibi bilcümle ayrılıkçı ve bölücü için umut ama ne yazık ki bu toprağı kanlarıyla yoğuranlar içinse tam bir trajedi.
Dipnotlar:
1) Patrik Mutafyana’a göre 40’ın üzerinde arsa veya bina. 26 Eylül 2002 Lraper Online Haftalık Haber Bülteni. Kimileri hızını almayıp rakamı yükseltmeye çalışmaktadır: Ermeni cemaatine göre “Bugüne değin Ermeni cemaatinin vakıflarına ait 40’i aşkın çeşitli bina ve arsa bu uygulamayla Ermeni vakıfların elinden alınmış ve eski sahiplerine veya Hazine’ye intikal ettirilmiştir.” www.1936beyannamesi.com
2) 11. 08. 2002 Hürriyet, “Azınlık vakıflarında kaybedilmiş eşeği bulmanın sevinci” başlıklı haber. Bu haberin azınlık avukatı edasıyla ile kaleme alındığını da not etmeliyiz. Örneğin Yargıtay bir kararında “düzenlemelerin temel amacının eski vakıfların yeni bir düzene sokulması onların vakıflarının tesis tarihlerindeki amaçları doğrultusunda korunması olduğu açıktır.” derken Hürriyet söz konusu haberinde “Asıl amacı İslamî vakıfları denetlemek” olduğunu iddia edebilmektedir.
3) 11. 08. 2002 Hürriyet, “Azınlık vakıflarında kaybedilmiş eşeği bulmanın sevinci” başlıklı haber.
4) 26 Eylül 2002 Lraper Online Haftalık Haber Bülteni
5) Gerekçenin şu kısmını da anmalıyız: “Nasıl ki, vakıfnamede mal edinme için açıklık olmayan hallerde vakıf tüzel kişiliği mal edinemez ise; beyannamelerinde bağış kabul edecekleri yolunda açıklık olmayan hayır kurumları da, gerek doğrudan doğruya, gerekse vasiyet yoluyla taşınmaz iktisap edemezler. Çünkü vasiyeti kabul yararına vasiyet yapılana ait bir haktır. Vakıf (vakfeden), vakıfnamesinde izin vermedikçe onun iradesi dışına çıkılıp mal kabul olunamaz.”
6) www.hyetert.com/yazi3.asp?s=0&AltYazi=Makaleler+%5C%3E+Sorunlar%FDm%FDz&Id=99&DilId=1
7) www.armenianpatriarchate.org.tr/tr/default.htm
8) www.armenianpatriarchate.org.tr/tr/default.htm
AB sürecinde ve cemaat vakıfları bağlamında Süryani meselesi
(2002-10-02)
Önümüzdeki zamanlarda Türkiye’nin başını ağrıtacak başlıca konulardan birisi Süryani meselesi olacaktır hiç kuşkusuz. Özellikle ABD, Almanya ve İsveç tarafından devşirilen Süryaniler, Türkiye’ye karşı hem soykırım iftiraları ileri sürmekteler, hem azınlık olarak tanımlanmak için çalışmaktalar ve nihayet Mardin–Midyat bölgesini Turabdin adı altında özerk bölge olarak kendilerine verilmesini istemektedirler. Süryaniler Hıristiyan olmalarına rağmen Lozan Barış Antlaşması’nın görüşmeleri esnasında azınlık talebi olmamıştır.
Süryaniler, Nasturiler, Keldaniler ya da Asur halkı olarak da anılmaktadır.(1)
Kopenhag Kriterleri Türkiye’yi bu konuda Lozan Antlaşması’na aykırı bir şekilde Süryanileri azınlık olarak tanımasını gerektirmektedir. AB uyum yasaları paketinde, “azınlık vakıfları” kavramı yerine “cemaat vakıfları” kavramının kullanılmasının başlıca sebeplerinden birisi de budur: Ermeni, Rum ve Yahudilerin yanı sıra Süryanilerin de önünü açmak.
AB uyum yasaları paketi ile, ABD ve AB’de Süryaniler yeniden gündeme girmiştir. Zaten daha önce hazırlanan vakıflar yasası tasarısında Süryaniler azınlık olarak tanımlanmakta idi. Başka deyişle cemaat vakıfları ile ilgili düzenlemenin amaçlarından birisi üstü örtülü de olsa Süryanileri yeni azınlık olarak tanımaktır.
Süryanilerin azınlık olarak tanımlanması da aslında ikincil bir konudur. Asıl amaç bize kendi elimizle kuruluşu senedimiz olan Lozan Antlaşması’nı deldirmek istemektedir AB.
Cemaat vakıflarıyla ilgili düzenlemelerin vehametini anlamak için Süryanilerle ilgili kimi eski ve yeni gelişmeleri hatırlamak gerek. Bugün Süryanilerle ilgili kimi son gelişmeler üzerinde duracağız. Yarın ise tarih ışığında Süryani meselesini ele alacağız.
Süryanilerden soykırım iftiraları
Kimi Süryaniler, Osmanlı’nın Asur halkını da soykırımdan geçirdiğini iddia etmektedir. Örneğin Türkiye kökenli bir Süryani olan Alman yazar Gabriele Yonan, sözde Asur soykırımını, “Unutulan Bir Holocaust” olarak tanımlamaktadır.(2)
Türkiye’deki kimi Süryaniler de Ermenilerle ağız birliği ederek sözde soykırım iddialarını seslendirmektedirler. Bu yüzden yargılanan Süryani Papaz Yusuf Akbulut’un davasını izleyenlerin listesi de Avrupa’nın azınlıkları kontrol altına alma arzusunun bir göstergesi olmalıdır. “Amerikan Temsilciler Meclisi Alt Komisyonu’nda görüşülen ‘Ermeni soykırımı yasa tasarısını destekleyici açıklamalarda bulunduğu’ için hakkında Diyarbakır DGM’ce dava açılan Süryani Papaz Yusuf Akbulut’un yargılanmasına devam edildi. Diyarbakır 2 No’lu DGM’de dün görülen duruşmada, tutuksuz sanık Yusuf Akbulut hazır bulundu. Duruşmayı İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Sture Theolin, İsveç Parlamentosu Sosyal Demokrat Partisi milletvekilleri Yılmaz Kerimo, Carina Hagg, İsveç Sol Parti milletvekilleri Lennard Varmby ve Sabri Yıldız, Alman CDU (Hıristiyan Demokrat Partisi) Milletvekili Momika Brudlewsky, Alman SPD Partisi Milletvekili Ancelika Graf, Norveç’in İstanbul Konsolosu Hakan Svane, Asur Soykırımı kitabı yazarlarından Gabmela Yona (doğrusu Gabriele Yonan olacak) ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen İnsan Hakları temsilcileri ile Asuri Federasyonu üyeleri izledi. İddianamede, Akbulut hakkında, ‘’halkı din, ırk, mezhep ve bölge farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçunu işlediği iddiası ile TCK’nın 312/2 ve 3. maddeleri uyarınca 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor.”(3)
İsveç Süryani Federasyonundan Toprak Talebi
Batılılarca yönlendirilen kimi Süryaniler de bugün toprak talebinde bulunacak noktaya gelmiştir. Avrupa ülkelerinde yaşayan Süryani ve Yezidilerin Türkiye’den taleplerini İsveç Süryani Federasyonu yönetim kurulu başkanı Robert Halef, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği’ne verdiği bir raporla dile getirdi. Süryani asıllı Türk vatandaşlarının sorunlarının ayrıntılı olarak ele alındığı raporda, Süryanilerin yoğun olarak yaşadığı Mardin–Midyat bölgesinden “Turabdin” olarak bahsediliyor. Aynı raporda, Türkiye’nin Süryaniler için olumlu adımlar atmadığı savunulurken, yurtdışında bulunan Süryanilerin mal ve arazilerinin bölgedeki Kürtler tarafından gasp edildiği ve bunların geri alma güvencesinin bulunmadığı ileri sürüldü.
Raporda en dikkat çeken ise yurtdışında yaşayan Süryaniler için Türkiye’de bir yerleşim birimi kurulması ve buranın özerk bir yapıya kavuşturulması önerisi oldu. Bunun yanı sıra Mardin, İstanbul ve Midyat’ta yaşayan Süryanilere dil ve din eğitim hakkı tanınması istendi ve bu konuda uluslararası çalışmalar yapıldığı vurgulandı. Bu arada İsveç, Fransa ve Finlandiya’da yaşayan Yezidilerin temsilcilerinin de Avrupa Parlamentosu’na başvurarak Türkiye’de yaşayan Yezidiler için dil ve din eğitim hakkı talep ettikleri öğrenildi. Aynı talepte, Türkiye dışında yaşayan Yezidilere Türkiye’de yaşama hakkı tanınması da istendi.”(4)
Asuri–Keldani–Süryani Birliği: Lozan Antlaşması değiştirilmeli:
İsveç Süryani Federasyonu bu konuda tek örnek değil. Asuri–Keldani–Süryani Birliği (ACSU) Başkanı Fikri Aygur, Lozan Barış Antlaşması’nın gözden geçirilip kendileri açısından değiştirilmesini de talep etmektedir. PKK, terörü nedeniyle göç eden Süryanilerin kendi yerlerine dönmesi için Lozan’da diğer gayri–müslimlere tanınan azınlık statüsünün, Asuri–Süryanilere de tanınması ve etnik bir statülerinin olması gerektiğini ileri sürdü.”(5)
PKK’dan sonra sıra Beth Nahrin’de mi?
Batı eksenli Süryani hareketler, PKK çevreleri ile flört halindedir. Haberler arasında kaybolup gitti ama, Batı kontrolündeki kimi Süryaniler, artık işi terör boyutuna taşıma aşamasına getirmiş görünmektedir. “Irak, İran, ve Suriye’nin yanı sıra Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Asuri ve Süryaniler, PKK desteğinde Avrupa’da yasadışı “Beth Nahrin” (Mezopotamya Özgürlük Partisi) adlı örgüt kurdu. Asuri ve Süryani halkına karşı Türk, Arap ve Farslar tarafından yapılan sözde katliamlarda Kürtlerin de kullanıldığını öne süren örgüt, kültürel haklar yanında toprak talebi için mücadele kararı aldı. PKK kamplarında eğitilen 200 kadar Asuri ve Süryani genç, silahlı mücadele için hazırlığa başladı. Örgütten kaçarak Kuzey Irak’ta Türk askerlerine teslim olan Süryani asıllı Metin Kesenci, Diyarbakır DGM Savcılığı’na örgütle ilgili bilgi verdi.”(6)
Batılılaştırılan kimi Süryaniler son yıllarda PKK ile bağlantılı olarak terör eylemlerine hazırlık yapmaktadır. Beth–Nahrin Yurtsever Devrimci Hareketi, Türkiye’ye karşı silahlı eylemler için PKK ile işbirliği yapmaktadır.
Beth–Nahrinli bir terörist MED–TV’de, silaha sarılma gerekçelerini “Bizim çıkışımız 2500 yıllık göçe bir cevaptır. Bu dağlara bizim diyebilmek için silahı seçtik.” diye açıklıyordu. Söz konusu terörist PKK ile olan işbirliklerini gizleme ihtiyacını duymamakta: “Kimileri bizim için PKK tarafından yönlendiriliyorlar diyor… İlişkilerimiz hür ve enternasyonal temeldedir. Süryaniler evlerinde oturup Kürtlere küfür edebilirler. Ancak bu hiçbir sorunumuzu çözmez. Biz Kürtlerin tarihsel komşusu ve kader arkadaşıyız. Gelecekte de onlarla birlikte yaşayacağız.”
PKK bağlantılı bir gazeteci de bu durumu “Evet, Asuri–Süryani halkının mücadelesi artık “kilise” ve “manastır”a sığmıyor.” diye alkışlıyor. (7)
ABD ve AB Ermenilerden sonra Süryanileri devşiriyor
Bize göre Amerika ve Avrupa, Ermenileri nasıl Osmanlı’ya yabancılaştırıp isyana teşvik ettiyseler benzer bir süreci Süryaniler için işletmektedirler. Bunun ilk aşaması Süryanilerin protestanlaştırılması idi. Ancak bu proje özellikle geleneksel mekanlarında oturan Süryanilerin direnci ile karşılaştı. Bunun üzerine PKK’nın Süryaniler’e terör uygulaması teşvik edildi. PKK’dan çekinen Süryaniler büyükşehirlere, Avrupa’ya ve Amerika’ya göç etmeye başladılar. Oyunun içinde olan Asuri–Keldani–Süryani Birliği (ACSU) Başkanı Fikri Aygur, PKK’nın eylemlerini Türk Ordusu’nun üzerine atmaktan da çekinmemektedir. Aygur, 50’nin üzerindeki Asuri–Süryani’nin “Devlet güçleri tarafından öldürüldüğünü” ileri sürmektedir.(8)
Göç sonrasında özellikle altın piyasasında çok başarılı olan Süryaniler olağanüstü zenginlik kazandılar. Örneğin New York altın piyasasına egemen olan ABD’deki Süryaniler tarihi Ninova Sarayı’nın bir örneğini Şikago’da inşa etmişlerdir.
Kentleşen Süryanilerin Batılılaştırılıp Protestanlaştırılması kolay olacaktı. Nitekim öyle de oldu. Sembolik bir örnek olsun diye Behnan Konutgan ve İsa Karataş’ın adını verebiliriz. Süryani kökenli olan Behnan Konutgan, Bağımsız Protestan Kiliseler Birliği’nin başkanı, İsa Karataş şimdi basın danışmadır.
Dipnotlar:
1) Süryani kilisesi ve Süryani kültürü hakkında bilgi için bkz., Mehmet Çelik, Ortadoğu Mozaiği Süryaniler–Nasturiler, Elazığ–1996, Fırat Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmalar Merkezi yay., Yakup Bilge, Geçmişten Günümüze Süryaniler, Zvi–Geyik Yay.; Austen Henry Layard, Ninova ve Kalıntıları Keldani Hıristiyanları, Yezidiler ya da Şeytana Tapanların Ülkesine Bir Gezi Eski Asur’un Töre ve Sanatlarının Araştırılması (Nineveh and its Remains), çev., Z. Avşar, Avesta Yay., İstanbul 2000; Sabri Atman, Asurlar Süryaniler, Kaynak Yay.; Stefan Andersson, Asurlar, çev., Erol Sever, İst.–1996, Kaynak Yay; www.minidev.com/kulturler/kulturler_suryani.asp; Süryanilerin inançları hakkında bkz., Paulos Gregorios, Antakya Süryani Ortodoks Kilisesi, çev, Nihat Durak, Literatür, Periyodik Bilimsel Kitap, İst.–2000, s. 137–148. Bizim üniversitelerimizin web sitelerinde bile Süryaniler Batılı bir gözle değerlendirilmekte, üstü örtülü olarak isyana teşvik edilmektedir: http://ancyra.aegee.metu.edu.tr/anten/proje.html. İstanbul Tarlabaşı’nda bulunan Süryani Kadim Kilisesi tarafından ücretsiz olarak Süryanilere dağıtılan “Günışığı” dergisinde Süryani kültürü ile ilgili her türlü bilgiyi bulmak mümkün. Dergide güncel haberlerin yanı sıra medyada Süryaniler hakkında çıkan haberler, Süryani tarihi ile ilgili bilgiler, Süryani öyküleri, dini bilgiler, Süryanice öğreten bir sayfa ve kültür sanat etkinliklerinin duyuruları var.
2) Gabriele Yonan, Asur Soykırımı, Unutulan Bir Holocaust, çev., E. Sever, İst.–1999, Pencere yay.
3) 23 Şubat 2001 tarihli Özgür Politika gazetesinin, ‘Avrupa Papaz Akbulut’u’ izledi başlıklı haber.
4) www.ntvmsnbc.com/news/36287.asp?cp1=1
5) Bkz., 15–Haziran 2001 tarihli Özgür Politika gazetesi.
6) 14 Ekim 2001 tarihli Milliyet Gazetesi. Kürt–Süryani ilişkisi hakkında bir fikir vermesi bakımından sözde Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Üyesi George Aryo’nun aynı zamanda Süryanilerin temsilcisi olduğunu belirtmek gerek. Bkz., 15–Haziran 2001 tarihli Özgür Politika.
7) Mehmet Aktaş, ABD’de Ninova Sarayı, Özgür Politika [11.5.1998] 8 Bkz., 15–Haziran 2001 tarihli Özgür Politika.
Yorumlar kapatıldı.